2.Bölüm

2. Bölüm
• İmâm Ali'nin (a.s) Kur'ân'daki Faziletleri
• İmâm Ali'nin (a.s) Hadislerde Geçen Bazı Fazilet ve Makamları
imâm ali'nin (a.s) kur'ân'daki faziletleri
.
69- KUR'ÂN ayetlerinde İMÂM ALİ'NİN (A.S) FAZİLETLERİ
214- İbn Abbâs'tan şöyle rivâyet edilmiştir: "Sen ancak korkutucusun ve her kavmin bir hidâyet edicisi vardır."[241] âyeti nazil olduğunda Peygamber (s.a.a): 'Ben korkutucuyum ve Ali hâdidir (hidâyet edici). Ey Ali benden sonra hidâyet arayanlar, seninle hidâyet bulacaklardır."
215- İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s): "Allah, sizin için kolaylığı istemektedir zorluğu değil." âyetinin tefsirinde şöyle nakledilmiştir: "Söz konusu kolaylık, Emirü'l-Mümi-nin Ali b. Ebî Tâlib'dir (a.s)."
216- İmâm Rızâ (a.s) ve babaları kanalıyla Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir; buyurdu: "Öne geçenlerin öne geçeni; onlardır (Allah'a) yakınlaşmış olanlar.' âyeti benim hakkımda nazil olmuştur."
217- İmâm Rızâ (a.s) kanalıyla babalarından, Resulul-lah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Onlar ki, mallarını gece ve gündüz, gizli ve açıktan infak ediyorlar…' âyeti Ali hakkında nazil olmuştur."
218- İmâm Muhammed Bâkır (a.s): "Mallarını Allah'ın rızâsını kazanmak için infak edenlerin misali…'âyeti Ali (a.s) hakkında inmiştir."
219- İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) "Onlar hayırlarda yarışırlar…" âyetinin tefsirinde şöyle nakledilmiştir; buyurdu: "Ali b. Abî Tâlib'i (a.s) kimse geçememiştir."
220- Senetli bir şekilde Resulullah'tan (s.a.a) "…Ve müminlerin sâlihi"[253] âyetinin tefsirinde şöyle nakledilmiştir; buyurdu: "O (müminlerin sâlihi), Ali b. Ebî Tâlib'dir."
221- Ebû Basîr, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) "O kitapta hiçbir şüphe yoktur." âyetinin tefsirinde şöyle nakletmiştir: "Kitap Ali'dir, onda şüphe yoktur; 'Muttakiler için hidâyettir."
222- Câbir Cu'fî'den, senetli bir şekilde nakledilmiştir: "İmâm Muhammed Bâkır'a (a.s) "Allah (azze ve celle)'nin 'Kim Rabb'inin zikrinden yüz çevirirse, onu çetin bir azaba müptela eder.' buyruğu hakkında sordum, şöyle buyurdu: 'Kim Ali'den yüz çevirirse, çetin bir azaba yakalanır ve o en şiddetli azaptır."
223- Birkaç vasıtayla, Cafer-i Fezarî'den, şöyle nakledilmiştir: "İmâm Muhammed Bâkır'a (a.s) 'De ki, bu benim yolumdur. Ben basiretle Allah'a davet ediyorum; bana tabi olanlar da' âyetinin tefsirini sordum; şöyle buyurdu: 'Bana uyan cümlesinden maksat Ali b. Ebî Tâlib'dir."
224- Abdurrahman b. Kesir "Ve şâhidin ve meşhûd" âyetinin tefsirinde İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakletmiştir: "Şâhid ve Meşhûd'dan maksat 'Peygamber (s.a.a) ve Ali'dir (a.s)."
225- Muhammed b. Fuzeyl, Ebulhasan'dan (a.s) şöyle rivâyet etmiştir: "Allah-u Teâlâ'nın 'Allah'ın size fazl ve rahmeti olmasaydı…' buyruğundaki, 'fazl'dan maksat Resulullah (s.a.a) ve 'rahmet'ten maksat ise Emirü'l-Mümi-nin'dir (a.s)."
226- İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) "Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve doğrularla birlikte olun"âyetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Yani Ali ile birlikte olun."
227- Ebû Hamza diyor ki; "İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s), 'De ki: Sizi tek bir şeyle öğütlüyorum…' âyetinin açıklamasını sorduğumda şöyle buyurdu: 'Yani, sadece sizi Ali'nin velâyeti ile öğütlüyorum; Allah-u Teâlâ'nın âyetteki 'tek öğüt'ünden maksat velâyettir."
228- Ali b. İbrahim, babasından, o da İbn Ebî Ümeyr'-den, o da Sümâe'den, o da İmâm Cafer-i Sâdık'ın (a.s) "Benim ahdime vefa edin" âyetini şöyle açıkladığını nakletmiştir: "Siz Emirü'l-Müminin'in velâyetiyle (onu kabullenmek ve gereklerini yerine getirmekle) benim ahdimi yerine getirin; ben de sizi cennete götürmekle sizin ahdinizi yerine getireyim."
229- İmâm Musâ-yı Kâzım'dan (a.s) şöyle rivâyet edilmiştir: "Onları rükû ve secde eder hâlde görürsün; Allah'ın fazl ve rızâsını ararlar; secde eseri yüzlerinde belirmiştir' âyeti, Ali b. Ebî Tâlib hakkında nazil olmuştur."
230- Ebû Basîr, İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) "Valideyninize iyilik edin" âyeti hakkında şöyle nakletmiştir: "İki babadan birisi Resulullah (s.a.a), diğeri ise Ali'dir (a.s)."
231- İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle nakledilmiştir: "Allah-u Teâlâ'nın 'Hiç şüphesiz din Allah indinde İslam (teslim olmak)dır' buyruğundan maksat Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetine teslim olmaktır."
imâm ali'nin (a.s) hadislerde geçen bazı fazilet ve makamları
70- İMÂM ALİ'NİN (A.S) BAZI FAZİLET VE MAKAMLARI
232- İmâm Rızâ (a.s) kanalıyla babalarından şöyle nak-ledilmiştir; Resulullah (s.a.a) buyurdu:
"Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık."
233- İbn Abbâs'tan rivâyet edilmiştir; Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğunu duydum:
"Ben ve sen, Allah-u Teâlâ'nın nurundan yaratıldık!"
234- Selmân-ı Fârisî'den nakledilmiştir; Habib'im Re-sulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum:
"Adem yaratılmadan 14 bin yıl önce, ben ve Ali, Allah (azze ve celle)'nin huzurunda bir nur idik. Allah Adem'i yarattığında, o nuru Allah ikiye böldü; onun bir parçası ben, diğer parçası ise Ali'dir."
235- Senetli bir şekilde İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a), kendi eliyle Ali'nin (a.s) başına sarık sardı. Onun bir ucunu ön tarafından sarkıttı; diğer tarafını ise dört parmak kısa olarak arkasından sarkıttı. Sonra 'Arkanı dön' dedi; o da arkasını döndü. Daha sonra 'Önünü dön' buyurdu; o da önünü döndü. Bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Meleklerin tacı böyledir."
236- Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: "Ben güneş gibiyim, Ali ay ve Ehlibeyt'im yıldızlar gibi; onlardan hangisine uyarsanız, hidâyet bulursunuz."
237- Ebûzeri'l-Gıfârî'den şöyle nakledilmiştir: Resulul-lah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Eğer ben ve Ali olmasaydık, Allah (hakkıyla) tanın-mazdı. Eğer ben ve Ali olmasaydık, Allah (hakkıyla ibâdet edilmezdi. Eğer ben ve Ali olmasaydık, ne sevap olurdu ne de mükâfat. Ali ile Allah arsında hiçbir şey örtü ve hicap olamaz. Ali ile yaratıkları arasında örtü ve hicab Ali'dir."
238- Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
"Allah katında insanların en üstün meziyete sahip olanı Ali'dir."
239- Ebû Basîr, İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle rivâyet etmiştir:
"Emirü'l-Müminin (a.s) bir gece, geceden bir müddet geçtikten sonra dışarıya çıktı; o şöyle diyordu: 'Gürültülü ve karanlık bir gecedir; İmâmınız üzerinde Adem'in gömleği, parmağında Süleyman'ın yüzüğü ve Musâ'nın asası olduğu hâlde size doğru çıkmıştır!"
240- Resulullah (s.a.a): "Ali, benim hüzün ve kederimi gideren kimsedir."
241- Resulullah (s.a.a): "Ali, temiz İmâmların babasıdır."
242- Resulullah (s.a.a): "Ali, havuz başında benim halifem olacaktır."
243- Resulullah (s.a.a): "Ali, Kıyâmet gününde benim havuzumun sahibi olacaktır."
244- Resulullah (s.a.a): "Ali, benimle ölüm anında en son konuşacak kimsedir."
245- Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Ben seni, kendimle ümmetim arasında açık bir alamet ve nişane kıldım."
246- Resulullah (s.a.a): "Ali, benim ilmimin kapısı ve gönderildiğim şeyleri benden sonra ümmetime açıklayacak kimsedir; ona muhabbet beslemek iman, düşmanlığı nifaktır; ona bakmak merhamet ve onun sevgisi ibâdettir."
247- Resulullah (s.a.a): "Ali, yaratıkların en değerlisi ve Allah'ın Resulü'ne en aziz olanıdır."
248- Resulullah (s.a.a): "Ali, yaratıkların Peygamber'e en yakın olanıdır."
249- Resulullah (s.a.a): "Ali, insanların en takvalısıdır."
250- Resulullah (s.a.a): "Ali, havuz başında bana ilk kavuşacak kimsedir."
251- Resulullah (s.a.a): "Ali, Kıyâmet günü Allah'ın hücceti ve delili olacaktır."
252- Senetli bir şekilde Câbir b. Abdullah kanalıyla Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
"Ben ve Ali bir ağaçtanız, diğer insanlar ise farklı ağaçlardan."
253- Hasan, Enes'ten Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali (a.s) 'a hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Sen, benden sonra ümmetimin ihtilaf ettiği konuları onlara açıklayacaksın."
254- Resulullah (s.a.a): "Ben ve Ali, Allah'ın kulları üzerindeki hüccetleriyiz."
255- Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Allah, Resulü ve Cibril senden razıdırlar."
256- Ebû Saîd-i Hudrî Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ali bendendir, ben de ondan." Bunun üzerine Cebrâîl (a.s) "Ben de sizdenim" dedi."
257- Senetli bir şekilde Ali b. Ebî Tâlib'ten (a.s) Resu-lullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali, insanlar farklı ağaçlardan yaratılmışlardır; ben ve sen ise bir ağaçtan yaratıldık. Ben o ağacın kökü , sen onun gövdesi, Hasan ve Hüseyin ise onun dallarıdır; Şîalarımız ise onun yaprakları. O hâlde kim o ağacın dallarından birisine tutunursa, Allah onu cennete götürür."
258- Resulullah (s.a.a): "Cebrâîl bana gelerek dedi ki: 'Ey Muhammed, sana sırâttan neyle geçebileceğini müjdeleyeyim mi? Ben 'Evet' dediğimde, şöyle dedi: 'Sen, Allah'ın nuru ile geçeceksin; Ali de senin nurun ile geçecek; senin nurun Allah'ın nurundandır; ümmetin de Ali'nin nuru ile geçecektir; Ali'nin nuru da senin nurundandır. Allah bir kimse için Ali'nin nurundan bir nasip karar kılmazsa, onun nuru olmaz."
259- İbn Abbâs Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakleder:
"Melekler yedi yıl bana ve Ali'ye salât (ve selâm) etmiştir. 'Bunun sebebi nedir?' diye sorulduğunda, şöyle buyurdu 'Çünkü benimle birlikte başka bir erkek yoktu da ondan!"
260- İbn Ebî Leylâ Gıfârî, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle duyduğunu rivâyet etmiştir:
"Benden sonra bir fitne çıkacaktır; bu olduğunda Ali b. Ebî Tâlib'den ayrılmayın; o, Kıyâmet günü beni ilk görecek ve benimle ilk müsafaha edecek kimsedir; o yüce semâda benimle birlikte olacaktır; odur hakla batılın arasını ayıran Faruk!"
261- Şa'bî, Hz. Ali'den (a.s), o da Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir; Resulullah (s.a.a) bana buyurdu ki:
"Müslümanların efendisine ve muttakilerin İmâmına merhabalar olsun!" Hz. Ali'ye (a.s) 'Bunun karşılığında senin şükrün nasıl oldu?' diye sorduklarında şu cevabı verdi: 'Bana böyle bir bağışta bulunduğu için Allah'a hamd ettim ve bana böyle bir öncelik tanıdığı için ondan şükür diledim ve bana yaptığı bağışını artırmasını istedim."
262- Resulullah (s.a.a): "Kıyâmet günü insanlar amelleriyle (mahşere) geleceklerdir; o gün ancak amellerini benim ve Ali b. Ebî Tâlib'in kabul ettiği kimseler, amellerinden faydalanabileceklerdir!"
263- Senetli bir şekilde Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir; Resulullah (s.a.a) bana buyurdu ki:
"Ey Ali, ben kendim için sevdiğim şeyi, senin içinde seviyorum ve kendim için sevmediğim şeyi, senin için de sevmiyorum."
264- Resulullah (s.a.a): "İnsanlar içerisinden (Kevser) havuzu başına ilk gelen kimse ve onların ilk Müslüman olanı Ali b. Ebî Tâlib'dir."
265- Senetli bir şekilde Hz. Ali'nin (a.s), Resulullah'-tan (s.a.a) şöyle naklettiği rivâyet edilmiştir:
"Ehlibeyt'imin bana en sevimlisi ve kendimden sonraya bıraktığım en üstün kimse, Ali b. Ebî Tâlib'dir."
266- Yine senetli bir şekilde, Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ey Ali, sen ümmetimin fazilet açısından en üstünü Müslüman olmada em önce davrananı, en çok ilme sahip olanı, en çok tahammül sahibi ve sabırlı olanı, en şecaatli kalbe sahip olanı ve en açı elli olanısın."
267- İmâm Sâdık (a.s), İmâm Muhammed Bâkır (a.s) 'dan, o da Câbir'den şöyle nakletmiştir:
"Ben ve Abbâs Resulullah'ın (s.a.a) yanında oturuyorduk; o sırada Hz. Ali (a.s) içeri girip selâm verdi. Peygamber (s.a.a) selâmının cevabını verdi ve kalkıp onu kucakladı ve iki gözünün arasından öptü ve sağ tarafına oturttu. Abbâs 'Ya Resulullah dedi, onu seviyor musun?' Resulullah (s.a.a) ona şu cevabı verdi: 'Ey amca Allah'a andolsun ki Allah onu benden daha çok seviyor. Allah (azze ve celle) her Peygamberin neslini onun sulbünde karar kılmıştır. Ama benim neslimi Ali'nin sulbünde karar kılmıştır."
268- Resulullah (s.a.a): "Allah bana beş haslet verdiği gibi, Ali'ye de beş haslet vermiştir: 'Bana kapsamlı söz vermiş Ali'ye de kapsamlı ilim; beni peygamber kılmıştır onu da vasî; bana Kevser'i vermiştir, ona da Selsebîl'i; bana vahyi vermiştir, ona da ilhamı; beni miraca götürmüştür, ana da göklerin kapılarını ve perdelerini açmıştır!"
269- Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye (a.s) hitaben:
"Ey Ali, ben de dahil kimseye verilmeyen üç özellik sana verilmiştir. Sana benim gibi kayınpeder verilmiştir; ama bana kendim gibi bir kayınpeder verilmemiştir. Sana kızım gibi 'sıddîka' eş olarak verilmiştir; ama bana onun gibi bir eş verilmemiştir. Sulbünden Hasan ve Hüseyin gibi iki evlat sana verilmiştir; ama benim sulbümden bana onlar gibi evlat verilmemiştir. Ne var ki siz bendensiniz, ben de sizden."
270- Beyhakî ile Allah Resulü'nden (s.a.a) şöyle nakletmiştir; buyurdu:
"Kim Adem'e ilmi açısından, Nûh'a takvası açısından, İbrahim'e tahammül ve sabrı açısından, Musâ'ya heybeti açısından ve İsâ'ya ibâdeti açısından bakmak isterse, Ali b. Ebî Tâlib'e baksın."
271- İbn Abbâs Resulullah'tan (s.a.a), şöyle rivâyet etmiştir; buyurdu:
"Kim İbrahim'e hilim ve tahammülü açısından, Nûh'a hükmü açısından, Yusuf'a güzelliği açısından bakmak isterse Ali b. Ebî Tâlib'e baksın."
272- Yine şöyle rivâyet edilmiştir; Resulullah (s.a.a), bir gün Ali b. Ebî Tâlib'e bakarak, etrafında ashabı bulunduğu bir hâlde şöyle buyurdu:
"Kim Yusuf'un güzelliğini, İbrâhim'in cömertliğini, Süleymân'ın ihtişamını ve Davûd'un kuvvetini görmek is-tiyorsa, şuna (Ali'ye) baksın."
273- Resulullah (s.a.a): "Ali, mukarrep meleklerin kardeşidir."
274- Senetli bir şekilde Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a), siz ikiniz her inatçı kâfiri cehenneme atın' âyetinin tefsirinde şöyle buyurdu:
"Allah-u Tebâreke ve Teâlâ Kıyâmet günü insanları bir araya topladığında, ben ve sen ey Ali arşın sağ tarafında yer alacağız Allah bana ve sana şöyle hitap edecektir: 'Siz ikiniz kalkın ve size buğz eden, size muhalefet eden ve sizi yalanlayanları cehennem ateşine atın."
275- Senetli bir rivâyette Abdüsselâm b. Sâlihi'l-Hire-vî, İmâm Ali b. Musâ Rızâ'dan (a.s), o da babalarından, onlar da Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmişlerdir; buyurdu:
"Allah benden daha üstün ve indinde benden daha değerli bir yaratık yaratmamıştır."
Ali (a.s) dedi ki: "Ya Resulullah, sen mi daha üstünsün Cebrâîl mi?" Buyurdu ki:
"Ey Ali, şüphesiz Allah Tebâreke ve Teâlâ, mürsel peygamberlerini, mukarrep meleklerine üstün kılmıştır. Beni de bütün Peygamberlere ve resullere üstün kılmıştır. Üstünlük benden sonra sana ve senden sonraki İmâmlara aittir. Hiç şüphesiz melekler, bizim ve sevenlerimizin hizmetçileridir. Ey Ali Arş'ı taşıyan melekler ve etrafındakiler, Rab'lerinin hamdıyla tesbih eder ve bizim velâyetimize iman edenlere mağfiret dilerler. Ey Ali, biz olmasaydık, Allah ne Ademi yaratırdı ne de Havva'yı, ne cenneti yaratırdı ne de cehennemi, ne göğü yaratırdı ne de yeri. Biz meleklerden nasıl üstün olmayız, oysa biz tevhit konusunda, Rabb'imizi tanıma ve ona tespih, takdis ve tehlil etme hususunda onlardan öne geçtik…"
276- Senetli olarak İmâm Cafer-i Sâdık'ın (a.s) babasından, onun da babalarından şöyle naklettiği rivâyet edilmiştir; Resulullah (s.a.a) buyurdu:
"Hiç şüphesiz Allah-u Tebâreke ve Teâlâ, Kıyâmet günü insanları bir araya getirdiğinde, bana 'Makâm-ı Mah-mûd' vaadinde bulunmuştur. Ve o mutlaka bana verdiği vaadinde vefa edecektir. Kıyâmet günü olduğunda, bin dereceli bir minder kurulacaktır ki, sizin şu basamaklarınıza benzemez. Ben o minderden yukarı çıkıp en yüksek mertebesinde yer alacağım. O sırada Cebrâîl 'Hamd Sancağı'nı getirip benim elime bırakacak ve şöyle diyecektir: 'Ey Muhammed, bu Allah'ın sana vaat ettiği 'Makâm-ı Mahmûd-'dur.' Ben Ali'ye 'Çık yukarı' diyeceğim. Onun yeri benden bir derece aşağıda olacaktır. (Çıkıp yerini aldığında) ben 'Hamd Sancağı'nı onun eline vereceğim. Ardından cennetle görevli Rıdvan meleği, cennetin anahtarlarını getirip şöyle diyecektir: 'Ey Muhammed, bu Allah'ın sana vaat ettiği 'Makâm-ı Mahmûd'dur.' Sonra anahtarları benim elime verecektir; ben de onları Ali'nin kucağına bırakacağım. Bu sefer cehennemle görevli Mâlik isimli melek gelip de şöyle diyecek: 'Ey Muhammed, bu Allah'ın sana vaat ettiği 'Makâm-ı Mahmûd'dur; bunlar da cehennemin anahtarlarıdır. Al ve kendi düşmanlarını, zürriyetinin ve ümmetinin düşmanlarını cehenneme dahil eyle."
277- Resulullah (s.a.a): "Ali, dünyada saadetli, ahirette ise sâlihlerden olacaktır."
278- Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Ali, Müminlerin reisi, mal ve servet ise münafıkların reisidir (söz sahibi)."
279- Resulullah (s.a.a): "Ali, Resulullah'ın itretinden (Ehlibeyt'inden)dir."
280- Resulullah (s.a.a): "Ali, Resulullah'ın âilesinin en iyisidir."
281- Resulullah (s.a.a): "Ali, kardeşlerimin en iyisidir."
282- Senetli bir hadiste Enes b. Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a) beni, Ebû Berze Eslemî'nin peşine gönderdi. (Huzuruna geldiğinde) ben de duyduğum hâlde ona şöyle buyurdu:
"Ey Ebâ Berze, Rabb'im Ali b. Ebî Tâlib hakkında bana bir söz vermiş ve buyurmuştur ki: Ali hidâyet sancağı ve iman meşalesidir; o benim velilerimin İmâmı ve bana itâat edenlerin hepsinin nurudur. Ey Ebâ Berze, Ali b. Ebî Tâlib Kıyâmet gününde havuz başında benimle birlikte olacak; benim sancağımı taşıyacak ve benimle birlikte olup Rabb'imin cennet hazinelerini anahtarlarını elinde bulunduracaktır."
283- Zeyd b. Ali, babası İmâm Zeynü'l-Âbidin'den (a.s), o da babasından, o da Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivâyet etmişlerdir; Hz. Ali (a.s) buyurdu:
"Ben, Resulullah'tan (s.a.a) on özelliğe sahibim ki güneşin üzerine doğup battığı her şeyi, onların bir tanesine bile değişmem: Resulullah (s.a.a) bana buyurdu ki: 'Sen benim dünyada da kardeşimsin, ahirette de; Kıyâmet günü bana en yakın duracak kimsesin; cennette benim evim senin evinin karşısında olacak, Allah yolunda kardeş olan iki kimsenin evi gibi. Sen velîsin; sen vezirsin; sen vasîsin; ailem üzerinde, malım üzerinde ve Müslümanlar üzerinde ben yokken halifesin. Sen benim, hem dünyada, hem de ahirette sancaktarımsın. Senin dostun, benim dostumdur; benim dostum Allah'ın dostudur. Senin düşmanın, benim düşmanımdır; benim düşmanım Allah-u Teâlâ'nın düşmanıdır.' Ben de anahtarları alıp Ali'nin kucağına bırakacağım. Cehennem ve cennet, o gün yeni bir gelinin kocasını dinleyip itâat etmesinden daha çok beni ve Ali'yi dinleyip itâat edecektir! Allah-u Tebâreke ve Teâlâ da 'Siz ikiniz her inatçı kâfiri cehenneme atın' buyurduğunda da 'Ey Muhammed ve ey Ali, düşmanlarınızı ateşe atın' demek istiyor. Sonra ben ayağa kalkıp Allah'a hamd-u senâ edeceğim; öyle ki benden önce kimse öylesini etmemiştir. Sonra mukarrep meleklere senâ edeceğim; sonra peygamberler ve resullere…"
284- Hz. Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğu rivâyet edilir:
"Benim Resulullah (s.a.a) indinde öyle bir yerim ve derecem vardı ki, mahlukattan, başka hiçbir kimse böyle bir makama sahip değildi. Ben her seher vakti onun yanına varır 'Esselâmu aleyke ya Nebiyyallah' diye seslenirdim. Eğer Resulullah (s.a.a), öksürseydi, geri dönerdim; aksi takdirde içeri girerdim."
285- Resulullah'ın (s.a.a), Hz. Ali'nin (a.s) iki omzunun arasına vurarak ona şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
"Ya Ali, senin yedi haslet ve özelliğin vardır ki Kıyâmet günü kimse onlar hakkında seninle boy ölçüşemez: Sen müminlerden Allah'a ilk iman eden kimsesin; Allah'ın ahdine en Sâdık kalan kimsesin; Allah'ın işinde en sağlam duran kimsesin; emrin altında olan raiyete en çok şefkatli ve merhametli olansın; hakları bölüştürmede en adil davranansın; (İslam'ın) yargı hükümlerini en çok bilensin ve Kıyâmet gününde en çok meziyete sahip olan, yine sensin."
286- Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir: "(Hayber savaşında) Resulullah'ın (s.a.a) gözüme ağzının suyunu sürdüğü günden beridir asla göz ağrısı çekmedim."
287- Resulullah (s.a.a): "Ali, benim eminimdir (güvendiğim kimsedir)."
288- Resulullah (s.a.a): "Ali, insanlar arasından, Allah'ın ahdine en çok vefa eden-sâdık kalan kimsedir."
289- Ömer b. Hattâp'tan , Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: "Ya Ali, elin benim elimde olacaktır; Kıyâmet günü ben nere girersem, sen de gireceksin.”
290- İmâm Rızâ'dan (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Sen, Haşimoğullarının yıldızısın."
291- Resulullah (s.a.a): " Allah indinde ümmetimin en üstünü Ali'dir."
71- ALLAH RESULÜ'nün (S.A.A) VE MELEKLERİN İMÂM ALİ (A.S) İLE ÖVÜNMELERİ
292- Câbir b. Abdullâh-i Ensarî, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir; buyurdu: "Hiç şüphesiz Allah (azze ve celle), her gün Ali b. Ebî Tâlib ile mukarrep meleklere iftihar ediyor ve bilahare şöyle buyuruyor: 'Ey Ali, ne mutlu, ne mutlu sana…"
293- Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Hiç şüphesiz Allah, seninle yedi semânın ehline övünmektedir."
294- Resulullah (s.a.a): "Kıyâmet gününde Adem, oğlu Şeys ile iftihar edecektir ve ben Ali b. Ebî Tâlib ile."
295- Yine Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali,... şüphesiz melekler senin muhabbet ve velâyetinle Allah'a yakınlaşıyorlar. Allah'a andolsun ki gökte seni sevenler yerdekinden daha fazladır…"
296- Resulullah (s.a.a): "Hiç şüphesiz Ali b. Ebî Tâlib'in iki meleği diğer meleklere Ali ile birlikte olduklarından dolayı iftihar etmektedirler. Zira Allah'ı gazaplandı-racak bir ameli, ondan Allah'a yükseltmemişlerdir!"
72- İMÂM ALİ'nin (A.S) PUTLARI KIRMAK İÇİN RESULULLAH'IN (S.A.A) OMZUNA ÇIKMASI
297- Bir hadiste senetli olarak şöyle nakledilmiştir; Resulullah (s.a.a) Mekke'nin fethi günü Ali b. Ebî Tâlib'e (a.s) şöyle buyurdu: "Kâbe'nin üzerindeki şu putu görüyor musun?" Hz. Ali "Evet, ya Resulallah" dediğinde,şöyle buyurdu: "Ben seni omzuma alayım, o putu aşağıya indir." Hz. Ali "Ben seni omuzlayayım ya Resulallah" dedi. Resulullah ona şu cevabı verdi: "Allah'a andolsun ki eğer Rabîa ve Muzar kabileleri hep birlikte, ben diriyken benim bir parçamı bile taşımaya çalışsalar, bunu yapamazlar. Ama sen yerinde dur ya Ali."
Ardından Allah Resulü eliyle Hz. Ali'nin iki topuğundan tutup yerden kaldırıverdi ve yukarıya doğru yükseltti; o kadar kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığı gözüktü. Sonra ona "Ne görüyorsun ya Ali?" diye sordu. Hz. Ali şöyle dedi: "Görüyorum ki Allah (azze ve celle) beni seninle şereflendirmiştir. Öyle ki eğer ben gökyüzüne dokunmak istesem bunu yapabilirim." Sonra "İndir putu ya Ali" buyurdu. Hz. Ali de indirip aşağıya fırlattı. Sonra Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'nin altından çıkıp ayaklarını bıraktı. Hz. Ali yere düştü ve güldü. Resulullah, "Niye güldün ya Ali?" diye sorunca, Hz. Ali şöyle cevap verdi: "Ta Kâbe'nin üzerinden aşağıya düştüm, ama hiçbir şey olmadı bana." Resulullah da şöyle buyurdu: "Nasıl bir şey olabilirdi sana, oysa seni omuzlayan Muhammed ve indiren Cebrâîl idi!"
73- İMÂM ALİ (A.S) VE "LEYLETü'l-MEBİT" OLAYI
298- Hadis erbabından bazısı şöyle nakletmişlerdir:
"Hz. Ali (a.s), hicret gecesinde Resulullah'ın (s.a.a) yatağına yattığında, Allah-u Teâlâ Cebrâîl ve Mîkâil'e vahyede-rek aşağıya inmelerini ve Ali'yi (a.s) o gece sabaha kadar korumalarını emretti. Onlar da 'Ne mutlu, ne mutlu sana, kim senin gibi olabilir ey Ali. Allah seninle meleklerine iftihar etmektedir."
İmâm Gazali İhyaü'l-Ulûm kitabında bu geceyle ilgili şöyle yazmaktadır. Hz. Ali'nin Resulullah'ın (s.a.a) yatağına yattığı gece Allah-u Teâlâ, Cebrâîl ve Mîkâil'e şöyle vahyetti: 'Ben sizi ikinizi birbirinize kardeş kıldım ve birinizin ömrünü diğerininkinden daha uzun olarak kararlaştırdım. Sizden hanginiz fedakarlık edip de arkadaşına ömrünü bağışlar?' Onların ikisi de yaşamayı sevdi ve seçti. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ onlara şöyle vahyetti: "Neden Ali b. Tâlib gibi olmadınız; ben onunla Muhammed arasında kardeşlik bağı kurdum; işte Ali onun yatağında yatmış canını ona feda etmeyi e hayatını ona bağışlamayı amaçlamıştır. O hâlde inin aşağıya ve onu düşmanından koruyun." Bunu üzerine Cebrâîl (a.s) Hz. Ali'nin baş ucunda, Mîkâîl de ayak ucunda durup şöyle seslenirlerdi. "Ne mutlu sana, ne mutlu sana, kim senin gibidir ey Ebu Tâlib'in oğlu? Allah seninle meleklerine övünmektedir. Allah (azze ve celle) bu olayla ilgili şu âyeti de indirmiştir:
"Ve insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızâsına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir." (Bakara, 107)
299- Yine senetli bir şekilde Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
"Allah Cebrâîl ve Mîkâil'e vahyederek 'ben siz ikinizin arasında kardeşlik bağı oluşturdum ve birinizin ömrünü diğerinden daha uzun olarak kararlaştırdım. Şimdi sizden hanginiz ömrünü kardeşine bağışlamak ister?' Onların ikisi de ölümden sevmediler (dolayısıyla da fedakarlık yapmak istemediler). Bunun üzerine Allah onlara vahiy gönderdi ve buyurdu ki 'Ben velim olan Ali ile Peygamberim Muhammed arasında kardeşlik oluşturdum. İşte Ali, canını Resulullah'ın canını kendi canına tercih etmiş ve onun yatağına yatarak, canıyla onu korumaya çalışmaktadır. Siz ikiniz de yere inin ve onu düşmanından koruyun.' Bunun üzerine onlar aşağıya inip, Cebrâîl baş ucunda ve Mîkâîl ayak ucunda olmak üzere oturdular. Cebrâîl o sırada şöyle diyordu: "Ne mutlu sana, ne mutlu sana, kim senin gibidir, ey Ebû Tâlib'in oğlu, Allah (azze ve celle) seninle meleklere övünmektedir.' Allah bu olayla ilgili şu âyeti indirmiştir:
"Ve insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızâsına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir."
300- Ebû Saîd-i Hudrî'den şöyle rivâyet edilmiştir:
"(Hicret gecesinde) Resulullah (s.a.a) mağaraya gittikten sonra, Allah (azze ve celle), Cebrâîl ve Mîkâil'e vahye-derek 'Ben siz ikinizin arasında kardeşlik bağı oluşturdum ve birinizin ömrünü diğerinden daha uzun olarak kararlaştırdım. Şimdi sizden hanginiz hayatını diğerine bağışlamak ister?' Onların ikisi de yaşama sevgisini tercih ettiler. Bunun üzerine Allah (azze ve celle) onlara vahiy gönderdi ve buyurdu ki 'Neden Ali b. Ebî Tâlib gibi olmadınız? Ben onunla Muhammed (s.a.a) arasında kardeşlik oluşturdum. Ali onun yatağına canıyla onu korumaya çalışıyor! Siz ikiniz de yere inin ve onu düşmanından koruyun.' Bunun üzerine Cebrâîl onun baş ucunda ve Mîkâîl ayak ucunda duruyorlardı. Cebrâîl o sırada şöyle diyordu: Kim senin gibidir, ey Ebû Tâlib'in oğlu, Allah (azze ve celle) seninle meleklere övünmektedir.' Allah bu olayla ilgili şu âyeti indirdi:
"Ve insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızâsına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir."
301- Hekim b. Cübeyr, İmâm Zeynü'l-Âbidin'den (a.s) "Ve insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızâsına ermek için kendini feda eder…" âyeti hakkında şöyle nakletmiştir; buyurdu: "Bu âyet Resulullah'ın (s.a.a) yatağına yattığı sırada Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur."
302- Enes b. Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a), yanında Ebûbekir ile birlikte mağaraya yöneldiğinde, Hz. Ali'ye, Resulullah'ın abasını giyerek yatağına yatmasını emretti. Hz. Ali, kendini ölüme hazırlamış bir hâlde Resulullah'ın yatağına yattı! Kureyş'in çeşitli boylarında oluşmuş bir grup insan, Resulullah'ı öldürmek için geldiler. Onlar yatakta Resulullah'ın yattığından emindiler. Tam kılıçlarını sallayacakları sırada, dediler ki 'Uykudan uyandırın da kılıç darbelerinin acısını tatsın ve kılıçların nasıl indiğini görsün!' Yatakta yatanı uyandırdıklarında, aniden önlerinde Ali b. Ebî Tâlib'i görünce, onu bırakıp Resulullah'ı bulmak için dağıldılar. Bunun üzerine Allah (azze ve celle) şu âyeti indirdi:
"Ve insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızâsına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir."
74- İMÂM ALİ (A.S) VE MİRÂC GECESİ
303- Abdullah b. Ömer'den nakledilmiştir:
Resulullah'a (s.a.a) "Rabb'in hangi dille (lehçeyle) seninle konuştu?" diye sorulduğunda, Allah Resulü'nün şöyle buyurduğunu duydum: "Rabb'im, Ali b. Ebî Tâlib'in diliyle benimle konuştu. Bana şöyle sormamı ilham etti: "Ey Rabb'im, sen mi benimle konuştun yoksa Ali mi?" Cevabımda şöyle buyurdu: "Ey Ahmed, ben başka şeylere benzemem; ben insanlarla kıyaslanmam ve benzerlerle tarif edilmem. Ben seni kendi nurumdan yarattım; Ali'yi de senin nurundan yarattım. Ben senin kalbinin derinliğine baktığımda, kalbinde Ali b. Ebî Tâlib'den daha sevimli birisini bulmadım. Bu yüzden onun diliyle sana hitap ettim ki kalbin mutmain olsun."
304- Resulullah (s.a.a): "Mirac gecesi dördüncü göğe götürüldüğümde, Ali b. Ebî Tâlib'in şeklinde birisini gördüm. Cebrâîl'de dedim ki: 'Bu benim kardeşim Ali'dir.' Bunu üzerine bana şöyle vahyedildi: 'Bu Allah'ın Ali b. Ebî Tâlib şeklinde yarattığı bir melektir. Her gün yetmiş bin melek onu ziyaret ederler. Onlar tespih ederler, tekbir getirirler ve onların sevabı Ali b. Ebî Tâlib'in sevenleri içindir."
305- Resulullah (s.a.a): "(Mirac gecesinde) uğradığım her göğün ehli Ali b. Ebî Tâlib'e müştak idiler. Aynı şekilde cennette bulunan her Peygamber Ali b. Ebî Tâlib'e müştak idi!"
306- Resulullah (s.a.a): "Mirac gecesi olduğunda, önümde Arş'ın altına baktım. Bir de gördüm ki Ali b. Ebî Tâlib Arş'ın altında önümde durmuş Allah'ı tesbih ve takdis ediyor! Cebrâîl'e dedim ki 'Ali b. Ebî Tâlib benden öne mi geçmiş (benden önce mi miraca çıkmış)?' 'Hayır dedi, ama bunun (sırrını) sana açıklayacağım. Bil ki ey Muhammed, hiç şüphesiz Allah (azze ve celle), Arş'ının fevkinde Ali b. Ebî Tâlib'e çok senâ ve salât eder. Bundan dolayı Arş, Ali b. Ebî Tâlib'e müştak oldu. Allah-u Teâlâ da Arş'ının altında bu meleği Ali b. Ebî Tâlib'in şeklinde yarattı ki ona bakarak şevkini yatıştırsın. Bu meleğin tesbih ve zikrini de senin Ehlibeyt'inin Şîalarına sevap olarak kararlaştırdı ey Muhammed.
75- İMÂM ALİ (A.S) VE BEDİR GECESİ
307- Bedir Savaşında Hz. Ali için sabit olan makamlardan birisi şudur ki, Peygamber (s.a.a) Bedir gecesinde, ashabına hitaben: "Kim bizim için su getirmeye çıkacaktır?" Kimseden ses çıkmayınca Hz. Ali (a.s) "Ben ya Resulallah" dedi. Ardından kırbayı alıp kuyunun başında geldi. Onu suyla doldurup dışarıya çıkardı. Tam o sırada bir rüzgar esip kırbayı devirdi ve su yere döküldü. Geri dönüp ikinci kez doldurdu, yine bir rüzgar kırbayı devirdi. Bu olay üç kez tekrarlandı ve dördüncüde bilahare kırbayı doldurup, Resulullah'ın (s.a.a) yanına götürmeyi başardı. Sonra başına gelen olayı anlattı. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Birinci rüzgar bin melekle Cebrâîl idi; onlar seni selâmladılar. İkinci rüzgar bin melekle Mîkâil'di; sana selâm verdiler; üçüncü rüzgar ise bin meleğin eşliğinde İsrâfil'di; onlar da seni selâmladılar."
308- Senetli bir rivâyette, Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Bedir gecesi olduğunda Allah Resulü (s.a.a) ashaba hitaben "Kim bize su getirecek?" buyurdu. İnsanlar bundan çekinince ben ayağa kalktım, bir kırba alıp, oldukça derin ve karanlık bir kuyunun yanına geldim ve kuyunun içerisine girdim. O sırada Allah-u Teâlâ, Cebrâîl'e, Mîkâil'e ve İsrâfil'e, savaşta Resulullah'a (s.a.a) yardım için hazırlanmalarını vahyetti. Bunun üzerine onlar gökten aşağıya indiler. İnerken öyle bir ses çıkarıyorlardı ki, duyanlara başka her şeyi unutturuyordu. Onlar kuyunun hizasına geldiklerinde, durup hep birlikte saygı, tekrim ve tazim için ona selâm verdiler."
76- ALLAH-U TEÂLÂ'NIN İMÂM ALİ (A.S) İLE GİZLİ KONUŞMASI
309- Câbir b. Abdullah'tan şöyle nakledilmiştir: "Re-sulullah (s.a.a) Tâif vakasında Hz. Ali'yi çağırıp, onunla gizli sohbet etmeye başladı. İnsanlar 'Amcasının oğluyla bu gizli konuşması amma da uzun sürdü!' dediklerinde Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: 'Onunla ben değil Allah gizli konuşuyordu."
310- Yine bir başka senetli hadiste Câbir b. Abdullah'tan şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a), Tâif gazvesinde, Hz. Ali'yi yanına çağırarak, onunla gizli konuştu. İçlerinde Ebûbekir ve Ömer'in de bulunduğu bir grup insan, 'Onunla gizli konuştu, ama bizimle konuşmadı' dediklerinde, Allah Resulü (s.a.a) kalkıp insanlara hutbe okumaya başladı; Allah'a hamd u senâ ettikten sonra şöyle buyurdu: "Ey insanlar, sizler, benim Ali ile gizli konuştuğumu söylüyorsunuz (bunu eleştiriyorsunuz). Allah'a andolsun ki onunla gizli konuşan ben değildim, Allah'tı!"
77- İMÂM ALİ'NİN (A.S) RESULULLAH (S.A.A) İLE ÖZEL KONUŞMASI
311- Mücâhid kanalıyla, Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Allah (azze ve celle)'nin kitabında öyle bir âyet vardır ki, ona benim dışımda, ne benden önce amel eden olmuştur ne de benden sonra olacaktır. O âyet şöyledir: 'Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şâyet bir şey bulamazsanız, artık Allah bağışlayan ve merhamet edendir.' Bu hüküm farz olduktan bir müddet sonra nesh edildi."
312- Yine Mücâhid'den şöyle nakledilmiştir:
"Peygamber (s.a.a) ile gizli-özel konuşmak isteyen bir dinar sadaka vermesi gerekirdi. Bunu ilk yapan, Ali b Ebî Tâlib'dir."
313- Şu rivâyet de yine Mücâhid'den nakledilmiştir:
"İnsanlar sadaka verinceye kadar. Peygamber (s.a.a) ile özel konuşmaktan nehyedildiler. (Bu olayda) Resulul-lah (s.a.a) ile özel konuşmaya muvaffak olan sadece Ali b. Ebî Tâlib'di. O bir dinar sadaka verdi, ardından Resulullah ile özel olarak görüşüp, on haslet hakkında Resulullah'a soru sordu. Ardından ruhsat indi ve bu hüküm kalktı."
78- İMÂM ALİ (A.S) VE MÜBÂHELE OLAYI
314- Mübâhele olayı, Hz. Emirü'l-Müminin'in (a.s), iki evladının ve zevcesi Hz. Fâtıma'nın (a.s) eşsiz faziletini ortaya çıkaran bir olaydır. Resulullah (s.a.a) fetihten sonra onların vücudundan yardım almış ve bu vesileyle hakkaniyeti en bariz şekliyle bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu olaydan sonra çeşitli heyetler grup grup Resulullah'ın (s.a.a) yanına geliyor, ya Müslüman oluyorlardı, yada Allah Resulü'nden emân istiyorlardı ki kendi kavimlerine dönüp Resulullah'ın görüşlerini anlatsınlar.
Resulullah'ın huzuruna çıkan heyetlerden birisi de Necrân başpapazı Ebû Hârise başkanlığında gelen otuz kişilik bir Hıristiyan grubuydu. Bunların arasında Âkib, Seyyid ve Abdü'l-Mesih isminde üç Hıristiyan alimi de vardı. Onlar İkindi namazı vaktinde Medine'ye geldiler. Üzerlerinde atlastan elbiseler ve haçlar vardı. Onlar önce Yahudilerle karşılaşıp onlarla tartıştılar. Kur'ân'da da nakledildiği üzere, Hıristiyanlar Yahudilere 'Sizin sağlam bir tutanağınız yoktur' dediler; Yahudiler de onlara aynı şeyi söylediler. Allah Resulü ikindi namazını kıldıktan sonra, başlarında papazları bulunduğu hâlde Resulullah'ın yanına geldiler. Papazları Resulullah'a Hz. Mesih hakkında ne düşündüğü sordu. Resulullah da 'O Allah'ın kulu ve seçtiği bir kimsedir' buyurdu. Papaz 'Onun babası var mıydı?' diye sorunca, Allah Resulü 'O bir nikahtan değildi ki babası olsun' buyurdu. Papaz şöyle devam etti: 'O hâlde nasıl ona yaratılmış bir kuldu diyebiliyorsun? Oysa her mahluk kulun nikahtan dünyaya geldiğini ve bir babasının olduğunu görüyorsun. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ şu âyetleri indirdi:
"Allah nezdinde İsâ'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi. * Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma. * Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: "eliGeGelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, canlarımızı ve canlarınızı çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah'ın lanetini yalan söyleyenlerin üstüne kılalım."
Allah Resulü (s.a.a), âyetleri Hıristiyanlara okudu. Ve onları mübâheleye (lanetleşmeye) çağırdı ve şöyle ekledi: 'Allah bana, lanetleşmenin ardından batıl olan kimseye azap nazil olacağını ve hakkın batıldan ayrılacağını haber verdi. Başpapaz ve arkadaşları bir araya gelip istişare ettiler ve bir sonraki güne kadar mühlet isteme kararı aldılar. Mühlet alıp ikametgahlarına döndüklerinde, baş papazları onlara şöyle dedi: "Muhammed'e dikkat edin; eğer yarın mübâheleye ailesi ve çocuklarıyla çıkarsa, onunla mübâ-hele etmekten sakının; ama eğer arkadaşlarıyla çıkarsa, mübâhele etmekten korkmayın ve onun bir şey olmadığını bilin.
Ardından Âkıb isimli alimleri şöyle dedi: 'Vallahi siz de Muhammed'in mürsel bir peygamber olduğunu biliyorsunuz! Hiç şüphesiz o, sizin peygamberiniz hakkında en doğru olanı söylemiştir. Allah'a andolsun ki bir peygamberle lanetleşen her topluluğun mutlaka büyükleri helak olmuş ve küçükleri büyümemiştir. Eğer siz de lanetleşirseniz, hiç şüphe yok ki siz de helak olacaksınız. Eğer illa da dininizde kalmak ve bulunduğunuz konumu korumak istiyorsanız, adamla vedalaşın ve memleketinize geri dönün.
Sabah olunca, Resulullah'ın yanına doğru hareket ettiler. Bir baktılar ki Allah Resulü, Ali'nin, elinden tutmuş; önünde Hasan ve Hüseyin, arkasında ise Fâtıma yürümekteler. Başpapaz, onların kim olduğunu sordu. Şöyle tarif ettiler: 'Elinden tuttuğu amcasının oğlu, damadı, çocuklarının babası ve yaratıklardan en çok sevdiği Ali b. Ebî Tâlib'dir. Şu iki çocuk, kızının Ali'den olan evlatlarıdır; onlar da yaratıklar içinden en çok sevdikleridir. Şu kadın ise, kızı Fâtıma'dır. O da insanlardan kendisine en aziz olan ve kalbine en yakın olanıdır.'
Başpapaz, Âkıb, Seyyid ve Abdü'l-Mesih'e baktı ve 'Bakın dedi, o en değerli evlatları ve ailesiyle mübâheleye gelmiştir! Bu da onun hak olduğuna inancının tam olduğunu gösteriyor. Allah'a andolsun ki eğer aleyhine işleyecek bir hüccetten korksaydı, onları getirmezdi. O hâlde onunla lanetleşmekten korkun. Allah'a andolsun ki Kaysar'ın yanımdaki yeri olmasaydı ona teslim olurdum! Lakin olunla aranızda anlaşarak memleketinize geri dönün ve durumunuzu gözden geçirin.
Ey Hıristiyanlar grubu, andolsun ki ben öyle simalar görüyorum ki Allah isterse onlar için dağı yerinden oynatır, yok eder. Onunla lanetleşmeyin, yoksa helâk olursunuz ve yeryüzünde Kıyâmet gününe kadar bir tane Hıristiyan kalmaz!"
Başka bazı rivâyetlerde ise şöyle geçmektedir: "Necrân Hıristiyanları, Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna vardıklarında Allah Resulü onlarla Hz. İsâ (a.s) hakkındaki yanlış düşünceleri üzerinde tartışıp onları Allah'ın son hak dini olan İslâm'a davet etti. Onlar, 'Ey Muhammed, bizler Müslüman olmuşuz!' dediler. Resulullah (s.a.a) 'Yalan söylüyorsunuz' buyurdu. Çünkü sizler 'Haç'a hala ilgi gösteriyor, şarap içiyor ve domuz eti yiyorsunuz." Onlar İslâm dinine girmeyi kabul etmeyince, Resulullah (s.a.a) kendisine inen ve onları mübâheleye davet eden âyeti okudu; âyet şöyledir:
"Artık sana gelen bunca ilimden sonra onun hakkında seninle çekişip tartışmalara girişirlerse de ki: "eliGeGelin oğullarımızı ve oğullarınızı kadınlarımızı ve kadınlarınızı, canlarımızı ve canlarınızı çağıralım sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah'ın lanetini yalan söyleyenlerin üstüne kılalım."
Resul-i Ekrem (s.a.a) işte bu âyeti kerimeyi Necrân Hıristiyanlarına okuyup onları mübâhele etmeğe (lânetleşmeğe) davet ettiği zaman, 'Bize bir gün izin ver; düşünüp karar verelim. Yarın sizinle görüşüp kararımızı bildi-relim' dediler. Yerlerine döndüklerinde aralarında konuşup alimlerinden ve söz sahiplerinden olan Âkıb'a görüşünü sordular; Âkıb kendilerine şöyle dedi: "Ey Hıristiyanlar, siz de biliyorsunuz ki Muhammed seçilmiş bir peygamberdir; siz onunla mübâhele ederseniz, hepimiz helak oluruz.' Başka bir rivâyette şöyle geçer: 'Allah'a andolsun ki şimdiye kadar hangi kavim (topluluk) bir peygamberle mübâhele etmişse, helak ateşinde yanmıştır, yok olmuştur. En iyisi kararınızdan vazgeçerek onunla vedalaşıp memleketinize geri dönün.' Ertesi gün Hz. Muhammed Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in elinden tutmuş, Hz. Ali, ve Hz. Fâtıma da arkasında mübâhele yerine geldiler.
Resulullah onlara hitaben: 'Ben dua edince siz Amin deyin" buyurdu. Hıristiyanların papazı, Peygamber (s.a.a) ve yanındakileri görünce, 'Ey Hıristiyanlar, bu gördüğüm kişiler Allah'tan dağı yerinden sökmesini isteseler, dualarını kabul edip dağı yerinden söker. Sakın onunla mübâhele etmeyin; yoksa hepiniz helak olursunuz ve Kıyâmet gününe kadar bir Hıristiyan dahi yeryüzünde kalmaz' dedi. Hıristiyanlar bunu duyunca, 'Ey Ebe'l-Kâsım, biz seninle mü-bâhele etmemeye karar verdik; sen kendi dininde kal, biz de kendi dinimizde' dediler. Resul-i Ekrem (s.a.a) bu teklif üzerine 'Siz de Müslüman olun ki diğer Müslümanlaş gibi her türlü haktan yararlanın; size de diğer Müslümanlara davranıldığı gibi davranılsın' buyurdu. Ancak Hıristiyanlar, 'Biz dinimizden vazgeçmek istemiyoruz' deyince, Resulullah (s.a.a) 'O hâlde sizinle savaşmaktan başka bir çaremiz yoktur' buyurdu. Hıristiyanlar, 'Biz Araplarla savaşmayız' dediler ve kendilerini zorla dinlerinden vazgeçirmemeleri şartıyla yılda iki bin hulle (takım elbise) başka bir rivâyete göre buna ek olarak otuz üç zırh, otuz üç deve, otuz dört at vermeyi önerdiler. Peygamber (s.a.a) de bu öneriyi kabul ederek onlarla anlaştı.
Resulullah (s.a.a) bu olay üzerine şöyle buyurdu: "Canımı elinde tutan Allah'a andolsun ki azap ve bela Nec-rânlıların başları üzerinde dolaşıyordu; eğer lanetleşmeğe kalkışsalardı, maymun ve domuz şekline dönüşürlerdi; bütün vadi ateşle dolar ve Allah bütün Necrân ehlini yok ederdi..."
79- İMÂM ALİ (A.S) VE "GÜNEŞİN GERİ GETİRİLİŞ" HADİSİ
315- Esmâ bint-i Ümeys'ten şöyle nakledilmiştir: "Bir gün Resulullah (s.a.a), başını Hz. Ali'nin (a.s) dizlerine koyarak uyudu ve güneş batıncaya kadar öylece kaldı; öyle ki Hz. Ali, ikindi namazını kaçırdı. Bunu gören Resulullah (s.a.a), şöyle dua etti: 'Allah'ım, Ali senin ve Resulü'nün itâatindedir. Güneşi onun için geri getir." Esmâ diyor ki "Vallahi ben güneşin batışını gördüm. (O duanın) ardından güneşin yeniden çıktığını ve bütün dağlara ve yere ışıdığını da gördüm. Bunun üzerine Hz. Ali kalkıp abdest alarak na-mazını kıldı ve ardından güneş yeniden battı."[363]
316- Senetli bir hadiste İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Bir gün Resulullah (s.a.a), ikindi namazını kıldıktan sonra Hz. Ali geldi; o, henüz ikindi namazını kılmamıştı. Allah-u Teâlâ, Resulü'ne vahyetti ve Resulullah (s.a.a) başını Hz. Ali'nin dizlerine koyarak (uyudu). Başını kaldırdığında güneş batmıştı. "Ya Ali, ikindi namazını kıldın mı?" diye sordu. Hz. Ali 'Hayır' deyince şöyle dua etti: 'Allah'ım, Ali senin itâatine meşguldür; güneşi onun için geri döndür.' Bunun üzerine güneş Hz. Ali için geri döndürüldü."
80- GÜNEŞİN İMÂM ALİ'yi (A.S) SELÂMLAMASI
317- Senetli bir şekilde Hz. Emirü'l-Müminin Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) kendisine hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ey Ebe'l-Hasan, güneşi konuştur; şüphesiz o seninle konuşacaktır." Hz. Ali şöyle seslendi: "Selâm olsun sana ey Allah'ın itâatkar kulu!" Güneş şöyle cevap verdi: "Ve aleykesselâm ey Müminlerin Emiri, muttakilerin imâmı ve yüzü akların önderi. Ey Ali, sen ve senin Şîaların cennette yer alacaksınız. Ey Ali, (mahşer günü) yer yarılıp da dışarıya ilk çıkacak kimse, Muhammed'dir (s.a.a); sonra da sensin. İlk diriltilecek kimse Muhammed (s.a.a), sonra da sensin. İlk giydirilecek kimse Muhammed (s.a.a), sonra da sensin. (Bu sözlerin) ardından Ali (a.s), gözlerinden yaşlar aktığı hâlde secdeye kapandı. Peygamber (s.a.a) de, onun üzerine kapanıp 'Ey benim kardeşim ve habibim diye seslendi, kaldır başını Allah seninle yedi göğün ehline övündü!"
318- Abdullah b. Mes'ûd'dan şöyle nakledilmiştir:
"Biz Peygamber (s.a.a) ile birlikte olduğumuz bir sırada, Hz. Ali (a.s) içeri girdi. Resulullah ona hitaben şöyle buyurdu: 'Ey Ebe'l-Hasan, Allah katındaki değerini sana göstermemi ister misin?' Hz. Ali (a.s) 'Evet, anam babam sana feda olsun ya Resulallah!' deyince, şöyle buyurdu: "Yarın sabah olduğunda, benimle birlikte güneşin karşısına çık; o, Allah-u Teâlâ'nın izniyle seninle konuşacaktır."
İbn Mes'ûd diyor ki: "Kureyş ve Ensâr'ın hepsi toplandılar. Resulallah sabah namazından sonra Hz. Ali'nin elinden tuttu ve beraber dışarıya çıktılar. Dışarıda oturup güneşin çıkmasını beklediler. Güneş doğduğunda Resulullah (s.a.a) 'Ya Ali buyurdu, konuş güneşle, o memurdur ve seninle konuşacaktır.' Hz. Ali güneşe şöyle hitabetti: "Allah'ın selâmı, rahmet ve berekâtı senin üzerine olsun, ey Allah'ın söz dinleyen, itâatkar yaratığı.' Güneş de şöyle cevap verdi: "Ve aleykesselâm ve rahmetullahi ve berakatuh. Ey vasîlerin en üstünü; Allah sana dünya ve ahirette, hiçbir gözün görmediği ve hiçbir kulağın duymadığı özellikler vermiştir!' Hz. Ali 'Bana verilen nedir ki?' deyince şu cevabı verdi: 'Onları söylemem için bana izin verilmemiştir; yoksa insanlar fitneye düşerler! Ama dünyada verildiğin ilim ve hikmetten dolayı ne mutlu sana! Ahirette ise sen Allah-u Teâlâ'nın, Kur'ân'da övdüğü şu kimselerden olacaksın: 'Şimdi hiç kimse kendileri için, yaptıklarına karşılık gözler aydınlığı olacak şeylerden neler gizlenmiş olduğunu bilemez. * Öyle ya iman eden kimse, fâsık olan gibi olur mu? Onlar eşit olamazlar.' Evet sensin Allah'ın imana has kıldığı mümin."
Güneşin Hz. Ali ile üç kez konuştuğu rivâyet edilmiştir.
81- "SERGİ" HADİSİ VE İMÂM ALİ (A.S)
319- Selmân-ı Fârisî'den şöyle rivâyet edilmiştir:
"Ebûbekir, Ömer ve Osman, Resulullah'ın (s.a.a) yanına gelip dediler ki: 'Ya Resulallah, neden her durumda Ali'yi bizden üstün tutuyorsun?' Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: 'Onu üstün tutan ben değilim, Allah-u Tâlâ'dır.' Onlar, 'Bunun delili nedir?' diye sorunca, şu cevabı verdi: 'Eğer kabul etmiyorsanız, ölülerden 'Ashâb-ı Kehf' kadar doğru konuşan olmaz; ben sizi ve Ali'yi Ashâb-ı Kehf'e göndereceğim, Selmân'ı da sizin şahidiniz kılacağım. Gidin ve Ashâb-ı Kehf'e selâm verin; sizden hanginiz için Allah onları diriltir de cevabınızı verirse, üstün olan odur.' Onlar da 'Razıyız' dediler. Allah Resulü (s.a.a), bir serginin açılmasını emretti, Ali'yi (a.s) onun ortasına ve onların da her birisini serginin bir köşesine, Selmân'ı da dördüncü köşeye oturttu. Sonra şöyle seslendi: 'Ey rüzgar, onları Ashâb-ı Kehf'e götür; daha sonra da bana geri getir."
Selmân diyor ki: "Rüzgar, o serginin altına dolarak bizi hareket ettirdi. Aniden kendimizi büyük bir mağaranın yanında bulduk ve aşağıya indik. Emirü'l-Müminin (a.s) buyurdu ki: 'Ey Selmân, bu (Ashâb-ı Kehf'in) bulunduğu mağara ve "Rakîm" bölgesidir. Onlara söyle öne geçsinler, yada biz geçelim.' Onlar 'Biz öne geçeceğiz' dediler. Her biri kalkıp namaz kıldı ve dua etti; ardından 'Selâm olsun size ey Ashâb-ı Kehf' diye seslendi. Kimse cevaplarını vermedi. Bu sefer Emirü'l-Müminin (a.s) kalkıp iki rekât namaz kıldı, dua etti ve 'Ey Ashâb-ı Kehf' diye seslendi. Hem mağara ve hem de içindekiler 'Lebbeyk!' diye cevap verdiler. Emirü'l-Müminin (a.s) şöyle devam etti: 'Selâm olsun size ey Rab'lerine iman eden ve hidâyetleri artan gençler!' Onlar şöyle cevap verdiler: Ve aleykesselâm ey Resulullah'ın kardeşi ve vasîsi ve Müminlerin Emiri; Allah bizden, Allah'a ve Resulü Muhammed'e imandan sonra senin vilâyetine ceza günü olan Kıyâmet'e kadar (bağlı kalacağımıza dair) söz aldı.' Onlar (Hz. Ali'yle gelen üç kişi) yüz üstü yere düştüler ve Selmân'a seslenerek 'Ey Ebâ Abdillah! bizi geri çevir' dediler. Selmân 'Bu, benim işim değil' deyince, Hz. Ali'ye seslenerek 'Ey Ebe'l-Hasan, bizi geri götür' dediler. Hz. Ali de (a.s) 'Ey rüzgar, bizi Resulullah'a geri götür' buyurdu ve rüzgar bizi hareket ettirdi; aniden kendimizi Resulullah'ın huzurunda bulduk. (Biz bir şey söylemeden) Resulullah (s.a.a) bütün olup bitenleri bize anlattı ve 'İşte habibim Cebrâîl! Bunları bana o haber verdi!' buyurdu. Bunun üzerine onlar da 'Şimdi Allah (azze ve celle) vasıtasıyla Ali'nin ümmet içerisinden bize üstün kılındığını anladık' dediler."
82- İMÂM ALİ'NİN (A.S) KAPISINDAN BAŞKA BÜTÜN KAPILARIN KAPATILMASI
320- Resulullah (s.a.a): "Ali'nin kapısının dışında, mescide açılan bütün kapıları kapatın."
321- Resulullah (s.a.a): "Ali'nin kapısının dışında mes-cidin bütün kapılarını (mescide açılan kapıları) kapatın."
322- Abdullah b. Abbâs'tan şöyle nakledilmiştir: "Re-sulullah (s.a.a), Ali'nin kapısının dışında mescidin bütün kapılarının kapatılmasını emretti."
323- Yine Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Allah-u Teâlâ Hz. Musâ'ya sadece kendisinin ve kardeşi Harûn'un iki oğlu Şeber ve Şübeyr'in oturacağı temiz bir mescid yapmasını emretti; Allah-u Teâlâ bana da sadece benim, Ali'nin ve iki oğlu Hasan ve Hüseyin'in oturabileceği bir mescid yapmamı emretmiştir. O hâlde Ali'nin kapısının dışında, şu kapıların hepsini kapatın!"
324- Nâsih b. Abdullah'tan da şöyle rivâyet edilmiştir:
"Hiç şüphesiz Peygamber (s.a.a), Ali'nin kapısının dışında bütün kapıların kapatılmasını emretti."
325- Zeyd b. Erkam'dan şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah'ın (s.a.a) ashabından bazılarının mescide açılan kapıları vardı. Bir gün şöyle buyurdu: 'Ali'nin kapısının dışında bu kapıların hepsini kapatın.' Bazı kimseler bu konuda eleştirel sözler söylediklerinde, Allah Resulü (s.a.a) ayağa kalkıp Allah'a hamdüsenâdan sonra şöyle buyurdu: 'Ben Ali'nin kapısının dışında şu kapıların hepsinin kapatılmasını emrettim, fakat bazılarınız bu konuda (ileri geri) konuşmuştur! Allah'a yemin olsun ki ben (kendi yanımdan) bir şeyi açıp kapamış değilim; ben ancak bana emredilen (İlahî) bir emre uymuşumdur!"
326- Resulullah (s.a.a): "Sizin kapınızı kapatıp Ali'nin kapısını açık tutan ben değilim; Ali'nin kapısını açık tutup sizin kapınızı kapatan Allah-u Teâlâ'dır!"
83- İMÂM ALİ (A.S), İHLÂS SURESİ GİBİDİR
327-Resulullah (s.a.a): "Ali'nin bu ümmetteki misali, Kur'ân'daki 'Kul huvellahu ehad' suresi gibidir."
328- Abdullah b. Abbâs'tan Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali, senin insanlar arasındaki misalin, Kur'ân'daki 'Kul huvellahu ehad' suresi gibidir. Kim bu sureyi bir defa okursa, Kur'ân'ın üçte birini okumuş gibi olur; iki defa okursa Kur'ân'ın üçte ikisini okumuş gibi olur; üç defa okursa, Kur'ân'ın hepsini okumuş gibi olur. Aynı şekilde ey Ali, kim seni kalbiyle severse, imanın üçte birisini elde etmiş olur; kim hem kalbiyle hem de diliyle severse (diliyle sana yardımcı olursa), imanın üçte ikisini elde etmiş olur ve kim kalbiyle, diliyle ve eliyle severse (dili ve eliyle de sana yardımcı olursa), imanın hepsini kendinde toplamış olur. Beni hak olarak peygamberliğe seçen (Allah'a) andolsun ki yer ehli de seni gök ehli gibi sevselerdi, Allah, onlardan hiçbirisini (cehennem) ateşiyle azaplandırmaz-dı!"
329- Senetli bir hadiste İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Senin misalin, 'Kul huvellahu ehad' gibidir. Hiç şüphesiz, kim bu sureyi bir defa okursa, sanki Kur'ân'ın üçte birini okumuştur; kim iki defa okursa, sanki Kur'ân'ın üçte ikisini okumuştur ve kim üç defa okursa, sanki bütün Kur'ân'ı okumuştur. Aynı şekilde kim seni kalbiyle severse, kulların amellerinin sevabının üçte birisini elde etmiş olur; kim kalbiyle seni sever ve diliyle de sana yardımda bulunursa, kulların amellerinin üçte ikisini elde etmiş sayılır ve kim seni kalbiyle sever ve dili ve eliyle de sana yardımda bulunursa, kulların amellerinin hepsinin sevabını elde etmiş olur."
330- Ebû Basîr diyor ki İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) duydum; o da babası İmâm Muhammed Bâkır (a.s) kanalıyla babalarından şöyle naklediyordu:
"Bir gün Resulullah (s.a.a) ashabına hitaben şöyle buyurdu: 'Sizden kim ömür boyu oruç tutmakta?' Selmân (r.a), 'Ben ya Resulallah' dedi. Resulullah buyurdu: 'Hanginiz sabaha kadar ibâdet etmekte?' Selmân yine 'Ben ya Resulallah' cevabını verdi. Yine buyurdu: 'Sizden kim her gün Kur'ân'ı hatmetmekte?' Bu sefer de Selmân 'Ben ya Resulallah' deyince, ashaptan bazısı buna kızdı ve (öfkesini) şöyle dile getirdi: 'Ya Resulallah, Selmân Fars ırkındandır ve (bu sözlerle) bize üstünlük taslamak istiyor. Sen 'Hanginiz ömür boyu oruç tutmakta?' diyorsun, o 'Ben' diyor, oysa o, günlerinin çoğusunu yiyor! 'Hanginiz sabaha kadar ibâdet etmekte?' diye sordunuz, o yine 'Ben' dedi; oysa o, gecenin çoğunu uyumakla geçiriyor. 'Hanginiz her gece Kur'ân'ı hatmetmekte?' diye sorduğunuzda da yine o 'Ben' dedi; oysa o, gününün çoğunu suskunlukla geçiriyor.' Allah Resulü (s.a.a) adama hitaben şöyle buyurdu: 'Yavaş ol ey Filan! Sen kim, Lokman-ı Hekim'in benzeri (Selmân) kim?! Ona sor; hiç şüphesiz sana anlatacak (nasıl olduğunu)!' Adam Selmân'a dönerek 'Ey Allah'ın kulu dedi, sen ömür boyu oruç tuttuğunu zannetmiyor musun?' Selmân 'Evet' deyince, adam 'Ama ben senin çoğu günlerde yediğini gördüm' dedi. Bunun üzerine Selmân şu karşılığı verdi: 'Senin anladığın gibi değil. Ben her ayın üç gününü oruç tutuyorum; Allah-u Teâlâ da buyurmuştur ki: 'Kim bir iyiliği yerine getirirse, onun için o iyiliğin on misli verilir.'[379] Şa'bân'ı da Ramazan ayına bağlıyorum; o zaman bütün ömrümü oruç tutmuş gibi oluyorum.' Adam şöyle devam etti: 'Sen gecenin hepsini ibâdetle geçirdiğini san-mıyor musun? 'Evet' deyince şöyle devam etti: 'Oysa senin gecelerinin çoğu uyumakla geçmektedir.' Yine Selmân 'Yanlış anlamışsın' dedi ve şöyle devam etti: 'Ben Habib'im Resulullah'tan (s.a.a) duydum ki şöyle buyuruyordu: 'Kim abdestli uyursa, bütün geceyi sabaha kadar ibâdetle geçirmiş sayılır!' Ben de abdestli olarak uyuyorum.' Bilahare 'Sen her gün Kur'ân hatmettiğini zannediyorsun değil mi?' diye sordu. Yine Selmân 'Evet' deyince, şöyle dedi: 'Halbuki senin günlerinin çoğu suskunlukla geçiyor!' 'Bunu da yanlış anlamışsın' dedi Selmân ve şöyle açıkladı:
"Ben Habib'im Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye şöyle buyurduğunu duydum: 'Ey Ebe'l-Hasan, senin ümmetim içindeki misalin, 'Kul huvellahu ehad' suresi gibidir; kim onu bir defa okursa, Kur'ân'ın üçte birisini okumuş gibi olur, kim onu iki defa okursa, Kur'ân'ın üçte ikisini okumuş gibi olur ve onu üç defa okursa, Kur'ân'ı hatmetmiş gibi olur! (Ey Ali,) kim seni kalbiyle severse, imanın üçte biri onun için sağlanmış olur. Kim hem kalbi, hem de diliyle severse, imanın üçte ikisi onun için tamamlanmış olur ve eğer kim kalbiyle ve diliyle sever ve eliyle de sana yardımcı olursa, imanını kamilleştirmiş olur. Beni hak olarak (peygamberliğe) seçen (Allah'a) andolsun ki ya Ali, eğer yer ehli de gök ehlinin sevdikleri gibi seni sevselerdi, kimse ateşle azap edilmezdi."
Selmân şöyle devam etti: "İşte ben de her gün 'Kul huvellahu ehad' suresini üç defa okuyorum.' Adam bu cevapları Selmân'dan alınca, ağzına taş tıkanmış birisi gibi yerinden kalkıp gitti!"
84- İMÂM ALİ (A.S), BÜYÜK HABER
331- Senetli bir hadiste Ebû Hamza Sümâlî'den şöyle nakledilmiştir:
"İmâm Muhammed Bâkır'a (a.s) dedim ki: 'Canım sana feda olsun Şîalar sizden 'Birbirlerine neyi sorarlar? * O büyük haberden mi?' âyetinin tefsirini soruyorlar.' İmâm (a.s) cevabında şöyle buyurdu: 'Evet bu benim işimdir; istersen onu sana haber veririm, istersen vermem?' Sonra şöyle buyurdu: 'Ama ben onun tefsirini sana haber vereyim.' Ebû Hamza diyor ki peki 'Birbirlerine neyi sorarlar?' dedim; 'Bu âyet Emirü'l-Müminin (a.s) hakkında-dır' dedi ve şöyle devam etti: Emirü'l-Müminin (a.s) buyuruyordu ki: 'Allah'ın benden büyük âyeti yoktur; yine Allah'ın benden daha büyük bir haberi yoktur. Benim velâyetim geçmiş ümmetlere sunuldu, ama onlar onu kabul etmekten çekindiler.' Ebû Hamza diyor ki İmâm'a 'De ki: 'Bu büyük bir haberdir. * Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz.'âyetini sordum. Buyurdu ki: 'Vallahi o Emi-rü'l-Müminin'dir (a.s)."
332- Senetli bir hadiste İmâm Rızâ (a.s) 'Birbirlerine neyi sorarlar? * O büyük haberden mi?' * Öyle bir haber ki onda ihtilafa düşerler.' âyetinin tefsirinde Hz. Emirü'l-Müminin'den (a.s) şöyle nakletmiştir:
"Allah'ın benden daha büyük bir haberi yoktur, Allah'ın benden daha büyük bir âyeti de yoktur. Çeşitli dillerdeki geçmiş ümmetlere benim faziletim sunuldu, ama onlar benim faziletime ikrar etmediler."
333- Resulullah (s.a.a): "(Kur'ân'da geçen) büyük haber, Ali'dir."
85- İMÂM ALİ (A.S), NÛH'UN GEMİSİ GİBİDİR
334- Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) kendisine hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali, ümmetim içerisinde senin misalin, Nûh'un ge-misinin misalidir; ona binen kurtulur, binmeyen boğulur."
335- Yine senetli bir hadiste İbn Abbâs'tan, Resululla-h'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Senin benim ümmetimin İmâmı ve benden sonra onların üzerindeki halifemsin; senin ve benden sonra evlatlarından gelecek İmâmların misali Nûh'un gemisinin misalidir; ona binen kurtulur, binmeyen ise boğulur."
336- Yine Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"…Ve beni sevdiğini iddia edip de sana düşman olan, yalan söylüyor; zira hiç şüphesiz sen bendensin, ben de senden. Senin etin benim etimden, senin kanın benim kanımdan, senin ruhun benim ruhumdan, senin gizlin benim gizlimden ve senin açığın benim açığımdandır; sen benim ümmetimin İmâmı ve benden sonra onların üzerindeki halifemsin; sana itâat eden saadete kavuşur ve sana muhalefet eden bedbaht olur; seni seven karlı çıkar ve sana düşmanlık besleyen hüsrana uğrar; senden ayrılmayan kurtuluşa erir,senden ayrılan helak olur;senin ve benden sonra senin evladından gelecek İmâmların misali, Nûh'un gemisinin misalidir; ona binen kurtulur, binmeyen boğulur…"
86- İMÂM ALİ (A.S), KURTULUŞ GEMİSİDİR
337- Senetli bir hadiste İmâm Ali Rızâ (a.s) babasında, o da babalarından, onlar da Hz. Emirü'l-Müminin'den (a.s) şöyle nakletmişlerdir; Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
"Her ümmetin bir sıddıkı ve fârûku vardır; bu ümmetin sıddıkı ve fârûku ise Ali b. Ebî Tâlib'dir. Hiç şüphesiz bu ümmetin kurtuluş gemisi ve hıtta kapısı Ali'dir."
338- Bir başka senetli hadiste yine İmâm Ali Rızâ (a.s) babasından, onlar da Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmişlerdir; buyurdu:
"Kim benim dinime sarılmak ve benden sonra kurtuluş gemisine binmek isterse, Ali b. Ebî Tâlib'e uysun; onun düşmanıyla düşman ve dostuyla dost olsun; hiç şüphesiz o, hem hayatımda hem de benden sonra vasîm ve ümmetimin üzerindeki halifemdir; o, benden sonra her kadın ve erkek Müslümanın İmâmıdır ve her kadın ve erkek müminin emiridir; onun sözü benim sözüm, onun emri benim emrim ve onun nehyi benim nehyimdir; ona uyan bana uymuştur; ona yardım eden, bana yardım etmiştir ve onu yalnız bırakan, beni yalnız bırakmış sayılır."
Sonra şöyle devam ettiler: "Kim benden sonra Ali'den ayrılırsa, Kıyâmet günü, o beni görmeyecektir, ben de onu. Kim Ali'ye muhalefet ederse, Allah cenneti ona haram kılar ve yerini ateş olarak kararlaştırır. Kim Ali'yi yalnız bırakırsa, Kıyâmet günü Allah da onu yalnız bırakır ve kim Ali'ye yardım ederse, Allah da Kıyâmet günü ona yardım eder ve sorgulama sırasında hüccetini ona telkin eder…"
87- İMÂM ALİ (A.S) ALLAH'IN KAPISIDIR
339- Senetli bir hadiste Muhammed b. Ferât, İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s), o da babasından ve dedesinden şöyle nakletmiştir; Resulullah buyurdu ki:
"Hiç şüphesiz Ali b. Ebî Tâlib, Allah'ın ve benim halifemdir; Allah'ın ve benim hüccetimdir; Allah'ın ve benim kapımdır; Allah'ın ve benim seçtiğim kimsedir; Allah'ın ve benim habibimdir; Allah'ın ve benim halilim (dostum)dur; Allah'ın ve benim kılıcımdır; o benim kardeşim, arkadaşım, vezirim ve vasîmdir; onu seven beni sevmiştir, ona düşman olan bana düşman olmuştur; onun savaşı, benim savaşımdır ve onun barışı, benim barışımdır; onun sözü benim sözümdür ve onun emri benim emrimdir; onun eşi benim kızımdır ve onun evlatları benim evladımdır; o, vasîlerin efendisi ve benden sonra bütün ümmetimin en hayırlısıdır!"
340- Senetli bir hadiste, Nu'mân b. Saîd, Hz. Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Benim Allah'ın hücceti; benim Allah'ın halifesi; benim Allah'ın sırâtı (dosdoğru yolu); benim Allah'ın kapısı; benim Allah'ın ilminin haznedarı; benim Allah'ın sırrına emin kılınan; benim yaratıkların İmâmı, yaratıkların en üstünü ve rahmet peygamberi Muhammed'den (s.a.a) sonra."
341- Yâsir-i Hâdim, İmâm Rızâ'dan (a.s), o da babaları kanalıyla Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir; buyurdu:
"Ya Ali, sensin Allah'ın hücceti; sensin Allah'ın kapısı; sensin Allah'a giden yol; sensin (Kur'ân'daki) büyük haber; sensin sırât-ı müstakîm; sensin en yüce örnek…"
342- İmâm Rızâ'nın (a.s) babaları kanalıyla İmâm Hüseyin'den (a.s) şöyle naklettiği rivâyet edilmiştir; Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben buyurdu ki:
Ya Ali, sen Allah'ın hüccetisin; sen Allah'ın kapısısın; sen Allah'ın yolusun; (Kur'ân'da bahsedilen) büyük haber sensin; sırât-ı müstakim sensin; en yüce örnek sensin. Ey Ali, sensin Müslümanların İmâmı, Müminlerin Emiri, vasîlerin en hayırlısı ve sıddıkların efendisi. Ey Ali, sensin en yüce fârûk (hakkı batıldan ayıran) ve sensin en büyük sıddık. Ya Ali, sen benim ümmetim üzerindeki halifemsin; benim borçlarımı ödeyecek olan ve vaatlerimi yerine getiren de sensin…"
343- Mufazzal b. Ömer, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle duyduğunu nakleder; buyurdu ki:
"Emirü'l-Müminin (a.s), müracaat edilmesi gereken Allah kapısıydı; Allah'ın yoluydu, ondan başkasını kat eden helak olurdu; aynı konum, ardı ardına gelen diğer hidâyet İmâmları için de geçerlidir; Allah onları, yeryüzünün rükünleri olarak karar kılmıştır ki ehlini sarsmasın; Allah onları yeryüzü ve yer içinde olanlar için kamil hüccet kılmıştır."
88- İMÂM ALİ (A.S), DİNİN KAPISIDIR
344- Abdullah İbn Mes'ûd'dan, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ali b. Ebî Tâlib, dinin kapısıdır; kim o kapıdan girerse, mümin ve kim ondan dışarı çıkarsa, kâfir olur."
89- İMÂM ALİ (A.S), HİDÂYET KAPISIDIR
345- Abdullah b. Abbâs kanlıyla Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
"Hiç şüphesiz Ali, benden sonra hidâyet kapısı ve (insanları) Rabb'ime davet eden kimsedir; odur müminlerin sâlihi. '(İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben Müslümanlardanım" diyenden kimseden, sözü daha güzel kimdir?" (Fussilet, 33)
346- Ebû Hureyre'den şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye baktı ve şöyle buyurdu: 'Bu öyle bir hidâyet kapısıdır ki ondan giren emân bulur; o Allah'ın kulları üzerindeki hüccetidir."
347- Senetli bir hadiste İmâm Muhammed Bâkır (a.s), babası İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakletmiştir:
"Ali (a.s), hidâyet kapısıdır; kim ona muhalefet ederse, kâfir olur ve kim onu inkâr ederse ateşe girer."
348- İmâm Hüseyin'den (a.s) şöyle nakledilmiştir: Ceddimden (Resulullah'tan) (s.a.a) bir hutbesinde şöyle buyurduğunu duydum:
"Hiç şüphesiz Ali, hidâyet şehridir; kim ona girerse kurtulur ve kim ondan yüz çevirirse helak olur."
90- İMÂM ALİ (A.S), İMÂN VE EMÂN KAPISIDIR
349- Ebû Hamza Sümâlî, İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle duyduğunu rivâyet etmiştir; buyurdu:
"Hiç şüphesiz Ali (salavatullahi aleyh), Allah'ın açtığı bir kapıdır; kim ondan girerse, mümin ve kim ondan çıkarsa, kâfir olur."
350- Senetli bir rivâyette İbrahim b. Ebî Bekr'den şöyle nakledilmiştir: İmâm Musâ Kâzım'dan (a.s) duydum ki şöyle buyuruyordu:
"Ali (a.s), hidâyet kapılarından bir kapıdır; kim Ali'nin kapısından girerse mümin ve kim dışarı çıkarsa kâfir olur; ne giren ve nede çıkan (kararsız) kimseler ise, durumları Allah'a kalmış olan sınıftandır."
351- Senetli bir hadiste İbn Abbâs'tan şöyle nakledilmiştir: Resulullah'tan (s.a.a) duydum, şöyle buyuruyordu:
"Ey insanlar topluluğu, bilin ki Allah'ın bir kapısı vardır ki kim ondan girerse, ateşten emânda kalır."
Ebû Saîd-i Hudrî ayağa kalkarak "Ya Resulallah, bu kapıyı bize göster de onu tanıyalım" dediğinde, şöyle buyurdu:
"O vasîlerin efendisi, Müminlerin Emiri, Resul-i Rab-bi'l-Âlemîn'in kardeşi, ve bütün insanlar üzerine halife olan Ali b. Ebî Tâlib'dir."
91- İMÂM ALİ (A.S), ALLAH'IN SAĞLAM İPİDİR
352- Saîd b. Cübeyr, Abdullah b. Abbâs'tan şöyle nakletmektedir:
"Biz Resulullah (s.a.a) ile birlikte olduğumuz bir sırada, bir göçebe çıkageldi ve şöyle dedi: 'Ya Resulallah, ben senden 'Allah'ın ipine sarılın' buyurduğunuzu duydum. Sarılmamız gereken Allah'ın ipi nedir acaba?' Peygamber (s.a.a), elini Ali'nin eline vurarak şöyle buyurdu: 'İşte buna sarılın; budur Allah'ın sağlam ipi!"
353- İbn Yezid'den şöyle nakledilmiştir: "Hz. Ebel-hasan'a (a.s), 'Topluca Allah'ın ipine sarılın' âyetinin tefsirini sordum; şöyle buyurdu: 'Ali b. Ebî Tâlib (a.s), Allah'ın sağlam ipidir."
354- Bir hadiste Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Allah-u Teâlâ'nın 'Topluca Allah'ın ipine sarılın' diye yaratıklarını sarılmaya emrettiği Allah'ın sağlam ipi, benim."
355- Senetli bir hadiste Hüzeyfe b. Üseyd-i Gıfârî, Resulullah'ın (s.a.a) kendisine hitaben şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ey Hüzeyfe, benden sonra Allah'ın sizin üzerinizdeki hücceti Ali b. Ebî Tâlib'dir; ona kâfir olmak, Allah'a kâfir olmaktır; ona şirk koşmak, Allah'a şirk koşmaktır; onda şüphe etmek, Allah'ta şüphe etmektir; onun hakkında yamuk düşünmek, Allah hakkında yamuk düşünmektir; onu inkâr etmek, Allah'ı inkâr etmektir ve ona iman etmek, Allah'a iman etmektir; zira o, Resulullah'ın kardeşi ve vasîsidir; onun ümmetinin imâmı ve mevlâsıdır; odur Allah'ın muhkem ipi ve kopmayan sağlam kulpu. Ali hakkında (onun bir suçu olmadan) iki grup helak olacaktır: Onu (ona ilahlık sıfatları yakıştırarak) aşırı seven ve onun hakkını yiyerek hakkında düşmanlık yapan. Ey Hüzeyfe, Ali'den ayrılma; yoksa benden ayrılmış olursun. Ali'ye muhalefet etme; yoksa bana muhalefet etmiş olursun. Hiç şüphe yok ki Ali bendendir, ben de ondanım; kim onu öfkelendirirse, beni öfkelendirmiş olur ve kim onu razı ederse, beni razı etmiş olur!"
92- İMÂM ALİ (A.S); ÜRVETü'l-VÜSKÂ'DIR (ALLAH'IN SAĞLAM KULPUDUR)
356- Resulullah (s.a.a): "Benden kısa bir müddet sonra öyle karanlık bir fitne meydana gelecektir ki ondan ancak 'ürvetü'l-vüskâ'ya (Allah'ın sağlam kulpuna) sarılanlar kurtulacaktır.' 'Bu sağlam kulp nedir ya Resulallah?' diye sorulunca, 'Ali b. Ebî Tâlib'dir!' buyurdu."
357- Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye hitaben: "Sensin (Allah'ın) sağlam kulpu."
358- Hz. Ali (a.s): "Allah'ın kopmayan sağlam kulpu benim. Allah işiten ve bilendir."
93- İMÂM ALİ (A.S), 'SIRÂT-I MÜSTAKÎM'DİR
359- İbn Abbâs'tan şöyle nakledilmiştir: Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben buyurdu ki:
"Apaçık yol sensin; sırât-ı müstakim (dosdoğru yol) sensin; müminlerin reisi sensin."
360- Yine İbn Abbâs'tan Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali, sen benim havuzumun sahibisin; sancağımın sahibisin; vaatlerimi yerine getirensin; kalbimin habibisin; ilmimin vârisisin; sen peygamberlerin miraslarının emanet edildiği kimsesin; sen Allah'ın yeryüzündeki eminisin; sen Allah'ın yaratıklarına hüccetisin; sen imanın direğisin; sen karanlığın çerağısın; sen hidâyet meşalesisin; sen din ehli için yükseltilen nişanesin; sana uyan kurtulur, senden yüz çeviren helak olur; sensin apaçık yol; sensin sırât-ı müstakim; sensin yüzü akların önderi; sensin dinin reisi; benim mevlâsı olduğum her kesin sen de mevlâsısın ve ben her kadın ve erkek müminin mevlâsıyım; seni ancak doğumu temiz olan (helalzade olan) kimse sever ve sena ancak doğumu habis olan (zinazade olan) kimse düşmanlık besler. Ben miraca götürüldüğümde, Rabbim benimle konuştuğu zaman, bana şöyle hitapta bulundu: 'Ey Muhammed, Ali'ye benden selâm söyle ve ona bildir ki benim velilerimin İmâmı ve bana itâat edenlerin nurudur. O hâlde bu kerametten dolayı ne mutlu sana ya Ali!"
361- İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakledilmiştir: "Bizi sırât-ı müstakîme (dosdoğru yola) hidâyet et" (Fatiha, 6) âyetindeki 'sırât-ı müstakîm'den maksat Emirü'l-Müminin'dir (a.s)."
362- Bir başka senetli hadiste yine İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Sırât-ı müstakîm" Emirü'l-Müminin'dir (a.s)."
363- Senetli bir hadiste Ebû Hamza Sümâlî'den şöyle nakledilmiştir:
"İmâm Cafer-i Sâdık'a (a.s) Allah (azze ve celle)'in 'Bu benim dosdoğru yolumdur. O hâlde onu izleyin' buyruğunun tefsirini sorduğumda, şöyle buyurdu: 'Vallahi o Ali'dir ki hem mizândır, hem de sırât!"
94- İMÂM ALİ (A.S), İNSANLARIN EN HAYIRLISIDIR
364- Resulullah (s.a.a): "Ali, insanların en iyisidir; kim bunu reddederse, kâfir olur (hakkın üstünü örtmüş olur)."
365- İmâm Rızâ (a.s) kanalıyla babalarından, bilahare Emirü'l-Müminin'den (a.s) Resulullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali, sen insanların en iyisisin; sende ancak kâfir olan şüphe eder."
366- Yine Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) kendisine hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Sen insanların en iyisisin; bu (gerçeği) ancak kâfir olan inkâr eder."
367- Resulullah (s.a.a): "Ya Ali, sen insanların en hayırlısısın; kim bunda şüphe ederse kâfir olur (hakkın üzerini kapatmış olur)."
368- Resulullah (s.a.a): "Benden sonra yeryüzünde yürüyen en iyi insan, Ali b. Ebî Tâlib'dir."
369- Resulullah (s.a.a): "Ali, yaratıkların en iyisidir."
370- Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Sen, ümmetimin dünyada da ahirette de en iyisisin."
371- Senetli bir şekilde İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Bil ki Hz. Emirü'l-Müminin (a.s) hiç şüphesiz Allah indinde bütün imâmlardan üstündür; onların amellerinin sevabı onun içindir de; onlar, amelleri ölçüsünde fazilet-lendirilmişlerdir."
372- Resulullah (s.a.a): "Rabb'im bana ne fazilet verdiyse, bir benzerini Ali'ye de tahsis etti."
373- İbn Abbâs kanalıyla Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
"Ali b. Ebî Tâlib, Allah-u Teâlâ'nın yarattıklarının en üstünüdür, ben hariç…"
374- Resulullah (s.a.a): "Ali, alemlerin erkeklerinin en üstünüdür."
375- Resulullah (s.a.a): "Ali, Allah indinde ümmetimin en üstünüdür."
376- Resulullah (s.a.a): "Hiçbir kimse Ali'nin kazandığı fazileti kazanamamıştır; o, (yol) arkadaşını hidâyete götürür ve helak olmasına engel olur."
377- Resulullah (s.a.a): "Ali, benden sonra kıbleye namaz kılanların en iyisidir."
378- Resulullah (s.a.a): "Ali, insanların en iyisidir."
379- Resulullah (s.a.a): "Ali, ümmetin en iyisidir."
95- İMÂM ALİ (A.S) RESULULLAH (S.A.A)'tenDİR
380- Senetli bir hadiste Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'yi (a.s) eleştiren bazı sahabeye hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ne istiyorsunuz Ali'den? Ne istiyorsunuz Ali'den?! Hiç şüphesiz Ali bendendir, be de ondanım; o benden sonra her müminin velisidir."
381- İmâm Musâ Kâzım'ın (a.s), babaları kanalıyla Resulullah'tan (s.a.a) şöyle rivâyet ettiği nakledilmiştir:
"Muhakkak Ali bendendir, ben de Ali'denim; onun ruhu, benim ruhumdandır; onun tıyneti benim tıynetimdendir; o benim kardeşim, vasîm ve hem hayatımda, hem de vefatımdan sonra ümmetim üzerindeki halifemdir; kim ona itâat ederse, bana itâat etmiştir; kim ona uyum sağlarsa, bana uyum sağlamıştır ve kim ona muhalefet ederse bana muhalefet etmiştir."
382- Ümmü'l-Müminin Ümm-ü Seleme'nin Resulul-lah'tan (s.a.a) şöyle rivâyet ettiği nakledilmiştir:
"Ali bendendir, ben de Ali'den; onun olduğu yerde ben de varım (onun çizgisi benim çizgimdir)."
383- İbn Mes'ûd'dan Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ali b. Ebî Tâlib, bana göre bedenimdeki ruhum gibidir."
384- Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben:
"Ya Ali, sen bendensin, ben de sendenim; senin etin benim etime ve senin kanın benim kanıma karışmıştır; Allah ile kulları arasında benden sonraki bağ ve vesile sensin; kim senin velâyetini inkâr ederse, kendisiyle Allah arasındaki bağı koparmıştır ve cehennemin derekelerine (aşağı tabakalarına) düşecektir."
385- Habeşî b. Cünâde'den şöyle nakledilmiştir; Resu-lullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum:
"Ali bendendir, ben de Ali'den; bana ait olanı ancak ben veya Ali eda eder."
386- Resulullah (s.a.a): "Ali bendendir, ben de ondanım ve o, benden sonra her müminin velisidir."
387- İmrân b. Husayn'dan da şöyle nakledilmiştir; Allah Resulü(s.a.a) buyurdu:
"Hiç şüphesiz Ali bendendir, ben de ondanım ve o, benden sonra her müminin mevlâsıdır."
388- Resulullah (s.a.a): "Ben Ali'denim ve Ali bendendir."
389- Resulullah (s.a.a): "Ali bendendir ve ben Ali'denim."
390- İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s), babaları kanalıyla Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali, sen bendensin, ben de senden; senin dostun, benim dostumdur ve benim dostum, Allah'ın dostudur; senin düşmanın, benim düşmanımdır ve benim düşmanım, Allah'ın düşmanıdır. Ya Ali, ben seninle savaşanla savaştayım ve seninle barışık olanla barışığım…"
391- İbn Abbâs, Resulullah'ın (s.a.a) Abdurrahman b. Avf'a hitaben şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ey Abdurrahman, siz benim ashabımsınız, ama Ali b. Ebî Tâlib bendendir ve ben de Ali'denim; kim Ali'yi başka birisiyle kıyaslamaya kalkışırsa, bana cefa etmiştir ve kim bana cefa ederse, bana eziyet etmiş olur ve kim bana eziyet ederse, Rabb'imin laneti onun üzerine olacaktır."
392- Hz. Ali'den de (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ali bendendir ve ben de ondanım; onun eti, benim etim ve onun kanı, benim kanımdır."
393- Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Sen bendensin ve ben de sendenim."
96- İMÂM ALİ (A.S), RESULULLAH'IN (S.A.A) ÖZÜDÜR
394- Resulullah (s.a.a): " Ali, benim özümdür."
395- Resulullah (s.a.a): " Ali, bana göre benim özüm gibidir."
396- Resulullah (s.a.a): " Ali, benim köküm ve Cafer (Tayyâr) de dalımdır."
397- Resulullah (s.a.a): " Ali, bana göre benim özüm gibidir; ona itâat etmek, bana itâat etmektir; ona karşı gelmek bana karşı gelmektir."
97- İMÂM ALİ (A.S) RESULULLAH'ın (S.A.A) BAŞI GİBİDİR
398- İbn Abbâs, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir; buyurdu:
"Ali, bana göre bedenimdeki başım gibidir"
98- İMÂM ALİ (A.S) RESULULLAH'IN (S.A.A) BENZERİDİR
399- Enes b. Mâlik kanalıyla, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir; buyurdu:
"Her peygamberin mutlaka ümmetinde bir benzeri olur; benim benzerim de Ali'dir."
99- İMÂM ALİ (A.S) RESULULLAH'IN (S.A.A) KARDEŞİDİR
400- Selmân-ı Fârisî'nin, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle duyduğu nakledilmiştir:
"Hiç şüphesiz, benim kardeşim, vezirim ve kendimden sonraya bıraktığım en iyi kimse, Ali b. Ebî Tâlib'dir."[453]
401- Zeyd b. Ali, babası İmâm Zeynü'l-Âbidîn'den (a.s), o da İmâm Hüseyin'den (a.s), o da Emirü'l-Müminin'den (a.s) nakletmiştir; Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ya Ali, Allah-u Teâlâ, bana bir kardeş ve vasî tutmamı emretti. O hâlde sen benim kardeşim, vasîm ve ehlim üzerindeki halifemsin; hem hayatımda, hem de vefatımdan sonra. Sana uyan, bana uymuştur; senden yüz çeviren, benden yüz çevirmiştir; sana kâfir olan, bana kâfir olmuştur ve sana zulmeden, bana zulmetmiştir. Ya Ali, sen bendensin ve ben de sendenim. Ya Ali, sen olmasaydın, nehir ehliyle savaşılmazdı."
Hz. Ali diyor ki: "Ben, ya Resulallah, nehir ehli de kimdir?' diye sorduğumda şöyle buyurdu: 'Onlar öyle bir topluluktur ki, ok yaydan çıkıp gittiği gibi İslam'dan çıkarlar."
402- Senetli bir hadiste, İbn Abbâs'tan nakledilmiştir; dedi ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Hiç şüphesiz, Allah Tebâreke ve Teâlâ, benim ile Ali arasında kardeşlik bağı oluşturdu; yedi göğün fevkinde, kızımı ona nikahladı, mukarrep meleklerini de buna şahit tuttu ve onu vasî ve halife tayin etti. O hâlde, Ali bendendir ve ben de ondanım; onu seven, beni sevendir; ona düşman olan, bana düşmandır. Hiç şüphesiz melekler onun muhabbetiyle Allah'a yakınlaşmaktadırlar."
403- Senetli olarak, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) nakledilen, uzun bir hadisin sonunda şöyle geçmektedir: Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ümm-ü Seleme'ye hitaben şöyle buyurdu:
"Ey Ümm-ü Seleme, dinle ve şâhid ol ki, bu Alî b. Ebî Tâlib, dünyada da benim kardeşimdir, ahirette de. Ey Ümm-ü Seleme, dinle ve şâhid ol ki, bu Alî b. Ebî Tâlib dünyada da benim vezirimdir, ahirette de. Ey Ümm-ü Seleme, dinle ve şâhid ol ki, bu Ali b. Ebî Tâlib, dünyada da benim sancağımı taşıyandır, ahirette de. Ey Ümm-ü Seleme, dinle ve şâhid ol ki, bu Ali b. Ebî Tâlib, benden sonra, benim vasîm ve halifemdir; vaatlerimi yerine getirendir ve havuzumu koruyan (ehil olmayanları ona yaklaştırmayan) kimsedir. Ey Ümm-ü Seleme, dinle ve şâhid ol ki, bu Ali b. Ebî Tâlib, Müslümanların efendisi, muttakîlerin İmâmı, yüzü akların önderi ve nâkisler (biatini bozanlar), mârıklar (dinden çıkanlar) ve kâsıtlar (zalimler) ile savaşacak kimsedir."
Ümm-ü Seleme diyor ki: "Ben nâkislar kimlerdir ya Resulallah?", diye sorduğumda şöyle buyurdu:
"O kimselerdir ki Ali ile Medine'de biatleşir, ama Basra'da biatlerini bozarlar."
"Peki kâsıtlar kimlerdir?" dediğimde, şöyle buyurdu: "Muaviye ve onun Şâm ehlinden olan yandaşları." "Mâ-rıklar kimledir?" dediğimde ise, "Nehrevân ashabıdır (hariciler) buyurdu."
404- Ebû Saîd Akîsâ, Hz. İmâm Hüseyin'den (a.s), o da Emirü'l-Müminin Ali'den (a.s), şöyle nakletmiştir; Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ya Ali, sen benim kardeşimsin, ben de senin; ben nübüvvet için seçilmişim ve sen İmâmet için; ben tenzil sahibiyim, sen ise te'vil sahibi. Ben ve sen bu ümmetin babalarıyız. Ya Ali, sen benim vasîm, halifem, vezirim, vârisim ve evlatlarımın babasısın; senin Şîaların (taraftarların) benim Şîalarımdır; sana yardım edenler bana yardım edenlerdir; senin dostların, benim dostlarımdır ve senin düşmanların, benim düşmanlarım. Ya Ali, sen yarın (mahşer gününde), havuz başında benim arkadaşım olacaksın ve sen 'makâm-ı mahmûd'da da benim arkadaşımsın. Sen dünyada benim sancaktarım olduğun gibi, ahirette de benim sancaktarım olacaksın. Hiç şüphesiz seni seven, saadete kavuşur ve sana düşman olan, bedbaht olur. Melekler, zikri mukaddes Allah'a senin muhabbet ve velâyetinle yakınlaşırlar. Allah'a andolsun ki, gökte seni sevenler, yerdekilerden daha fazladır. Ya Ali, sen benim ümmetimin emini ve benden sonra onların üzerine Allah'ın hüccetisin; senin sözün, benim sözüm; senin emrin, benim emrim; senin itâatin, benim itâatim; senin engel olman, benim engel olmam; senin sakındırman, benim sakındırmamdır ve sana karşı gelmek bana karşı gelmektir. Senin hizbin, benim hizbimdir ve benim hizbim Allah'ın hizbidir. 'Kim Allah'ın, Resûlünün ve iman edenlerin velâyetini kabul ederse, (bilsin ki) hiç şüphesiz galip gelecek olanlar Allah'ın hizbidir.' (Mâide, 56)"
405- İmâm Cafer-i Sâdık'ın (a.s), babalarından, Resu-lullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali, sen benim kardeşimsin, ben de senin kardeşin. Ya Ali, sen bendensin ve ben de senden. Ya Ali, sen benden sonra benim vasîm, halifem ve Allah'ın ümmetim üzerine hüccetisin; hiç şüphesiz seni seven, saadetli ve sana düşman olan bedbaht olur."
406- Hüseyin b. Hâlit, İmâm Ali Rızâ'dan (a.s), o da babasından, o da babalarından, onlar da Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
"Ya Ali, sen benim kardeşim, vezirim ve dünya ve ahirette sancaktarımsın; sensin benim (Kevser) havuzumun sahibi; seni seven, beni sevmiştir ve sana düşman olan, bana düşman olmuştur."
407- Resulullah (s.a.a): "Hiç şüphesiz benim kardeşim, vezirim ve vasîm Ali b. Ebî Tâlib'dir."
408- Rivâyetlerde şöyle geçmektedir:
"Resulullah (s.a.a) ashabının arasında kardeşlik oluşturdu. Ebûbekir'i Ömer ile, filanı filan ile kardeş yaptı… Hz. Ali (a.s) Resulullah'a gelerek 'Ashabın arasında kardeşlik oluşturdun, ama beni kimseyle kardeş yapmadın?' deyince, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: 'Sen benim dünyada da kardeşimsin, ahirette de."
409- Câbir b. Abdullah ve Saîd b. Müseyyir'den şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a), ashabı arasında kardeşlik oluşturdu; geriye Ebubekir, Ömer ve Ali kaldı. Ebubekir ve Ömer'i de kardeş yaptıktan sonra Hz. Ali'ye şöyle buyurdu: 'Sen benim kardeşimsin, ben de senin. Eğer birisi seni tanımazdan gelirse, de ki: 'Ben Allah'ın kulu ve Resulul-lah'ın kardeşiyim.' Bunu senden sonra ancak yalancı olan iddia eder!"
410- Mekhûl, Ebû Emâme'den şöyle rivâyet etmiştir:
"Peygamber (s.a.a) insanlar arasında kardeşlik oluşturduğunda, kendisiyle de Ali (a.s) arasında kardeşlik oluşturdu."
411- Senetli bir hadiste, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nak-ledilmiştir:
"Hiç şüphesiz benim kardeşim, vezirim ve ehlim arasındaki halifem ve kendimden sonraya bıraktıklarımın en iyisi, Ali b. Ebî Tâlib'dir; o borcumu eda edecek ve vaatlerimi yerine getirecektir."
412- Câbir b. Abdullah'tan rivâyet edilmiştir; Resulul-lah (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ben cennetin kapısına şöyle yazıldığını gördüm: 'Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah'ın resulüdür ve Ali onun kardeşidir."
413- Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Sen benim kardeşimsin ve ben de senin kardeşinim."
414- Resulullah (s.a.a): "Allah gökleri yaratmadan iki bin yıl önceden beridir Cennet'in kapısına şöyle yazılıdır: 'Muhammed Allah'ın Resulüdür; Ali Resulullah'ın kardeşidir."
415- Senetli bir hadiste yine Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
"Ali, benim kardeşim, arkadaşım, amcamın oğlu ve kendimden sonra bıraktıklarımın en iyisidir; o benim borcumu ödeyecek ve vaadimi yerine getirecektir."
416- İmâm Cafer-i Sâdık (a.s), babaları kanalıyla, Hz. Emirü'l-Müminin'den (a.s) şöyle nakletmiştir; Resulullah buyurdu ki:
"(Ya Ali,) sen benim kardeşim, vârisim ve vasîmsin; seni seven beni sevendir ve sana düşman olan bana düşmandır. Ya Ali, ben ve sen bu ümmetin iki babalarıyız; senin evlatlarından dünyada efendiler ve ahirette padişahlar olacaktır. Kim bizi tanırsa, Allah (azze ve celle)'yi tanımıştır ve kim bizi inkâr ederse, hiç şüphesiz Allah (azze ve celle)'yi inkâr etmiştir."
417- Zeyd b. Ali, babalarından, onlar da Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakletmişlerdir:
"Resulullah'tan (s.a.a) bana on haslet verilmiştir ki, benden önce kimseye verilmemiş ve benden sonra da kimseye verilmeyecektir: Resulullah bana buyurdu ki: "Ya Ali, sen benim dünyada da kardeşimsin, ahirette de. Sen Kıyâmet gününde bana en yakın duracak kimsesin. Senin ve benim evim, cennette iki kardeşin evi gibi karşı karşıya olacaktır. Sensin vasî; sensin velî ve sensin vezir. Senin düşmanın, benim düşmanımdır ve benim düşmanım, Allah'ın düşmanıdır; senin dostun, benim dostumdur ve benim dostum, Allah (azze ve celle)'nin dostudur."
418- Câbir-i Cu'fî, diyor ki, Câbir b. Abdullah Ensâ-rî'den şöyle dediğini duydum: Resulullah'ın (s.a.a) Ali b. Ebî Tâlib'e hitaben şöyle dediğini duydum:
"Ya Ali, sen benim kardeşim, vasîm, vârisim ve hem hayatımda hem de vefatımdan sonra ümmetim üzerine halifemsin. Seni seven, beni sevendir; sana buğz eden, bana buğz edendir; senin düşmanın, benim düşmanımdır ve senin dostun, benim dostumdur."
419- İmâm Ali Rızâ (a.s), babasından, o da babalarından Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ya Ali, sen benim kardeşim, vezirim ve dünya ve ahiretteki sancaktarımsın; sen benim havuzumun sahibisin; seni seven, beni sevmiştir ve sana buğz eden, bana buğz etmiştir."
420- Resulullah (s.a.a): "Ali, dünya ve ahirette benim kardeşimdir."
421- Ebûzer, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir: "Her peygamberin bir halili (dostu) vardır; benim halilim de Ali'dir."
422- İbn Abbâs, Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
"Sen, benim kardeşim ve arkadaşımsın."
423- Resulullah (s.a.a): "Ali, kardeşlerimden en çok sevdiğim kimsedir."
424- Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben:
"Ümmetimin dünyada da, ahirette de en iyisi ve benim kardeşim ve vasîm olmana razı değil misin?"
425- Resulullah'tan (s.a.a) senetli olarak şöyle nakledilmiştir:
"Kardeşlerimin içinden en çok sevdiğim, Ali b. Ebî Tâlib'dir ve amcalarımın içinden en çok sevdiğim ise Hamza'dır."
100- İMÂM ALİ (A.S), RESULULLAH'IN (S.A.A) HABİBİDİR
426- Resulullah (s.a.a): "Ali, benim habibimdir."
427- Beşîrü'd-Dihân, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakletmiştir:
"Resulullah (s.a.a), ölümüyle sonuçlanan hastalığında yanında bulunanlara hitaben buyurdu ki: "Bana Halil'imi (dostumu) çağırın." (Resulullah'ın zevcelerinden Âişe ve Hafsa,) babalarının peşine adam saldılar. Resulullah (s.a.a) onları gördüğünde yüzünü çevirdi ve tekrar 'Bana Halil'imi çağırın' buyurdu. Ali'yi çağırmak için gittiler. Ali (a.s) geldiğinde, onu görür görmez üzerine kapandı ve onunla konuşmaya meşgul oldu. Hz. Ali dışarıya çıktığında, o iki kişi yanın gelip şöyle dediler: 'Halil'in seninle ne konuştu?' Hz. Ali şu cevabı verdi: 'Bana bin kapıdan bahsetti ki her kapı da bin kapıyı açmakta!"
428- Hz. Ümm-ü Seleme'den şöyle nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a), vefatıyla sonuçlanan hastalığında (bir ara) şöyle buyurdu: 'Halil'imi bana çağırın.' Âişe babasının peşine adam gönderdi. Babası geldiğinde, Allah Resulü (s.a.a) yüzünü kapatıp, tekrar 'Bana Halil'imi çağırın' buyurdu. Ebubekir geri döndü, bu sefer Hafsa babasının peşine adam saldı. Babası geldiğinde yine Allah Resulü yüzünü kapatıp 'Bana Halil'imi çağırın' diye seslendi. Ömer de geri döndü. Bu sefer Hz. Fâtıma, Hz. Ali'nin peşine adam gönderdi. Ali (a.s) geldiğinde Allah Resulü (s.a.a) kalktı ve Hz. Ali içeriye girdi. Sonra Resulullah onu örtüsünün altına aldı.' Ümm-ü Seleme şöyle devam etti: 'Hz. Ali dedi ki 'Resulullah (s.a.a) bana bin hadis anlattı. Öyle ki ben de terledim, Resulullah da. Onun teri benim üzerime aktı; benim terim de onun üzerine."
429- Abdullah b. Ömer de Resulullah'ın (s.a.a), hastalığı sırasında şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
"Kardeşimi bana çağırın." Ömer yanına çağrıldı; ama Resulullah (s.a.a) ondan yüzünü çevirdi. Sonra yine 'Bana kardeşimi çağırın.' buyurdu. Bu sefer Ebûbekir çağrıldı; ama yine yüzünü çevirdi ve tekrar 'Bana kardeşimi çağırın.' buyurduğunda Osman'ı çağırdılar; bu sefer de yüzünü çevirince, Ali b. Ebî Tâlib yanına çağrıldı. Resulullah kendi örtüsüyle onu örttü ve onun üzerine eğilerek konuşamaya başladı. Hz. Ali, Resulullah'ın yanından ayrıldığında, kendisine 'Sana ne söyledi?' diyor sorulunca, şöyle dedi: 'Bana bin kapı öğretti ki her kapı da bin kapıyı açmaktadır!"
430- Ümmü'l-Müminin Âişe'den şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a) vefatı sırasında benim evimdeyken şöyle buyurdu: 'Habib'imi bana çağırın. Ben Ebûbekir'i onun yanına çağırdım. Resulullah ona baktı başını tekrar yatağa koydu ve tekrar 'Bana Habib'imi çağırın' buyurdu. Ben 'Yazıklar olsun size, Ali b. Ebî Tâlib'i onun yanına çağırın, Vallahi o Ali'den başkasını istemiyor' dedim. Ali'yi görünce, üzerindeki örtüyü kaldırıp Ali'yi onun altına soktu. Vefat edinceye kadar Ali'yi kucaklamış ve ellerini ona sarmış durumdaydı!"
431- Resulullah (s.a.a): "Ali, insanlardan en çok sevdiğim kimsedir."
432- Resulullah (s.a.a): "Ali, erkeklerin içinden en çok sevdiğim kişidir."
433- Resulullah (s.a.a): "Ali, ailemden en çok sevdiğim kimsedir."
101- İMÂM ALİ (A.S) VE KIZARTILMIŞ KUŞ HADİSİ
434- Enes b. Mâlik'ten şöyle rivâyet edilmiştir:
"Ümm-ü Eymen Allah Resulü'ne (s.a.a) (kızartılmış) bir kuş hediye etmişti. Resulullah şöyle dua etti: 'Allah'ım, yaratıklarının sana en sevimli olanını bana ulaştır ki benimle birlikte bu kuştan yesin.' Ali b. Ebî Tâlib içeriye girdi. Resulullah (s.a.a) şöyle dedi: 'Allah'ım, onu benim yanıma ulaştır!"
435- Yine Enes'ten şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah'a (s.a.a) bir kuş getirildi. Allah Resulü şöyle dua etti: 'Allah'ın yaratıklarının sana en sevimlisi olan kimseyi bana ulaştır ki bu kuştan benimle yesin.' Ali b. Ebî Tâlib çıkageldi. Resulullah şöyle dedi: 'Allah'ım onu benim yanıma ulaştır; Allah'ım onu benim yanıma ulaştır!"
436- Enes b. Mâlik'in bir diğer rivâyeti şöyledir:
"Resulullah'a (s.a.a) bir kuş hediye edildi. Resulullah şöyle dua etti: 'Allah'ım, yaratıklarından en çok sevdiğin kimseyi bana ulaştır.' O sırada Ali çıkageldi ve Resulullah kuşu onunla birlikte yedi."
437- Senetli bir hadiste yine Enes b. Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah'ın (s.a.a) yanında bir kuş vardı. Allah Resulü şöyle dua etti: 'Allah'ım, 'Allah'ım, yaratıklarının sana en sevimli olanını bana ulaştır ki benimle birlikte bu kuştan yesin.' Ebûbekir geldi; onu reddetti. Sonra Ömer geldi; onu da reddetti. Sonra Ali gelince, ona izin verdi."
102- İMÂM ALİ'NİN (A.S) Resulullah'ın (s.a.a) YANINDAKİ MAKAMI
438- Senetli bir hadiste Abdullah b. Ömer'den şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah'a (s.a.a) Ali b. Ebî Tâlib hakkında sorduğumuzda, Allah Resulü öfkelenerek şöyle buyurdu: 'Ne olmuş bazı gruplara!? Öyle bir kimsenin hakkında ileri geri konuşuyorlar ki Allah katında aynı benim sahip olduğum mertebeye ve benim sahip olduğum makama sahiptir; nübüvvet hariç!"
439- Seneti bir şekilde Abdullah b. Mes'ûd'dan şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah'ı (s.a.a) gördüm ki Ali'nin elini elinde tutuyor ve onu öpüyordu. Dedim ki: 'Size göre Ali'nin yeri nedir?' Şöyle buyurdu: 'Ali'nin benim yanımdaki yeri, benim Allah indindeki yerim gibidir!"
103- İMÂM ALİ'NİN (A.S) EFENDİLİKLE VASıFLANDIRILIŞI
440- Resulullah (s.a.a): "Ali, müminlerin efendisidir."
441- Resulullah (s.a.a): "Ali, vasîlerin efendisidir."
442- Resulullah (s.a.a): "Ali, velilerin efendisidir."
443- Resulullah (s.a.a): "Ben, Ademoğullarının efendisiyim; Ali de Arapların efendisidir."
444- İbn Ebî Leylâ, İmâm Hasan'dan (a.s) şöyle nakletmiştir:
"Resulullah (s.a.a) 'Bana Arapların efendisini çağırın' dedi. Maksadı ali b. Ebî Tâlib idi. Âişe, 'Arapların efendisi sen değil misin?' deyince şöyle buyurdu: 'Ben, Ademoğullarının efendisiyim; Ali ise Arapların efendisidir.' Ali geldiğinde Ensâr'ın peşine gönderdi; yanına geldiklerinde, onlara hitaben şöyle buyurdu: 'Ey Ensâr topluluğu, size, benden sonra sarıldığınız takdirde asla dalalete düşmeyeceğiniz şeyi göstereyim mi?' 'Evet ya Resulallah' dediklerinde, şöyle devam etti: 'Bu Ali'dir; onu, benim sevgim için sevin; ona benim değer verdiğim için değer verin-saygı gösterin. Bunu bana Cebrâîl emretti; bunu ben Allah (azze ve celle) tarafından size söyledim."
445- Ebûzer'den şöyle rivâyet edilmiştir:
"Peygamber (s.a.a) Ali b. Ebî Tâlib'e bakarak şöyle buyurdu: 'Bu göklerin ve yerlerin ilklerinin en iyisidir, bu vasîlerin efendisidir; bu sıddıkların efendisidir ve muttakilerin imâmıdır."
446- Abdullah b. Abbâs'tan şöyle nakledilmiştir: "Pey-gamber (s.a.a) Ali b. Ebî Tâlib'e bakarak şöyle buyurdu: "Hem dünyada efendidir, hem de ahirette."
447- İbn Abbâs'ın bir rivâyeti de şöyledir:
"Resulullah (s.a.a) beni Ali b. Ebî Tâlib'e gönderdi ve ona deki (Resulullah senin için şöyle dedi): 'Sen dünyada da efendisin, ahirette de; kim seni severse, beni sevmiştir, kim sana düşmanlık beslerse, bana düşmanlık beslemiştir…"
448- Yine İbn Abbâs şöyle demiştir:
"Resulullah (s.a.a), Ali b. Ebî Tâlib'e bakarak şöyle buyurdu: 'Sen dünyada efendisin, ahirette de; kim seni severse hiç şüphesiz beni sevmiştir ve benim sevdiğim Allah'ın sevdiğidir; kim de sana düşmanlık beslerse, şüphesiz bana düşmanlık beslemiştir; benim düşmanım ise Allah'ın düşmanıdır. Yazıklar olsun benden sonra sana düşmanlık besleyene."
449- İbn Abbâs, Resulullah'ın (s.a.a) yine Hz. Ali'ye şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ya Ali, sen dünyada efendisin, ahirette de; kim seni severse, beni sevmiştir; beni seven de Allah'ı sevmiştir. Kim de sana buğz ederse, bana buğz etmiştir; bana buğz eden de Allah (azze ve celle)'ye buğz etmiştir."
104- KUR'ÂN'DA BAHSİ GEÇEN "EMİR SAHİPLERİ", İMÂM ALİ (A.S) VE EVLATLARIDIR
450- Senetli bir hadiste, Ebû Basîr, 'Ey iman edenler, Allah'a itâat edin, Resule itâat edin ve sizden olan emir sahiplerine' âyetinin tefsirinde İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle nakletmiştir: "Emir sahipleri, Kıyâmet gününe kadar Ali ve Fâtıma'nın evlatlarından gelecek İmâmlardır."
451- Câbir Cu'fi, Câbir b. Abdullah Ensârî'den şöyle duyduğunu nakletmektedir:
"Allah (azze ve celle), Peygamberi Muhammed'e (s.a.a) 'Ey iman edenler, Allah'a itâat edin, Resule itâat edin ve sizden olan emir sahiplerine' âyeti nazil olduğunda, 'Ya Resulallah dedim, "Allah ve Resulü'nü tanı-yoruz. Peki Allah'ın, itâatlerini senin itâatinle beraber kılan emir sahipleri kimlerdir?' Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular: 'Onlar, benden sonra benim halifelerim ve Müslümanların imâmlarıdır ey Câbir. Onların ilki Ali bin Ebî Tâlib, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra Ali bin Hüseyin, sonra da Tevrat'ta Bâkır diye anılan Muhammed bin Ali'dir. Ey Câbir, sen onu göreceksin; gördüğünde benim selâmımı ona iletirsin. Ondan sonra Cafer bin Muhammed Es-Sâdık, sonra Musâ bin Cafer, sonra Ali bin Musâ, sonra Muhammed bin Ali, sonra Ali bin Muhammed, sonra Hasan bin Ali ve en sonuncusu Allah'ın yeryüzündeki hücceti ve kulları arasındaki saklantısı olan ve benim isim ve künyemi taşıyan Hasan bin Ali'nin oğludur; o ki zikri yüce Allah, onun eliyle yeryüzünün doğusunu ve batısını fethedecektir; o ki Şîalarından ve dostlarının gözünden gaybete çekilecektir, öyle bir gaybet dönemi ki o dönemde Allah'ın, kalbini imanla imtihan ettiği kimseden başkası onun imâmeti üzerinde sabit kalmayacaktır…"
105- RESULULLAH'IN (S.A.A) İMÂM ALİ (A.S) HAKKINDAKİ DUASI
452- Senetli bir şekilde Ümm-ü Atiyye'den şöyle nakledilmiştir:
"Peygamber (s.a.a), Hz. Ali'nin de (a.s) içinde bulunduğu bir orduyu savaşa gönderdi. Ben Resulullah'ın ellerini kaldırarak şöyle dua ettiğini gözlerimle gördüm: 'Allah'ım, Ali'yi bir daha bana göstermeden canımı alma!"
453- Resulullah (s.a.a): "Allah'ım ondan (Ali'den), hararet ve soğukluğu gider." Hz. Ali (a.s) şöyle demiştir: "Ben, o günden itibaren, sıcaklık ve soğukluğun (eziyetini) asla hissetmedim…"
106- İMÂM ALİ (A.S); BU ÜMMETİN EN BÜYÜK "SIDDIK"I VE "FÂRÛK"UDUR
454- Abbâd b. Abdullah, Ali'den (a.s) şöyle duyduğunu nakletmiştir; buyurdu:
"Ben, Allah'ın kulu ve Resulünün kardeşiyim; en büyük sıdık benim; benden sonra bunu ancak yalancı ve iftiracı kimse iddia eder. Ben insanlardan yedi yıl önce namaz kıldım."
455- Resulullah (s.a.a): "Ali'dir en büyük sıddık."
456- Ebû Süheyle'den şöyle rivâyet edilmiştir:
"Ben ve Selmân-ı Fârisî hac yolculuğuna çıkmıştık, giderken Rebeze'de Ebûzer-i Gıfârî'ye uğrayıp yanında oturduk. O, bize şöyle dedi: "Yakında benden sonra bir fitne olacaktır, bundan kaçış yoktur. Bu fitne sırasında Allah'ın kitabına ve büyük insan Ali b. Ebî Tâlib'e sarılın ve onlardan asla ayrılmayın. Şehâdet ederim ki Allah Resulü'nün (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Ali'dir bana ilk iman eden, beni ilk tasdik eden, Kıyâmet gününde benimle ilk müsafaha edecek kimse, odur en büyük sıddık ve odur bu ümmetin hakkı batıldan ayıran 'fârûk'u; odur müminlerin reisi -söz sahibi-; mal ise münafıkların reisidir."
457- Resulullah (s.a.a): "Çok geçmeden benden sonra bir fitne meydana gelecektir. O zaman olduğunda, Ali b. Ebî Tâlib'in yanında yer alın ve asla ondan ayrılmayın. Hiç şüphesiz hakkı batıldan ayıran fârûk odur."
458- Ebûzer ve Selmân'dan şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a) Ali b. Ebî Tâlib'in elinden tuttu ve şöyle buyurdu: "İşte budur bana ilk iman eden ve Kıyâmet günü benimle ilk müsafaha edecek kimse, odur en büyük 'sıddık' ve bu ümmetin 'fârûk'u ve müminlerin reisi."
459- Senetli bir hadiste ravi Ebûzer'den şöyle duyduğunu nakletmektedir:
"Resulullah'ın (s.a.a) duydum ki Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyuruyordu: "Sen bana ilk iman edensin, Kıyâmet günü benimle ilk müsafaha edecek kimse sensin, en büyük sıd-dık sensin, en yüce fârûk sensin, hak ile batılın arasını ayıracaksın. Sen müminlerin reisisin (dünya) malı da kâfirlerin reisidir."
107- İMÂM ALİ (A.S), HAK İLE BERABERDİR, HAK DA ALİ (A.S) İLE
460- Resulullah (s.a.a): "Ali hak ile beraberdir, hak da onunla, havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar."
461- Resulullah (s.a.a): "Ali, nereye dönerse, hak onunla birliktedir."
462- Resulullah (s.a.a): "Hak, Ali b. Ebî Tâlib ile beraberdir, nereye dönerse."
463- Resulullah (s.a.a): "Hak, Ali b. Ebî Tâlib ile beraberdir, nereye dönerse."
464- Ümm-ü Seleme'den nakledilmiştir: Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum:
"Hiç şüphesiz hak, Ali ile birliktedir ve Ali de hakla birlikte. Bu ikisinin birlikteliği (Kevser) havuzu başında bana varıncaya kadar asla bozulmaz."
465- Ebû Ya'lâ Abdurrahman b. Ebî Saîd-i Hudrî kendi müsnedinde, babasından şöyle nakletmektedir:
"Ali b. Ebî Tâlib, Resulullah'ın (s.a.a) yanından geçtiğinde, Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Hak, bununla birliktedir; hak bununla birliktedir."
466- Resulullah (s.a.a): "Allah, Ali'ye merhamet eylesin; Allah'ım, o nereye dönerse hakkı onunla birlikte döndür."
467- Ebûzer'in hizmetçisi Ebû Sâbit'ten şöyle nakledilmiştir:
"Ümm-ü Seleme'nin yanına gittim; baktım ki Ali'den bahsedip ağlıyor ve diyor ki Resulullah'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Ali hakla birliktedir, hak da Ali'yle; bu ikisi Kıyâmet günü havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar."
468- Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) kendisine hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali, hiç şüphesiz hak seninle beraberdir, senin dilindedir, senin kalbindedir ve gözlerinin önündedir."
469- Resulullah (s.a.a): "Hak, sürekli Ali'yle, Ali de hakla birliktedir; bu ikisi asla birbirlerinden farklılaşmaz, asla birbirinden ayrılmazlar."
470- Resulullah (s.a.a): "Hak Ali'yle birliktedir, Ali de hak ile, o nereye dönerse o da o tarafa döner."
471- İbn Abbâs, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Ali hak ile birliktedir, hak da onunla, benden sonra imâm ve halife odur; kim ona sarılırsa, hedefe ulaşır ve kurtulur. Kim de ondan ayrılırsa, yolunu kaybeder ve şaşkın kalır. O benim gusül ve kefenleme işimi üstlenir, borcumu eda eder, o iki torunum Hasan ve Hüseyin'in babasıdır…"
472- Ebûzer-i Gıfârî, Ümmü'l-Müminin Ümm-ü Sele-me'den nakletmiştir; dedi ki Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum:
"Hiç şüphesiz Ali hak ile beraberdir, hak da onunla; onların bu birlikteliği havuz başında bana varıncaya kadar asla bozulmaz."
473- Resulullah (s.a.a): "Ali, hakla birliktedir, hak da Ali'yle."
474- Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Sen, hakla berabersin; hak da nereye dönerse seninle beraber olacaktır."
475- Resulullah (s.a.a) yine Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Sen, hakla berabersin, hak da seninle beraber."
476- Ammâr b. Yâsir, Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ya Ali, sen hak üzere olduğun hâlde, çok geçmeden azgın çete seninle savaşacaktır; kim o gün sana yardım etmezse, benden değildir."
477- Bir hadiste râvi Ebûzer-i Gıfârî'den şöyle nakletmiştir: Resulullah'tan (s.a.a) duydum ki şöyle buyuruyordu:
"Ali, hakla birliktedir, hak da onunla birliktedir; onun dilindedir. Ali nereye dönerse, hak da onunla birlikte döner."
478- Selmân, Ebûzer ve Mikdâd, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmişlerdir:
"Şüphe yok ki Ali hakla beraberdir, hak da her halükarda Ali'yle beraberdir. O bana ilk iman eden ve Kıyâmet günü benimle ilk müsafaha edecek kimsedir; odur en büyük sıddık ve hakkı batıldan ayıracak en yüce Faruk. O, benim vasîm, vezirim ve benden sonra ümmetim arasındaki halifemdir."
479- Resulullah (s.a.a): "Ali, hak ile beraberdir, hak da Ali ile beraberdir. Hak, Ali ne tarafa dönerse, o tarafa döner."
108- İMÂM ALİ (A.S), KUR'ÂN'LA BİRLİKTEDİR, KUR'ÂN DA ONUNLA
480- Ebûzer ailesinin hizmetçisi Ebû Sâbit kanalıyla Ümm-ü Seleme'nin Resulullah'tan (s.a.a) şöyle duyduğu nakledilmiştir:
"Ali b. Ebî Tâlib, Kur'ân'la birliktedir, Kur'ân'da onunla; o ikisi (Kevser) havuzu başında bana varıncaya kadar, birbirinden ayrılmazlar."
481- Resulullah (s.a.a): "Ali, Kur'ân'la birliktedir, Kur-ân'da Ali'yle."
482- Ümm-ü Seleme'den şöyle nakledilmiştir:
"Canımı elinde tutan (Allah'a) andolsun ki Resulul-lah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Ali, hak ve Kur'ân'la birliktedir, Kur'ân ve hak da Ali ile birlikte; onlar havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirinden ayrılmazlar."
109- İMÂM ALİ (A.S), RESULULLAH'IN (S.A.A) ÜMMETİNE EMANETİ
483- Zeyd b. Sâbit Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Hiç şüphesiz ben sizin aranızda iki halife bırakıyorum; Allah'ın kitabını ve Ali b. Ebî Tâlib'i. O sizin için Allah'ın kitabından daha önemlidir;[537] zira Allah'ın kitabında olanları da size açıklayacak olan odur."
110- İMÂM ALİ (A.S) İÇİN GÖKTEN SU İNDİRİLMESİ
484- Hârezmî kendi senediyle Enes b. Mâlik'ten nakletmiştir:
Allah Resulü (s.a.a) Ebûbekir ve Ömer'e hitaben şöyle buyurdu: "Ali'nin yanına gidin, bu gece yaşadıklarını size anlatsın. Ben de sizin ardınızdan geliyorum." Enes diyor ki "O ikisi hareket etti, ben de onlarla birlikte (Ali'nin bulunduğu yere) geldik. Ebûbekir ve Ömer Hz. Ali'den izin istediler; Ali onların karşısına çıktı. Ebûbekir 'Bir olay mı oldu?' diye sordu. Hz. Ali 'Hayır dedi, hayırdan başka bir şey olmadı.' Ebûbekir dedi ki 'Resulullah (s.a.a) bana ve Ömer'e 'Ali'ye gidin de bu gece yaşadıklarını size anlatsın' buyurdu. Enes diyor 'O sırada Resulullah da yanımıza ulaştı ve Hz. Ali'ye şöyle buyurdu: 'Ya Ali, bu gece yaşadıklarını onlara anlat.' Hz. Ali 'Ya Resulullah, utanıyorum' deyince, Resulullah (s.a.a) tekrar 'Anlat onlara buyurdu, Allah haktan haya etmez.' Hz. Ali şöyle başladı anlatmaya:
"(Cenabetten) taharet olmak için su lazım oldu; sabah oldu ama (su olmadığı için) namazımın kaza olmasından korktum. Su bulmaları için bir tarafa Hasan'ı gönderdim, bir tarafa da Hüseyin'i. Fakat geciktiler ve ben buna üzüldüm. Aniden tavanın yarıldığını ve üzerine mendil örtülü bir kovanın bana doğru uzandığını gördüm. Üzerinden mendili açınca, içerisinin suyla dolu olduğunu gördüm. Namaz için taharet alıp, gusledip namazımı kıldım. Ardından kova mendille birlikte tekrar yukarı kalktı ve yarılmış tavan yeniden kavuştu.' Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali'ye şöyle buyurdu: "O kova cennetten, içindeki su, Kevser nehrinden, mendil ise cennet kadifesindendi. Ya Ali, kim senin bu gecedeki halini yaşayabilir?! Cebrâîl bile bu gece sana hizmet ediyordu."
111- İMÂM ALİ (A.S) HZ. FÂTIMA'nın (A.S) EŞİ-DENGİDİR
485- Zehhâk b. Mezâhim diyor ki Ali b. Ebî Tâlib'den duydum ki şöyle diyordu:
"Ebûbekir ve Ömer, bana gelerek dediler ki 'Resulul-lah'ın (s.a.a) yanına gidip Fâtıma'yla evlilik konusunda onunla konuşsana.' Ben Resulullah'ın yanına geldim. Beni gördüğünde güldü; ardından şöyle buyurdu: "Seni bana getiren nedir ey Ebe'l-Hasan? Bir hacetin mi var?" Ben ona olan yakınlığımı, İslam'da önceliğimi, ona yardımımı ve cihadımı hatırlattım. 'Doğru söylüyorsun ya Ali buyurdu, sen anlattığından daha üstünsün.' Ben devam edip 'Ya Resulullah dedim, Fâtıma'yı benimle evlendirir misin?' Şöyle buyurdu: 'Senden önce de bazı kişiler bu konuda talip oldular ve ben bunu ona açtığımda, yüzünde hoşnutsuzluk emareleri gördüm. Ben şimdi dönünceye kadar burada bekle.
Resulullah (s.a.a) Hz. Fâtıma'nın yanına gitti. Fâtıma (a.s) ayağa kalkıp Resulullah'ın abasını aldı, ayakkabılarını çıkardı, sonra abdest suyu getirip eliyle ona abdest aldırdı ve ayaklarını yıkadı ve bir kenara oturdu. Allah Resulü (s.a.a) 'Ya Fâtıma' diye seslenince, 'Buyurun ya Resulallah dedi, isteğinizi yerine getirmeye hazırım.' Resulullah şöyle devam etti: 'Sen, Ali b. Ebî Tâlib'in (bana) yakınlığını, faziletini ve İslam'daki yerini biliyorsun. Ben Rabb'im'den seni yaratıklarının en iyisi ve en çok sevdiğiyle evlendirmesini diledim. Ali, seninle evlilik konusunda bir öneride bulundu; ne dersin?' Hz. Fâtıma sustu, ama yüzünü çevirmedi ve Resulullah (s.a.a), onun yüzünde hoşnutsuzluk emaresi görmedi. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) ayağa kalkıp şu cümleleri söylediği hâlde dışarıya çıktı:
'Allah-u Ekber! Onun susması, rızâsını gösteriyor!' Bu sırada Cebrâîl (a.s) nazil olarak 'Ya Muhammed dedi, onu Ali b. Ebî Tâlib'le evlendir. Hiç şüphesiz Allah, Fâtıma'nın Ali'ye, Ali'nin de Fâtıma'ya (eş olmasına) razı oldu. Hz. Ali şöyle devam etmiştir: "Bunun üzerine, Allah Resulü (s.a.a) Fâtıma'yı bana nikahladı, sonra bana gelerek buyurdu ki: 'Allah'ın adıyla ayağa kalk ve şöyle de: Maşaallahu, La kuvvete illa Billahi, Tevekkeltu Alellah" (Allah'ın istediği olur, Allah'a dayanmayan bir güç yoktur ve ben Allah'a tevekkül ettim.) Sonra beni Fâtıma'nın yanına oturtarak şöyle buyurdu:
"Allah'ım, hiç şüphesiz bu ikisi, yaratıklarından en çok sevdiklerimdir, sen de onları sev, onların zürriyetini mübarek-bereketli kıl; kendi indinden onlar için koruyucu karar kıl. Ben onları ve evlatlarını kovulmuş Şeytan'dan sana sığındırıyorum."
486- Râvi diyor ki babam bana, dedemden, o da kendi babasından şöyle nakletmiştir: "Bir gün Resulullah (s.a.a) ile birlikte onun kapısında oturuyorduk. Birden Hz. Fâtıma'yı, Hz. Hasan'ı taşıdığı hâlde gördük ki şiddetli bir şekilde ağlıyordu. Allah Resulü (s.a.a) onu karşılayıp 'Allah gözlerini ağlatmasın, neden ağlıyorsun?' buyurdu ve Hz. Hasan'ı onun elinden aldı. Hz. Fâtıma cevabında şöyle dedi: "Ya Resulullah, Kureyş kadınları beni ayıplayıp şöyle dediler: "Baban seni malsız, mülksüz bir fakirle evlendirdi."
Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Seni ben değil, Allah-u Teâlâ semâda evlendirdi ve buna Cebrâîl, Mîkâîl ve İsrâfîl'i şahit tuttu. Ey Fâtıma, bil ki Allah-u Teâlâ yeryüzüne teveccüh edip ondan babanı seçti ve onu peygamber olarak meb'ûs etti. Sonra ikinci defa teveccüh etti ve bu sefer ondaki yaratıkları arasından eşin Ali'yi seçti ve onu da vasî olarak kararlaştırdı. Ardından seni yedi göğün üstünden Ali'yle evlendirdi, bana da seni onunla evlendirmemi ve onu kendime vasî ve vezir olarak seçmemi emretti. Evet Ali, kalbi en şecaatli olan, insanlardan en çok ilme sahip olan, insanlardan en güzel hüküm verebilen, insanlar içinden en önce iman eden, onların en cömerti olan ve onlar içinden en güzel ahlaka sahip olan kimsedir…"
487- Senetli bir hadiste Yunus b. Zebyân vasıtasıyla İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle rivâyet edilmiştir:
"Eğer Allah Tebareke ve Teâlâ, Hz. Emirü'l-Müminin'i (a.s), Hz. Fâtıma (a.s) için yaratmasaydı, Adem'den tutun aşağıya doğru (insanlardan) hiçbir kimse Hz. Fâtıma'ya eş olamazdı!"
488- Câbir b. Abdullah-i Ensârî'den şöyle nakledilmiştir:
"Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'ye Hz. Fâtıma'yı nikahladığı zaman, Kureyş'liler gelip "Ya Resulallah dediler, neden Fâtıma'yı çok naçiz bir mehirle Ali'ye nikahladın?" Peygamber (s.a.a) şöyle cevap verdi: "Fâtıma'yı Ali'yle evlendiren ben değilim, Allah onu Tûbâ ağacının yanında evlendirdi; izdivaç merasiminde melekler de hazır bulundu. Allah-u Teâlâ Tûbâ ağacına meyvelerini saçmasını emretti, o da ince, yakut ve yeşil zebercet saçtı…"
489- Resulullah (s.a.a): "Ey İnsanlar topluluğu, hiç şüphesiz Ali bendendir; onun evlatları benim evlatlarımdır ve o benim habibimin (kızımın) eşidir, onun emri benim emrimdir ve onun nehyi benim nehyimdir."
112- İMÂM ALİ (A.S) VE CENNET
490- Saîd b. Cübery, İbn Abbâs'tan Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ben cennet şehriyim, Ali de onun kapısıdır. O hâlde kim cennete girmek isterse, kapısından gelsin."
491- Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Ben cennet şehriyim, sen de kapısısın. Ey Ali, kapısının dışındaki bir yerden cennete gireceğini zanneden, yalan söylemiştir."
492- İmâm Hüseyin'in (a.s), babası Emirü'l-Mümi-nin'den (a.s) şöyle rivâyet ettiği nakledilmiştir:
"Resulullah bana buyurdu ki: 'Sen cennete ilk girecek kimsesin.' 'Ya Resulallah dedim, ben senden de mi önce gireceğim?' 'Evet buyurdu, sen benim ahiretteki sancaktarım olacaksın, nasıl ki dünyada sancaktarımsın; sancağı taşıyan ise önde hareket eder…"
493- Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Ya Ali, sen ve senin yarenin cennettesiniz; sen ve senin izleyicilerin ya Ali cennettesiniz!"
194- Resulullah (s.a.a): "Kıyâmet günü olduğunda, benim için Arş'ın sağ tarafında kırmızı yakuttan bir çadır kurulacaktır. İbrahim için Arş'ın sol tarafında yeşil bir çadır dikilecektir; bizim aramızda ise Ali b. Ebî Tâlib için beyaz inciden bir çadır kurulacaktır. İki halilin arasında yer alan habib hakkında ne dersiniz?!!"
195- Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye hitaben: "Ya Ali, sen cennette benim sarayımda kızım Fâtıma'yla birlikte olacaksın; o senin dünya ve ahirette eşin olacaktır, ben de senin arkadaşın." Ardından şu âyeti okudular: "Köşkler/divanlar üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklardır." Onlar Allah için birbirlerini sevdikleri hâlde birbirlerine bakacaklardır."
496- Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Senin cennetteki yerin, benim evimin karşısında olacaktır."
497- Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'nin (a.s) elinden tutarak şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
"Ya Ali, cennetteki menzilinin, benim menzilimin karşısında olmasına razı değil misin?" Hz. Ali: "Evet razıyım, anam-babam sana feda olsun ya Resulallah" deyince şöyle buyurdu: "Hiç şüphesiz senin cennetteki menzilin benim menzilimin önünde olacaktır."
498- Hz. Zeynep, annesi Hz. Fâtıma'dan (a.s) şöyle nakletmiştir:
"Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) baktı ve şöyle buyurdu: "İşte bu, cennettedir."
499- Abdullah b. Ömer Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir: "Ya Ali, sen cennettesin."
113- İMÂM ALİ (A.S), CENNET VE CEHENNEMİ BÖLENDİR
500- Senetli bir hadiste Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali, sen cenneti ve (cehennem) ateşini bölensin; senin muhabbetinle iyiler kötülerden tanınır; hayır ve şer ehli insanlar ve müminlerle kâfirler birbirinden ayrılır."
501- Resulullah (s.a.a): "Ya Ali, sen cenneti ve (cehennem) ateşini bölensin."
502- Resulullah (s.a.a): "Ali, cenneti ve (cehennem) ateşini bölendir."
503- Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) kendisine hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali, sen Kıyâmet günü cenneti ve (cehennem) ateşini bölecek kimsesin. Ateşe şöyle hitap edeceksin: 'Bu senindir, bu da benim!"
504- Emirü'l-Müminin Ali (a.s): "Kıyâmet gününde (cehennem) ateşini ben böleceğim. Ateşe 'bu senindir bu da benim' diye hitap edeceğim."
Bir kalkandır Ali'nin muhabbeti
O muhabbet böler nârı, cenneti
Mustafâ'nın vasîsidir hak üzre
Farzdır inse-cine hak imâmeti.
505- Ebû Saîd, Resulullah'tan (s.a.a) nakletmiştir; şöyle buyurdu:
"Kıyâmet günü olduğunda cennetle görevli Rıdvan ve cehennemle görevli Malik isimli melekler, cennet ve cehennemin anahtarlarıyla bana gelecekler; ben onlara 'Anahtarları Ali'ye verin' diyeceğim."
506- Abdullah İbn Abbâs Resulullah'ın (s.a.a) kendisine hitaben şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ey İbn Abbâs, Ali'den asla ayrılma; hiç şüphesiz hak onun dilinde ve kalbindedir. O cennetin ve cehennemin kilidi ve anahtarıdır. Onunla (insanlar) cennete ve cehenneme gireceklerdir."
507- Senetli bir hadiste Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
"Ya Ali, sen (cehennem) ateşini ve cenneti bölensin. Sen cennet kapısını çalıp sevenlerini sorgusuz bir şekilde ona sokacaksın."
508- İmâm Muhammed Bâkır (a.s) kanalıyla Hz. Emi-rü'l-Müminin Ali'den (a.s) şöyle rivâyet edilmiştir:
"Cenneti ve (cehennem) ateşini bölen benim; sevenlerimi cennete, düşmanlarımı ise cehenneme sokacağım."
509- Bir rivâyette şöyle geçmektedir: "Emirü'l-Mu'mi-nin Ali (a.s) ayağa kalkarak bir hutbe okudu; Allah'a hamd u senâdan sonra şöyle buyurdu:
"Ey insanlar topluluğu, bizi seven birisi ateşe girmez ve bize düşmanlık besleyen kimse de cennete girmez. Cenneti ve (cehennem) ateşini bölen benim. Cennet ve cehennem arasını ben taksim edeceğim; 'Bu sağdan cennete girsin ve bu soldan ateşe girsin' diye hitap edeceğim. Yine Kıyâmet gününde cehenneme şöyle hitap edeceğim: 'Bu senin, bu da benim.' Bilahare bütün Şîalarım, çakan yıldırımlar, şiddetli şimşekler süratli kuşlar ve koşan atlar gibi Sırât üzerinden geçeceklerdir!"
510- Câbir-i Cu'fî vasıtayla, Resulullah'ın (s.a.a) Âi-şe'ye şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ali hakkında bana eziyet etme; zira hiç şüphesiz o, Müminlerin Emiri ve Müslümanların efendisidir. Allah Kıyâmet gününde onu Sırât'ın üzerinde oturtacaktır; böylece o, dostlarını cennete ve düşmanlarını da (cehennem) ateşine sokacaktır.
511- İmâm Muhammedü'l-Bâkır (a.s), babalarından, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ya Ali, nasıl olacaksın, cehennemin kenarında durduğunda ve Sırât'a geldiğinde; (o gün ki) insanlara 'geçin' denilecek ve sen cehenneme şöyle hitap edeceksin: 'Bu senin, bu da benim!' Hz. Ali (a.s) 'Ya Resulallah, ('bunlar da benim' diyeceğim) o kimseler, kimlerdir?' diye sorduğunda, şöyle buyurdu. 'Onlar senin Şîalarındır; sen nerede olursan, onlar da seninle olacaklardır."
512- Resulullah (s.a.a): "Kıyâmet günü Allah-u Teâlâ, bana ve Ali b. Ebî Tâlib'e şöyle buyuracaktır: 'Sizi sevenleri cennete ve size buğz edenleri (cehennem) ateşine sokun.' Allah-u Teâlâ'nın Kur'ân'daki 'Atın her inatçı kâfiri cehenneme' sözü de bunu ifade etmektedir."
513- İbn Abbâs, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Kıyâmet günü olduğunda, Allah, Cebrâîl'e cennetin kapısında oturmasını ve ancak Ali b. Ebî Tâlib'den aldıkları berat belgesini taşıyanları cennete sokmasını emredecektir."
114- İMÂM ALİ (A.S) VE CENNET KAPISININ HALKASI
514- Resulullah (s.a.a): "Ali b. Ebî Tâlib, cennet kapısına asılmış bir halkadır. Kim ona tutunursa, cennete girer."
515- El-Menâkıb kitabında, Hâtib-i Bağdâdî vasıtasıyla Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
"Cennet kapısının halkası, altın yüzeyler üzerine yerleştirilmiş kırmızı yakuttan olacaktır. Halka kapıya değdikçe, 'Ya Ali, Ya Ali!' diye seslenecektir."
115- İMÂM ALİ (A.S) KÂBE GİBİDİR
516- Senâyihî, Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) kendisine hitaben şöyle buyurduğunu nakletmiştir.
"Sen, Kâbe gibisin, (Kâbe'ye olduğu gibi) sana gelinir, sen kimseye gitmezsin. Eğer şu topluluk, sana gelir de hilâfeti sana teslim ederlerse, kabul et. Ama onlar gelmez-se, sana gelinceye kadar sen onlara gitme."
517- Resulullah (s.a.a): "Ya Ali, sen Kâbe yerindesin."
518- Ebûzer-i Gıfârî'den Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ali'nin misali, sizin aranızda veya ümmet arasında (tereddüt Ebûzer'dendir), Kâbe-i Müşerrefe gibidir; ona bakmak ibâdettir; onun ziyaretine gitmek farizâdır."
116- İMÂM ALİ (A.S) VE RESULULLAH (S.A.A), ÜMMETİN İKİ BABASIDIRLAR
519- Resulullah (s.a.a): "Ben ve Ali, bu ümmetin iki babasıyız."
520- Hz. Ali'den (a.s), Resulullah'tan (s.a.a) şöyle duy-duğu nakledilmiştir:
"Ben ve Ali b. Ebî Tâlib, bu ümmetin iki babasıyız; hiç şüphesiz bizim onların boynundaki hakkımız, anne-baba-larının hakkından daha büyüktür. Eğer bize itâat ederlerse, onları ateşten kurtarıp rahatlık ve huzur yurduna götürürüz ve kölelikten kurtarıp en seçkin özgürlere kavuştururuz."
521- Muallâ b. Hüseyin, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"İki babadan birisi benim, diğeri ise Ali b. Ebî Tâlib'dir. Bu iki baba ölüm anında (herkese) görüneceklerdir!"
522- Hz. Fâtıma'nın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Bu ümmetin iki babası Muhammed ve Ali'dir. (Allah'ın salavat ve selâmı onların üzerine olsun.) Eğer onlara itâat ederlerse, eğriliklerini düzeltir ve onları daimi azaptan kurtarırlar ve onlara uyum sağladıklarında, ebedi nimete kavuştururlar onları."
523- Resulullah (s.a.a): "Babalarınızın en faziletli olanı ve taktir ve teşekkür edilmeye en lâyık olanı Muhammed ve Ali'dir."
524- İmâm Cafer-i Sâdık'ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Kim, en faziletli babaları olan, Muhammed ve Ali'nin haklarına riâyet ederse, kendi babasının ve diğer kulların haklarından zayi ettiği ona bir zarar vermez; zira Muhammed (s.a.a) ve Ali (a.s) onları ondan razı etmeye çalışırlar."
525- İmâm Hasanü'l-Müctebâ'nın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Muhammed ve Ali bu ümmetin iki babalarıdırlar. O hâlde onların hakkını tanıyan ve her hâlinde onlara itâat eden kimseye ne mutlu! Böyle bir kimseyi Allah, cennetinin en faziletli oturanlarından karar kılacak ve onları bağışları ve rızâsıyla mutlu edecektir!"
526- Esbağ b. Nübâte, Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) kendisine şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ya Ali, ben ve sen, bu ümmetin iki babasıyız; kim bizim hakkımızı çiğnerse, bize karşı gelirse, Allah'ın laneti onun üzerine olsun. Ben ve sen, bu ümmetin iki işçisiyiz; kim bize ücretimiz konusunda zulmederse, Allah'ın laneti onun üzerine olsun. Ben ve sen, bu ümmetin iki mevlâsı-efendisiyiz; kim bizden kaçarsa, Allah'ın laneti onun üzerine olsun!"
527- Yine senetli bir hadiste Hz. Ali'nin (a.s), Resulul-lah'tan (s.a.a) şöyle naklettiği rivâyet edilmiştir:
"Ali'nin insanlar üzerindeki hakkı, babanın evladı üzerindeki hakkı gibidir."
528- Resulullah (s.a.a): "Ali'nin Müslümanlar üzerindeki hakkı, babanın evladı üzerindeki hakkı gibidir."
529- Câbir b. Abdullah da Resulullah'tan (s.a.a) şu şekilde nakletmiştir:
"Ali'nin bu ümmet üzerindeki hakkı, babanın evlat üzerindeki hakkı gibidir."
530- İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s), şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Kim, Allah katındaki değerini anlamak istiyorsa, en değerli iki babası olan Muhammed ve Ali'nin, (Allah'ın salavatı onların üzerine olsun) onun yanında ne kadar değer sahibi olduğuna baksın."
531- İmâm Ali Rızâ (a.s), babaları kanalıyla Resulul-lah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Ben Allah (azze ve celle)'nin yarattıklarının efendisiyim; ben Cebrâîl, Mîkâîl, İsrâfîl, Arş'ın taşıyıcısı meleklerden ve bütün mukarrep meleklerden ve Allah'ın peygamber ve resullerinden üstünüm. Şefaatin ve değerli (Kevser) havuzunun sahibiyim ben. Ben ve Ali bu ümmetin iki babalarıyız. Kim, bizi tanırsa, Allah (azze ve celle)'yi tanımıştır ve kim bizi inkâr ederse, Allah (azze ve celle)'yi inkâr etmiştir. Benim ümmetimin iki peygamber torunu ve cennet gençlerinin efendisi olan Hasan ve Hüseyin, Ali'dendir. Hüseyin'in evladından ise dokuz imâm olacaktır ki onlara itâat etmek, bana itâat etmektir; onlara karşı gelmek, bana karşı gelmektir; onların dokuzuncusu, onların kâimi ve Mehdi'si olacaktır."
117- İMÂM ALİ'nin (A.S) BAZI ÖZELLİKLERİ
532- Senetli bir hadiste, Ubeydullah b. Râfi'den şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a) oturduktan sonra, ne zaman kalkmak isterse, Ali'den başkası onun elinden tutmazdı. Resu-lullah'ın (s.a.a) ashabı da bunu bildikleri için Resulullah'ın elinden ondan başkası tutmazdı."
533- Hammâni'den de yine şu şekilde nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a) oturduğunda Ali'ye yaslanırdı; kalk-mak istediğinde ise, elini Ali'nin eline verirdi."
534- Yine şöyle rivâyet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) vefat ettiği sırada başı Ali'nin kucağındaydı."
118- RESULULLAH'IN (S.A.A) CENAZE İŞLERİNİ ÜStLENEN İMÂM ALİ (A.S) İDİ
535- Yezid b, Bilâl'den nakledilmiştir; dedi ki Ali'den (a.s) şöyle duydum:
"Resulullah (s.a.a), benden başka kimsenin ona gusül vermemesini vasiyet etti. Benim avretimi kim görürse, gözleri kör olur."
Hz. Ali şöyle devam etti: "Abbâs ve Üsâme perde arkasından bana su veriyorlardı. Ben Resulullah'ın hangi uzvuna elimi uzatsan, sanki otuz kişi de benimle birlikte onu çeviriyordu; bu durum gusül bitinceye kadar devam etti!"
536- Resulullah (s.a.a): "Ya Ali, sen benim bedenime gusül verirsin; borcumu eda edersin; beni mezarımda defnedersin; zimmetimde olan şeyleri yerine ulaştırırsın; sen dünyada da ahirette de benim sancaktarımsın."
537- Hz. İmâm Hüseyin (a.s), babasından şöyle nakletmiştir:
"Peygamber (s.a.a), Hz. Ali'ye (a.s), kendisine gusül verme işlemini üstlenmesini vasiyet etti. Hz. Ali (a.s), 'Ya Resulallah, buna dayanamayacağımdan korkuyorum' dediğinde şöyle buyurdu: 'Bu işte sana yardım edilecektir!' Hz. Ali şöyle devam etmiştir: 'Allah'a yemin olsun ki, Resulul-lah'ın (s.a.a) hangi uzvunu çevirmek istediysem, benim için çevrildi!"
538- Resulullah (s.a.a): "Benim bedenimi çıplak olarak kimsenin görmesi caiz değildir; Ali hariç."
119- İMÂM ALİ (A.S), RESULULLAH'IN (S.A.A) SANCAKTARIDIR
539- Resulullah (s.a.a): "Ali, benim sancağımın sahibidir (sancaktarımdır)."
540- Resulullah (s.a.a): "Ali, hak sancağının sahibidir."
541- İbn Abbâs'tan şöyle nakledilmiştir:
"Allah Resulü (s.a.a), Bedir gününde sancağı Ali'ye (a.s) verdi. O sırada Ali (a.s), daha yirmi yaşındaydı."
542- İbn Abbâs'tan yine şöyle nakledilmiştir:
"Bütün önemli vakıalarda Resulullah'ın (s.a.a) sancağı Ali (a.s) ile birlikteydi; Bedir günü, Uhud günü, Hüneyn günü, Ahzâp (Hendek) günü ve Mekke fethinde. Ensâr'ın sancağı, Sâd b. Ubâde ile birlikteydi, her yerde ve Mekke fethinde. Muhacirlerin sancağı ise Ali (a.s) ile birlik-teydi."
543- Bir hadiste Câbir b. Semure'den şöyle nakledilir:
"Resulullah'a (s.a.a) 'Kıyâmet günü sizin sancağınızı kim taşıyacak ya Resulallah?' diye sorduklarında, şöyle buyurdu: 'Onu Kıyâmet günü o kimse taşıyacaktır ki, dünyada da taşıyordu. O ise Ali b. Ebî Tâlib'den başkası değildir."
544- Yine Câbir b. Semure'den şöyle nakledilmiştir:
"Allah Resulü'ne (s.a.a) 'Ya Resulallah, Kıyâmet günü senin sancaktarın kim olacaktır?' diye sorulduğunda, şöyle buyurdu: 'Benim ahiretteki sancaktarım, dünyadaki sancaktarım olan Ali b. Ebî Tâlib'dir."
545- Seleme b. Amr b. Ekva'dan şöyle rivâyet edilir:
"Allah Resulü (s.a.a), Ebubekir'i, sancağıyla (ki İbn Hişâm'ın nakline göre rengi beyaz idi) Hayber kalelerinden bazısına gönderdi. O savaştı ve geriye döndü; bütün çabalarına rağmen zafer elde edilemedi. Bir gün sonra Ömer b. Hattab'ı gönderdi, o da savaşıp geri döndü, ama fetih nasip olmadı. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Yarın sancağı öyle bir kişinin eline vereceğim ki Allah ve Resulü'nü sever; Allah onun eliyle fethi gerçekleştirecektir; o (geri) kaçacak birisi değildir." Seleme şöyle devam etmiştir: "Resulullah (s.a.a) Ali'yi yanına çağırdı. O sırada onun gözü ağrıyordu. Allah Resulü, ağız suyunu onun gözüne sürdü; ardından şöyle buyurdu: 'Al şu sancağı ve Allah sana fethi nasip edinceye kadar ilerle."
120- İMÂM ALİ (A.S) VE SANCAK HADİSİ
546- Abdullah b. Ömer, Ömer b. Hattap'tan Resululla-h'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki, Allah ve Resulü'nü sever, Allah ve Resulü de onu sever; o, ard arda (düşmana) saldıran ve asla (geri) kaçmayan birisidir. Allah fethi ona nasip kılacaktır. Cebrâîl onun sağında ve Mîkâîl de solunda hareket edeceklerdir. İnsanlar o geceyi iştiyak içinde sabahladılar. Sabah olduğunda, Allah Resulü (s.a.a) 'Ali nerededir?' diye seslendi. Dediler ki: 'Ya Resulallah, onun gözleri görmüyor.' 'Onu bana getirin' buyurdu. Hz. Ali, onun yanına getirildiğinde, 'Bana yaklaş' buyurdu. Hz. Ali yaklaştı ve Allah Resulü, ağız suyunu eliyle onun gözlerine sürdü. Bunun üzerine Ali, sanki önceden gözleri hiç rahatsız olmamış gibi, ayağa kalktı."
547- Resulullah (s.a.a): "Yarın muhakkak sancağı öyle birisine vereceğim ki, peş peşe düşmana saldırır ve geri kaçmaz. O, Allah ve Resulü'nü sever, Allah ve Resulü de onu severler; Allah onun eliyle fethi müyesser kılacaktır!"
548- Resulullah (s.a.a): "Yarın sancağı muhakkak öyle bir kimseye vereceğim ki, Allah ve Resulü'nü sever; Allah ve Resulü de onu sever. O peş peşe düşmana saldırır ve geri kaçmaz. O, alçak gönüllülükle sancağı alacaktır (bir rivâyette 'onu hakkıyla alacaktır' geçmekte, bir diğerinde ise 'Allah onun eliyle fethi müyesser kılıncaya kadar geri dönmeyecektir' geçmektedir)."
Buhâri ve Müslim'de ise rivâyet şu şekilde nakledilmiştir: "Allah Resulü sancak hadisini (ashaba) buyurduklarında insanlar, 'Acaba kime verecektir sancağı' söylentileriyle sabahladılar. Sabah açıldığında, erkenden hepsi Resu-lullah'ın (s.a.a) yanına koştular ve her birisi, sancağın kendisine verilmesini ümit ediyordu. İşte o sırada Allah Resulü 'Ali nerededir?' diye seslendi. 'O gözlerinden rahatsızdır' dediklerinde, 'Peşine adam gönderin' buyurdu. yanına getirildiğinde, Peygamber (s.a.a) ağzının suyunu onun gözlerine sürüdü ve onun için dua etti. Böylece Hz. Ali iyileşti ve Resulullah (s.a.a) sancağı ona verdi."
549- Yine Resulullah'ın (s.a.a) Hayber günü şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Kesinlikle yarın sancağı öyle bir kimseye vereceğim ki, Allah ve Resulü'nü sever, Allah ve Resulü de onu severler; o, (düşmandan) asla kaçmaz. Allah onun eliyle fethi müyesser kılacaktır." Ardından (o sırada) gözlerinden rahatsız olan Ali'yi (a.s) yanına çağırdı; ağzının suyundan gözlerine sürdü ve sancağı ona verdi…"
550- Resulullah (s.a.a): "Yarın sancağı öyle birisine vereceğim -veya öyle birisi sancağı alacaktır- ki Allah ve Resulü onu severler -veya Allah ve Resulü'nü sever-; Allah, fethi ona müyesser kılacaktır." Oradakiler dediler ki: "(Sabahleyin) aniden Ali'nin geldiğini gördük; oysa onun geleceğini beklemiyorduk! "Ali geldi" dediler. Böylece Resulullah (s.a.a) sancağı ona verdi ve Allah ona fethi müyesser kıldı."
551- Resulullah (s.a.a): "Sancağı öyle bir kişiye bırakacağım ki, Allah ve Resulü'nü sever; Allah ve Resulü de onu sever ve Allah onun eliyle fethi gerçekleştirecektir." Ashabı başlarını Resulullah'a doğru uzattılar (kime vereceğini görmek için). Resulullah (s.a.a) de onu Ali'ye verdi."
121- İMÂM ALİ'nin (A.S) ŞECÂATİ VE SAVAŞLARDAKİ DURUMU
552- Hz. Ali'nin (a.s) şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
"Vallahi, eğer Arapların hepsi benimle savaşmak için bir araya gelseler, ben asla onlara sırtımı dönüp (kaçmam). Eğer fırsatlar, onların hepsinin kellesini uçurmama imkân sağlasa, hemen bunu yaparım!"[608]
553- Abdurrahman b. Hâtıp'tan şöyle nakledilmiştir:
"Hz. Ali (a.s) savaşa çıkmak istediğinde tehlil (Lâ İlâhe İllallah) ve tekbir (Allah-u Ekber) söylerdi; ardından şöyle seslenirdi: 'Ben ölümden ne zaman kaçabilirim? Ölümüm takdir edildiği gün mü, takdir edilmediği gün mü?"
554- Şöyle rivâyet edilmiştir:
"Amr b. Abdeved, Hendek günü (Müslümanları) savaşa çağırdığında, kimse ona müspet cevap vermedi. Hz. Ali 'Canım sana feda olsun ya Resulallah, bana izin veriyor musun?' Allah Resulü, 'Ama o, Amr b. Abdeved'dir!' buyurduğunda, Ali (a.s) 'Ben de Ali b. Ebî Tâlib'im!' dedi. Ardından (Resulullah'ın izniyle) Amr'ın karşısına çıktı ve onu öldürdü…"
555- Tabersî'nin Hendek vakıası hakkında naklettiği hadislerin birisinde şöyle geçmektedir:
"Hz. Ali (a.s), bin atlıya bedel olan Amr b. Abdeved'in karşısına çıkıp onu öldürdü. Ondan önce Allah Resulü (s.a.a) onun hakkında şöyle dua etmişti: 'Allah'ım onu önünden ve arkasından, sağından ve solundan, yukarısından ve aşağısından koru!"
556- Abdullah b. Mes'ûd'dan şöyle rivâyet edilmiştir:
"Ali, Amr b. Ebdeved'in karşısına çıktığında Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bütün iman, bütün şirkin karşısına çıkmıştır!" Onu öldürdüğünde ise şöyle buyurdu: "Müjdeler olsun sana ey Ali, senin bu günkü amelin bütün ümmetimin ameliyle tartılsa, senin amelin onların ameline ağır basar."
557- Yine şöyle nakledilmiştir:
"Peygamber (s.a.a), Hz. Ali'ye Amr b. Ebdeved'in karşısına çıkması için izin verdiğinde ve Ali onun karşısına çıktığında Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "İmanın hepsi, şirkin hepsinin karşısına çıkmıştır!"
558- Hüzeyfe de Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Ali'nin hendek gününde vurduğu darbe, ümmetimin Kıyâmete kadar yapacakları amellerden üstündür!"
559- Resulullah (s.a.a): "Ali'nin Hendek gününde Amr b. Ebdeved ile mücadelesi, ümmetimin Kıyâmet gününe kadarki amelinden daha üstündür."
560- İmâm Cafer-i Sâdık (a.s) babasından, o da İmâm Zeynü'l-Âbidîn'den (a.s), Resulullah'ın (s.a.a) Ali b. Ebî Tâlib'e (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ey Ebel-hasan, eğer bütün yaratıkların imanları ve amelleri bir kefeye ve senin Uhud savaşındaki amelin diğer bir kefeye konsa, hiç şüphesiz seninki bütün mahlukata ağır basar. Allah-u Teâlâ, Uhud gününde senin ile mukarrep meleklerine övündü; gökten perdeyi kaldırdı ve senin ile cenneti ve onda olanları aydınlattı. Senin fiilinle âlemler sevindi. Hiç şüphesiz Allah-u Teâlâ, o güne karşılık sana her peygamber, resul, sıdık ve şehidin gıpta edeceği bir karşılık verecektir."
561- Abdullah b. Mes'ûd, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir: "Ben, Ali'yi hangi savaşa gönderdiysem, mutlaka onun sağında Cebrâîl'in ve solunda Mîkâîl'in hareket ettiğini gördüm. Allah-u Teâlâ, zaferi ona nasip kılıncaya kadar bulutlar da onun üzerini gölgeliyorlardı."
562- Resulullah (s.a.a): "Hiç şüphesiz, Ali'nin Amr'a vurduğu darbe, insanlar ve cinlerin ibâdetine bedeldir!"
563- İmâm Cafer-i Sâdık'ın (a.s) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: "Bedir gününde, Rıdvan isimli bir melek semâdan şöyle seslendi: 'Zülfikâr gibi bir kılıç ve Ali gibi bir yiğit yoktur."
564- İbn Abbâs'tan senetli bir şekilde, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Rabb'im bana Zülfikâr'ı verdi ve şöyle buyurdu: 'Ey Muhammed, şunu al ve yeryüzünün en iyi insanına ver. Ben, 'Ya Rab, bu kimdir?' diye sorduğumda şöyle buyurdu: 'Benim yeryüzündeki halifem olan Ali b. Ebî Tâlib'dir."
122- İMÂM ALİ'nin (A.S) HAYBER'İN KAPISINI AÇMASI
565- Hz. Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) Sehl b. Hüney-f'e yazdığı mektubunda şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Vallahi ben Hayber'in kapısını bedenî bir güçle ve gıdaya dayanan bir hareketle açmadım; ben melekûti bir güçle ve Rabb'imin nuruyla nurlanmış bir ruhla teyid edildim. Ben Ahmed'e (s.a.a) nispetle ışıktan bir ışık gibiyim. Allah'a andolsun ki eğer bütün Araplar benimle savaşmak için bir araya gelip yardımlaşsalar, ben asla onlara sırtımı dönüp kaçmam. Eğer onların hepsinin kafasını uçurma fırsatı bulursam, bir tanesini bırakmam. Evet, ölümünün ne zaman geleceği endişesini taşımayan kimsenin kalbi, olaylar karşısında elbet ki muhkem ve sabit kalır."
566- Câbir b. Abdullah'tan şöyle nakledilmiştir:
"Hz. Ali (a.s), Hayber günü (kalenin) kapısını ellerinde tuttu; böylece Müslümanlar onun üzerinden yukarıya çıkıp Hayber'i fethettiler."
567- İbn Cerîr Taberî, kitabında şöyle nakletmiştir:
"Hz. Ali dört dirsek boyunda, beş karış kalınlığında olan ve saf taştan yapılmış olan Hayber kapısını sol eliyle taşıdı; öyle ki İmâm'ın parmakları, kapıda iz bıraktı! O, kapıyı hiçbir halkası-tutacak yeri olmadan yukarıya kaldırıp, kendine kalkan edindi ve düşmanlarıyla çarpışmaya başladı ve onlara saldırdı. Daha sonra da o kapıyı arkasına doğru kırk dirsek boyu uzaklara fırlattı."
568- Bir rivâyette ise şöyle geçmektedir:
"O kapı, on beş dirsek boyundaydı. Kapının önüne kazılmış hendeğin eni ise on dirsek boyundaydı. Hz. Ali, kapının bir tarafını hendeğin bir tarafına koydu, diğer tarafını ise elleriyle tuttu ve askerler onun üzerinden geçtiler; hem atlı hem de piyadeden oluşan askerlerin sayısı sekiz bin yedi yüz (8700) idi."
123- İMÂM ALİ'NİN (A.S) ALDIĞI YARALARIN SAYISI VE RESULULLAH'IN (S.A.A) ÜZÜNTÜSÜ
569- El-İhtisâs kitabında şöyle yazılmıştır: Hz. Ali'de (a.s) toplanan yetmiş haslet hakkında şöyle zikretmişlerdir:
"Hz. Ali (a.s) aldığı yaraların acısından dolayı hiçbir kimseye şikâyette bulunmamıştır ve sürekli başından ayağına kadar bedeninin her yerini kaplayan yara izlerini saklamaya çalışırdı. Allah yolunda aldığı bu yaraların sayısı bine ulaşmıştı!"
Yine şöyle nakledilmiştir: 'Emirü'l-Müminin (a.s) Uhud Savaşı'ndan döndüğünde, seksen yara almıştı ki, yaraların arasına koyulan fitil, öbür taraftan dışarıya çıkıyordu. Resulullah (s.a.a), onu ziyaret etmek için yanına geldi ve ezilmiş et parçası gibi onu bir derinin üzerinde görünce, ağladı… Yaraları pansuman yapan iki kadın durmadan Resulullah'a şikâyette bulunup 'Ya Resulallah, biz onun durumundan endişeleniyoruz; koyduğumuz fitiller yaraların bir yanından girip diğer yanından dışarı çıkıyor. Ayrıca o acısını gizliyor!' Râvi diyor ki: 'Hz. Ali (a.s), dünyadan gittiği sırada bütün bedenindeki yara izlerini saydılar, bin yara izi olduğu ortaya çıktı!"
570- Enes b. Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir:
"Uhud günü Ali'yi Resulullah'ın (s.a.a) yanına getirdiler. Bedeninde altmış küsür mızrak, kılıç ve ok yarası vardı. Resulullah (s.a.a), yaralara elini sürmeye başladı. Elini sürdüğü her yer Allah'ın izniyle sanki hiç yaralanmamış gibi iyileşiyordu."
571- Ebû Dünyâ el-Muammerü'l-Mağribî'nin, Hz. Emi-rü'l-Müminin Ali'den (a.s) şöyle duyduğu nakledilmiştir:
"Ben Hayber vakıasında yirmi beş yara aldım. O halimle Resulullah'ın (s.a.a) yanına geldiğimde, bana olanları görünce ağladı; ardından göz yaşlarını alıp yaralarıma sürdü; anında rahatladım."
572- Tefsîr-i Kummî'de, Hz. Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) Uhud'da aldığı yaraların sayısı doksan, El- Harâic kitabında ise kırk yara ve ayrıca on altı kılıç darbesi olarak nakledilmiştir ki o darbelerin dördünde, darbenin şiddetinden yere düşmüştür! Sa'dü's-Suûd kitabında ise yaraların sayısı, seksen olarak verilmiştir."