3.Bölüm

3. Bölüm
• Gadîr-i Hum Olayı
• İmâm Ali'nin (a.s) İmâmeti
• İmâm Ali'nin (a.s) Velâyeti
• İmâm Ali'nin (a.s) Hilâfeti
• İmâm Ali'ye (a.s) Muhalefetin Sonuçları
gadîr-i hûm olayı
.
124- İMÂM ALİ (A.S) VE GADÎR-İ HÛM OLAYI
"Ey Resul, sana indirileni tebliğ et! (İnsanlara ulaştır) ve eğer bunu yapmazsan peygamberliğini tebliğ etmemiş gibi olursun. Ve Allah seni insanlardan koruyacak."
"Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim."
573- Ebû Saîd-i Hudrî'den şöyle nakledilmiştir:
"Peygamber (s.a.a) Zilhicce ayının on sekizi, Perşembe gününde Gadîr-i Hum denen yerde indiğinde, insanları Ali'ye davet etti ve onun iki pazısından tutarak yukarı kaldırdı; öyle ki insanlar Allah Resulü'nün koltuk altının beyazlığını gördü. Ondan sonra şöyle buyurdu: "Allah-u Ekber! Dinin tekmil oluşu, nimetin tamamlanışı ve benim risâletime ve benden sonra Ali'nin velâyetine Rabb'ın razı oluşundan dolayı, Allah'a hamd olsun. Ben kimin mevlâsı (velâyet sahibi) isem, Ali de onun mevlâsıdır."
574- Cerîr'den şöyle nakledilmiştir:
"Veda haccında, hac merasimi için Resulullah (s.a.a) ile birlikte idik. Dönüşte "Gadîr-i Hûm" denen bir yere ulaştık. Allah Resulü (s.a.a) namaz için toplanmamızı emretti. Bizler (Muhacirler ve Ensâr) toplandığımızda, Allah Resulü (s.a.a) ortamızda ayağa kalkarak şöyle buyurdu: 'Ey insanlar, neye şehâdet ediyorsunuz?' Onlar da 'Allah'tan başka ilah olmadığına şehâdet ediyoruz' dediler. Tekrar sordu: 'Sonra neye şehâdet ediyorsunuz?' Şu cevabı verdiler: 'Muhammed'in (s.a.a) Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna. 'Peki sizin veliniz kimdir?' diye sorduğunda, Allah ve onun Resulü bizim mevlâmızdır' dediler. Râvî diyor ki, Allah Resulü (s.a.a) daha sonra Ali'nin pazısına vurdu ve onu ayağa kaldırdı. Daha sonra da onları bırakıp kollarını tuttu ve şöyle buyurdu: 'Allah ve Resulü kimin Mevlâsı ise, bu (Ali) da onun mevlâsıdır; Allah'ım, onu seveni sev ve ona düşman olanın düşmanı ol! Allah'ım, insanlardan kim onu severse, sen de onun sevgilisi ol ve kim ona buğz ederse, sen de ona buğz et."
575- Yine şöyle rivâyet edilmiştir:
"…'Namaza toplanın' diye seslendi. Her kes toplandığında, Allah Resulü (s.a.a), yanında Ali de (a.s) bulunduğu hâlde dışarıya çıktı ve şöyle hitap etti: 'Ey insanlar, beni her kadın ve erkek müminin mevlâsı bilmiyor musunuz?' 'Evet, biliyoruz' dediklerinde şöyle devam etti: 'Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır; Allah'ım, onu seveni sev ve ona düşman olana düşman ol; ona yardım edene yardım et ve onu yalnız bırakanı yalnız bırak; ona destek olana destek ol; ona buğz edene buğz et ve ona muhabbet besleyene, muhabbet göster."
576- Sa'd'dan şöyle nakledilmiştir:
"Mekke yolunda Resulullah (s.a.a) ile birlikte idik. 'Gadîr-i Hûm' denen yere ulaştığında, insanların durmasını emretti. Sonra ileri gidenleri geri getirtti ve geri kalanlar da yanına ulaştılar. Herkes yanına toplandığında, onlara şöyle hitap etti: 'Ey insanlar, sizin veliniz kimdir?' Üç defa 'Allah ve Resulü'dür' dediler. Ardından Ali'nin elinden tutup ayağa kaldırdı ve şöyle buyurdu: 'Kimin velisi, Allah ve Resulü ise, bu (Ali) da onun velisidir; Allah'ım, onu seveni sev ve ona düşman olana düşman ol."
577- İmâm Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde şöyle nakledilmektedir: "Abdullah bize babasından, o da Affân'-dan, o da Hammâd b. Seleme'den, o da Ali b. Zeyd'den, o da Adiy b. Sâbit'ten, o da Berâ' b. Âzip'ten şöyle nakletmiştir:
"Biz, bir yolculukta Resulullah (s.a.a) ile birlikteydik. "Gadîr-i Hûm" denen yerde konakladık. Hepimizin toplanması için çağrı yapıldı. İki ağacın altı, Allah Resulü için temizlendi. Allah Resulü (s.a.a) öğle namazını kıldıktan sonra Ali'nin elini tuttu ve şöyle buyurdu: "Acaba benim her müminin kendi nefsinden daha evla olduğumu (üzerinde velâyet ve tasarruf hakkına sahip olduğumu) bilmiyor musunuz?" (Müslümanlar) "Evet biliyoruz" dediler. Bunun üzerine, Ali'nin elini tuttuğu hâlde şöyle buyurdu: "Ben kimin mevlâsı isem, Ali onun mevlâsıdır. Allah'ım, onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol." Sonra Ömer (b. Hattâp), Ali'nin karşısına geçip ona şöyle dedi: "Ne mutlu sana ey Ebû Tâlib'in oğlu, her mümin erkeğin ve her mümine kadının mevlâsı oldun!"
578- Hadis ve tarih ehlinin hemen hepsinin ittifakıyla, Allah Resulü (s.a.a) Gadîr-i Hum günü okuduğu hutbede şu cümleleri buyurmuştur: "Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır." Bunun üzerine Ömer, Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle dedi: "Ne mutlu sana ey Ebe'l-Hasan. Şüphesiz benim ve her erkek ve kadın müminin mevlâsı oldun."
579- Resulullah (s.a.a): "Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır; Allah'ım, onu seveni sev ve ona düşman olana düşman ol."
580- Resulullah (s.a.a): "Ben, kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır; Allah'ım, onu seveni sev ve ona düşman olana düşman ol; ona yardım edene yardım et ve onu yalnız bırakanı yalnız bırak ve ona zulmeden kimseye lanet et!"
125- GADÎR-İ HUM GÜNÜ EN FAZİLETLİ BAYRAM GÜNÜDÜR
581- Senetli bir şekilde İmâm Cafer-i Sâdık'ın (a.s) babasından, onun da babalarından Resulullah'ın (s.a.a) şöy-le burduğu rivâyet edilmiştir:
"Ümmetimin en faziletli bayramı, 'Gadîr-i Hum' günüdür. Gadîr öyle bir gündür ki onda zikri yüce Allah bana, kardeşim Ali b. Ebî Tâlib'i, ümmetim için benden sonra kendisiyle doğru yolu bulacakları bir nişane-alem olarak belirlememi emretmiştir; bu öyle bir gündür ki onda Allah, dini kemâle erdirdi ve ümmetim için o günde nimeti tamamladı ve artık İslam'ın onların dini olmasına rızâ gösterdi."
Sonra şöyle devam etti: "Ey insanlar topluluğu, şüphesiz Ali bendendir, ben de Ali'den; o, benim tıynetimden yaratılmıştır; o, benden sonra halkın imâmıdır; benim sünnetimden ihtilaf ettikleri şeyleri onlara açıklayacaktır; o, Müminlerin Emiri, yüzü akların önderi, müminlerin reisi, vasîlerin en iyisi, dünya kadınlarının efendisinin kocası ve hidâyet imâmlarının babasıdır. İnsanlar, 'Kim, Ali'ye muhabbet beslerse, ben de ona muhabbet beslerim ve kim, Ali'ye buğz ederse ben de ona buğz ederim; kim, Ali'yle kendi arasında bağ kurarsa, ben de onunla bağ kurarım ve kim, Ali ile ilişkisini keserse, ben de onunla ilişkimi keserim. Kim, Ali'ye cefa ederse, ben de ona cefa ederim; kim, Ali'yi severse, ben de onu severim ve kim, Ali'ye düşman olursa, ben de ona düşman olurum…"
582- Senetli bir hadiste, Kâsım b. Yahyâ, dedesi Hasan b. Râşid'den şöyle nakletmiştir:
"İmâm Cafer-i Sâdık'a (a.s) dedim ki: 'Canım sana feda olsun, acaba Müslümanlar için iki (Kurban ve Ramazan) bayramından başka bir bayram var mıdır?' buyurdu ki: 'Evet, ey Hasan, o ikisinden daha büyük ve daha faziletli bir bayram vardır!' 'O, hangi gündür?' diye sorduğumda, şöyle buyurdu: 'Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) insanlara önder olarak seçildiği gün.' Tekrar 'Canım sana feda olsun, tarih olarak hangi gündür o?' diye sordum; şöyle devam etti: 'Günler dönüp durmaktadır. O gün, Zilhicce ayının on sekizinci günüdür!' Dedim ki: 'Fedan olayım, o gün ne yapmamız uygun olur?' Buyurdu ki: 'O günü oruç tutarsın; Muhammed ve Ehlibeytine çokça salavat getirip onlara zulmedenlerden ve haklarını inkâr edenlerden teberri edersin. Geçmiş peygamberler, vasîlerine, vasînin seçildiği günü bayram tutmalarını emrederlerdi.' Bilahare 'O gün de oruç tutan kimsenin ne kadar sevabı vardır?' dediğimde, 'Altmış ayın orucunun sevabı buyurdu!"
126- GADÎR-İ HUM GÜNÜNDE ORUÇ TUTMAK VE İNFÂK ETMEK
583- Mufazzal, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakletmiştir:
"Gadîr-i Hum günü oruç tutmak, altmış yılın kefaretidir!"
584- Ali b. Hüseyni'l-Abdî, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle duyduğunu nakletmiştir:
"Gadîr-i Hum gününü her yıl oruç tutmak, Allah indinde kabul olmuş yüz hac ve yüz umreye bedeldir; o, Allah'ın en büyük bayramıdır."
585- İmâm Cafer-i Sâdık (a.s): "Gadîr-i Hum gününün orucu, eğer insan yaşayabilirse, bütün insan ömrünün orucuna bedeldir. Yine bu günün orucu Allah indinde, kabul olmuş yüz hacca ve yüz umreye bedeldir ve o Allah'ın en büyük bayramıdır!"
586- Ahmed b. Muhammed b. Ebî Nasr şöyle diyor:
"Biz İmâm Ali Rızâ'nın (a.s) yanında idik. Meclis tıklım tıklım dolmuştu. Gadîr gününden söz açıldı. Bazıları onu inkâr edince, İmâm Rızâ (a.s) şöyle buyurdu: "Babam, bana babasından şöyle nakletti: "Hiç şüphesiz Gadîr günü, gökte yerden daha meşhurdur. Firdevs-i A'lâ (cennetinde) Allah'ın bir sarayı vardır ki tuğlalarının her biri sırayla altın ve gümüştendir.' Sonra bu sarayın özelliklerini ve Gadîr gününde meleklerin orada toplanıp o günün yüceliklerini dile getirmelerinden bahsetti ve sonra şöyle devam etti: 'Ey İbn Ebî Nasr, nerede olursan ol, Gadîr gününde, Emirü'l-Müminin'in (a.s) (türbesinin) yanında hazır ol; zira hiç kuşkusuz Allah, (o günde) her erkek ve kadın müminin, her erkek ve kadın Müslümanın, altmış yıllık günahı affeder. Ramazan ayında, Kadir gecesinde ve Fıtır bayramı gecesindekinin iki katı insan (cehennem) ateşinden azad olur. O gün, ârif ve mümin kardeşlerine verdiğin bir dirhem, (başka günlerde verilen) bin dirheme bedeldir. O hâlde, bu günde kardeşlerine (ihsanını) artır ve her mümin ve mümineyi sevindirmeye çalış…"
127- EHLİBEYT (A.S) KANALIYLA NAKLEDİLEN GENİŞ GADÎR-İ HÛM HUTBESİ
587- Senetli bir şekilde Alkame b. Muhammed Hazre-mî kanalıyla İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a), hacc görevini Medine'den (Mekke'ye) gidip yerine getirmiştir. O ana kadar hac ve velâyet dışında bütün şer'î hükümleri insanlara tebliğ etmişti. Cebrâîl (a.s), Resulullah'a (s.a.a) gelerek 'Ya Muhammed dedi, Allah sana selâm söylüyor ve şöyle buyuruyor: 'Ben canını alacağım her peygamberimin ve her resulümün canını, ancak dinimi kemale erdirdikten ve hüccetimi tamamladıktan sonra alırım. Bu dinden de senin üzerinde tebliğ etmen gereken iki fariza kalmıştır; hac farizası ve senden sonrası için velâyet ve hilâfet farizası. Ben yer yüzümü asla hüccetsiz bırakmadım ve asla bırakmayacağım.' Cebrâîl (a.s) şöyle devam etti: 'Allah (azze ve celle) sana, haccı kavmine tebliğ etmeni emrediyor. Seninle birlikte Medine ve etrafından ve bedevilerden kimin gitme imkânı varsa, onlar da seninle hac yapsınlar ki onlara da namazı, zekâtı ve orucu öğrettiğin gibi haccı da öğretesin…' Bunun üzerine Allah Resulü'nün münâdîsi insanlara şöyle seslendi: 'Allah'ın Resulü, hac yapmak istiyor ve önceki şer'î hükümlerde olduğu gibi, haccın da hükümlerini size öğretmeyi amaçlıyor.' Böylece Resulullah (s.a.a) yola çıktı ve onunla birlikte bir çok insan da yola koyuldu ve Resulullah'ın ne yapmak istediğini görmek için ona kulak kesildiler. Bu seferde Medine ve etrafından ve bedevilerden Resulullah (s.a.a) ile hac yolculuğuna çıkanların sayısı, yetmiş bin kişi veya biraz üzerindeydi.
Resulullah (s.a.a), hac farizasını bitirip Medine'ye doğru yola çıktı. Cuhfe'ye varmadan, Gadîr-i Hum denen yere vardığında Cebrâîl (a.s) nazil olup 'Ey Muhammed dedi, Allah (azze ve celle) sana selâm ediyor ve şöyle buyuruyor:
"Ey Resul, sana indirileni tebliğ et (insanlara ulaştır); eğer bunu yapmazsan peygamberliğini tebliğ etmemiş gibi olursun. Ve Allah seni insanlardan koruyacaktır."
Bir ucu Cuhfe'ye yaklaşan Müslümanların önde gidenlerinin geriye çağrılmalarını ve geride kalanlarının da orada toplanmalarını emretti… Ardından Allah Resulü namaza toplanma emri verdi. Orada bulunan ağaçların altının temizlenmesi ve minber şeklinde taşların üst üste kurulmasını emretti ve insanları iyi görebilmesi için onların üzerine çıktı ve Allah'a hamd u senâ ederek şöyle başladı sözlerine:
"Hamd ve senâ; birliğinde yüce, tekliğinde yakın, sultasında celaletli ve erkanında azim olan Allah'a mahsustur. Allah'ın ilmi, yerlerinde kaldıkları hâlde her şeyi kuşatmıştır. O, bütün yaratıkları kudret ve burhanıyla hakimiyeti altına almıştır.
Allah sürekli olarak şükredilmiş ve sürekli de övülecektir. O yok olmayan bir azametin sahibidir. Yaratan O'dur. Yeniden dirilten de O'dur. Her iş, O'na dönmektedir. Yükseltilmişleri (göklerden ve semavi cisimlerden kinayedir) vücuda getiren, serilenleri (yer yüzünden kinayedir) seren, yerlerin ve göklerin hükümranı, pak, tenzih edilmiş, meleklerin ve ruhun Rabbi, yarattığı her şeye ihsanda bulunan, kendisine yaklaşan herkese lütfeden O'dur. Her göz O'nun gözetimindedir, ama gözler O'nu göremez.
Allah ikram edici, hilim sahibi ve tahammül edicidir. Rahmeti her şeyi kuşatmış, nimeti ile hepsine ihsanda bulunmuştur. İntikam almada acele davranmaz ve müstahak olunan azabına hemen teşebbüste bulunmaz.
Batınları ve gizlilikleri anlar, içleri bilir, gizlenmişler, O'na saklı kalmaz ve gizlilikler O'na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata eden, O'dur. Her şeye galebe çalan, O'dur. Her şeyde kuvvet O'dur; her şey üzerindeki kudret O'dur. O'nun gibi bir şey yoktur. Hiçbir şey yokken, bir şey var eden O'dur. Daimidir; adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet sahibi olan O'ndan başka bir ilah yoktur.
O gözlerin idrakinden yücedir; ama kendisi gözleri derk eder-görür. O, lütuf sahibi ve bilendir. Hiç kimse görmekle sıfatlarına ulaşamaz ve hiç kimse bizzat Aziz ve Celil olan Allah'ın kendisinin kılavuzluk ettiği dışında gizli ve açık niteliği hakkında bir şey elde edemez.
Şahadet ederim ki O öyle bir Allah'tır ki kutsiyeti, zamanı doldurmuştur. O'nun nuru, ebediyeti kapsamıştır. O, emirlerini istişare edilen kimselerle istişare etmeksizin icra etmektedir; takdirinde ortağı bulunmamakta ve tedbirinde hiçbir yardım görmemektedir.Yarattığı her şeyi örnek ve misali olmaksızın, hiç kimseden yardım almadan, zahmete katlanmadan ve fikir ve çare bulmaya ihtiyaç duymadan yaratmıştır. Allah yaratıkları icat etti ve onlar da vücuda geldiler. Yarattı ve onlar da zahir oldular. Evet O, kendisinden başka ilah olmayan Allah'tır; O ki yaptığı sağlam ve işi güzeldir; zulmetmeyen bir âdil ve işlerin kendisine döndüğü bir kerem sahibidir.
Şahadet ederim ki her şeyin, azameti karşısında tevazu gösterdiği ve her şeyin, izzeti karşısında zelil olduğu ve her şeyin, kudreti karşısında teslim olduğu ve her şeyin, heybeti karşısında huzû gösterdiği (boyun eğdiği) ilah O'dur. Padişahların padişahı, eflakin (galaksilerin) döndürücüsü, güneş ve ayı râm eden de O'dur. Her şey tayin edilmiş bir zamanla hareket etmektedir. Süratle birbirlerini takip eden geceyi gündüze ve gündüzü de geceye giydirmektedir. Her inatçı zorbayı döküp kıran ve her isyankar şeytanı helak eden O'dur.
O'nun için bir zıt ve onunla birlikte bir eş mevcut değildir; tek ve ihtiyaçsızdır; doğurulmamış ve doğurmamıştır; O'nun hiçbir benzeri yoktur; tek olan Allah ve azamet sahibi bir Rab'dir; istemekte, ardından yerine getirmektedir; irade etmekte, ardından mukadder kılmakta; bilmekte, ardından saymaktadır; öldürmekte ve diriltmektedir; fakir kılmakta ve zenginleştirmektedir; güldürmekte ve ağlatmaktadır; yakın kılmakta ve uzaklaştırmaktadır; esirgemekte ve bağışta bulunmaktadır; hükümdarlık O'nundur; hamd ve senâ ona mahsustur; hayır onun elindedir; O, her şeye kâdirdir.
Geceyi gündüze ve gündüzü geceye giydirir; O'ndan başka ilah yoktur. Allah izzet ve mağfiret sahibidir; dualara icabet eden, çok ihsanda bulunan, nefesleri sayandır. Cin ve insanların Rabbidir. Hiç bir şey O'na zor gelmez. Yardım isteyenlerin feryadı O'nu usandırmaz; ısrar edenlerin ısrarı onu bıktırmaz. Salihlerin koruyucusu, kurtuluşa erenlerin başarıya ulaştırıcısı, müminlerin ihtiyaç sahibi ve alemlerin Rabbi'dir. Yarattığı her şeyden dolayı kendisine her hâlde şükredilmesi gereken Allah'tır. O'na hamd ediyorum; sürekli şükrediyorum. Sıkıntı ve rahatlık hâlinde, zorluk ve huzur hâlinde O'na şükrediyorum. O'na meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ediyorum. O'nun emrini dinliyor, sadece O'na itâat ediyorum. O'nu hoşnut eden şeylere teşebbüste bulunuyorum. İtaatinde rağbet ettiğim için ve cezasından korktuğum için O'nun mukadderatı karşısında teslim oluyorum. Zira hilesinden güvende olunmayan (yapılan hilelere uygun zamanında karşılık veren) ve zulmünden korkulmayan (yani asla zulmetmeyen) Allah O'dur.
Allah için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyorum ve O'nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vah-yettiği her şeyi eda ediyorum; zira eğer onu eda etmezsem, bana azabının ineceğinden korkuyorum. Şüphesiz O'nun azabını, her ne kadar büyük hile yapsa-düzen kursa da ve dostluğu halis olsa da hiç kimse defedemez. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah bana nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim taktirde, risâletimi eda etmemiş olacağımı ilan etti. Beni insanların Şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah kifâyet eden ve yücelik sahibidir.
Allah bana şöyle vahyetmiştir:
"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez." (Mâide, 67)
Ey insanlar, ben Allah'ın bana nazil buyurduğu hiçbir şeyi ulaştırma hususunda kusur etmedim ve ben bu âyetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum:
Cebrâîl üç defa bana nazil oldu ve Selâm sahibi olan - ki o Selâm'dır- Rabb'im tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkarak, beyaz ve siyah (ırktan) herkese şunu ilan etmemi emretti: "Ali bin Ebî Tâlib, benim kardeşimdir, vasîmdir, halifemdir ve benden sonra imâmdır. Onun bana nispet makamı, Hârûn'un Musâ'ya olan makamı gibidir; şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O, Allah ve Resulü'nden sonra sizlerin velisidir (velâyet ve tasarruf sahibidir)" diye ilan etmemi emretti. Allah, bu konuda kitabından bana bir de âyet nazil buyurdu:
"Şüphesiz sizin veliniz, Allah, Resulü, iman edip namaz kılanlar ve rükû hâlinde zekât veren müminlerdir."
Namaz kılıp rükû hâlinde zekât veren ve her hâlinde Aziz ve Celil olan Allah'a yönelen kimse Ali bin Ebî Tâlib'dir.
Ey insanlar, ben Cebrâîl'den benim için Allah'tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin azlığını, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslam'ı alaya alanların hilelerini biliyorum. Onlar Allah'ın, kitabında kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir:
"Hani siz, onu dillerinizle birbirinize yetiştiriyor, ağızlarınızla hiçbir bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi söylüyor ve onu kolay sanıyordunuz. Halbuki o Allah katında büyük bir günahtır."
Hakeza, münafıklar defalarca bana eziyette bulundular ve beni, "uzun" (her söze kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Ali'nin benden ayrılmaması, benim kendisine teveccüh etmem sebebiyle böyle olduğumu sandılar. Sonunda Aziz ve Celil olan Allah şu âyeti nazil buyurdu:
"(Yine o münafıkların içinde:) 'O (Peygamber her söyleneni dinleyen) bir kulaktır', diyerek Peygamberi incitenler de vardır. De ki: O sizin için bir hayır kulağıdır."
Eğer ben, bana bunu (her söze kulak veren kimse olmayı) isnat edenleri açığa vurmak istersem, edebilirim. Eğer onların şahsına işaret etmek istersem, işaret de edebilirim. Eğer onları alametleriyle tanıtmak istersem, tanıtabilirim. Ama Allah'a yemin olsun ki ben onların işi hususunda yücelik gösterdim.
Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi tebliğ etmediğim taktirde, Allah asla benden razı olmayacaktır."
Peygamber (s.a.a) daha sonra şu âyeti tilavet buyurdu:
"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez."
Ey insanlar, biliniz ki Allah Muhacirlere, Ensâr'a ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye, Arab'a, ve Acem'e, özgüre ve köleye, büyüğe ve küçüğe, beyaza ve siyaha, ona (Ali'ye) itâat etmeyi farz bilmiş, onu imâm ve yetki sahibi kılmıştır. Her muvahhid için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi, emrini kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse, melundur. Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse, Allah'ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah onu ve onu dinleyip kendisine itâat eden herkesi bağışlamıştır.
Ey insanlar, bu, böylesine bir toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O hâlde işitiniz, itâat ediniz; Rabbiniz olan Allah'ın emri karşısında teslim olunuz. Zira Aziz ve Celil olan Allah-u Teâlâ sizin mevlânız ve mabudunuzdur. Allah'tan sonra (şu anda) ayakta sizleri muhatap kılan, O'nun Resulü olan Muhammed sizin velinizdir. Benden sonra da Ali Allah'ın emriyle sizin veliniz ve imâmınızdır. İmâmet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü'yle görüşeceğiniz güne (Kıyamete) kadar onun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır.
Allah'ın helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. Allah'ın sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur. Aziz ve Celil olan Allah bana helal ve haramı tanıtmış ve Rabb'imin kitabından, helal ve haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ifâze etmişim (öğretmişim).
Ey insanlar, Allah var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır. Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin İmâmı'nda (Ali'de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali'ye öğrettim. Allah'ın Yasin süresinde andığı “Biz her şeyi apaçık bir imamda saymışızdır” ayetindeki "İmâm-i Mübin / Apaçık İmam ) odur.
Ey insanlar, ondan (Ali'den) başkasına yönelerek sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin; onun velâyetinden ayrılmayın. O, hakka hidâyet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. Allah yolunda kınayıcıların kınaması ona engel olamaz.
O (Ali), Allah'a ve Resulü'ne iman eden ilk kimsedir. Bana iman husussunda hiç kimse ondan öne geçmemiştir. O, canıyla Allah Resulü'nün yolunda her türlü fedakarlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse onunla Allah'a ibâdet etmediği bir zamanda, o, Allah Resulü'yle birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. Benimle birlikte Allah'a ibâdet eden ilk kimse de odur. Allah tarafından yerime yatağıma yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek benim yerime yatağıma yattı.
Ey insanlar, onu üstün bilin; hiç şüphesiz, Allah ona üstünlük vermiştir. Onu kabul edin; şüphesiz Allah onu tayin etmiştir.
Ey insanlar, o, Allah tarafından tayin edilen imâmdır. Her kim onun velâyetini inkâr ederse, şüphesiz Allah tevbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz. Allah'ın ona muhalefet eden kimseye böyle davranacağı kesindir. Allah ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar, sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O hâlde ona muhalefet etmekten sakının. Aksi takdirde yakıtı insanlarla taşlar olan ve kâfirler için hazırlanan ateşe duçar olursunuz.
Ey insanlar, Allah'a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde vermişlerdir ve ben Allah'a yemin olsun ki peygamber ve elçilerin sonuncusuyum, gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim. Her kim bu konuda şek ederse cahiliye küfrü gibi kâfir olmuş olur. Her kim bu sözümden bir şeyde şek ederse bana nazil olmuş olan her şeyden şek etmiştir. Her kim İmâmların birinde şüphe ederse onların tümünde şüphe etmiştir ve kim bizim hakkımızda şüpheye kapılırsa, hiç şüphesiz ateştedir.
Ey insanlar, Allah, bu üstünlüğü bana bağışta bulunmuştur; bu onun bana bir minneti ve ondan bana bir ihsandır. Ondan başka ilâh yoktur. Ebediyete kadar, sonsuza dek, her haliyle ona hamd ve senâda bulunuyorum.
Ey insanlar, Ali'yi üstün biliniz. Zira o, Allah rızk indirdiği ve yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse melundur, melundur; gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır!
Biliniz ki Cebrâîl, Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: "Her kim Ali'ye düşmanlık eder ve velâyetini kabul etmezse, lanetim ve gazabım onun üzerine olsun."
Herkes yarın için önceden ne göndereceğine baksın. Ali'ye muhalefet etmekten ve ayağının sabit olduktan sonra sürçmesinden dolayı Allah'tan korksun. Allah yaptıklarınızdan hiç şüphesiz haberdardır…
Ey insanlar, Kur'ân hakkında tefekkür ediniz, âyetlerini anlamaya çalışınız; muhkem âyetlerine bakınız, müteşabih âyetlerinin ardından koşmayınız. Allah'a yemin olsun ki Kur'ân'ın bütününü sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elinden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, "Ben kimin mevlâsıysam bu Ali de onun mevlâsıdır" diye bellettiğim kimsedir ve o benim kardeşim ve vasîm (yerime geçecek olan) Ali b. Ebî Tâlib'dir. Onun velâyeti, bana nazil buyuran Aziz ve Celil olan Allah tarafındandır.
Ey insanlar, Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım, sıql-i asğar (daha küçük değerli emanet) ve Kur'ân ise sıkl-i ekber (daha büyük değerli emanet)dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar arasında Allah'ın emin kulları ve yeryüzündeki hakimleridir.
Biliniz ki ben eda ettim! Biliniz ki ben tebliğ ettim! Biliniz ki ben duyurdum! Biliniz ki ben açıkladım! Biliniz ki Allah buyurmuştur ve ben Aziz ve Celil olan Allah adına konuşuyorum. Biliniz ki "Müminlerin Emiri" sadece benim bu kardeşimdir. Biliniz ki "Müminlerin Emiri" olmak, benden sonra ondan başka hiç kimse için helal değildir.
Daha sonra Peygamber (s.a.a) eliyle Ali'nin (a.s) pazısından tuttu ve yukarı kaldırdı. Müminlerin Emiri (a.s) ise Peygamber (s.a.a) minberin üstüne çıktığı zamandan beri, ondan bir basamak aşağıda bulunuyordu. Peygamber'in yüzüne (s.a.a) oranla sağ tarafa meyletmişti ve dolayısıyla da her ikisi de bir mekanda durmuş gibiydiler.
Sonra Peygamber (s.a.a) elini kaldırdı. Her ikisi de elini göğe doğru açtı. Ali'yi (a.s) yerinden kaldırdı ve ayağı Peygamber'in (s.a.a) diziyle aynı hizaya geldi. Daha sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ey insanlar, bu Ali'dir; o benim kardeşim, vasîm, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir. Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabını tefsir etmekte, Allah'a davet etmekte, Allah'ı razı eden şeylerle amel etmekte, Allah'ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah'a itâatle dostluk etmekte ve Allah'a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen kimsedir.
Allah Resulü'nün halifesi odur; Müminlerin Emiri odur; Allah tarafından hidâyet imâmı odur. Nâkısîn (ahdini bozan Cemel ashabı), Kâsıtîn (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Mârikîn'i (dinden çıkan Hâriciler'i) Allah'ın emriyle öldüren odur.
Allah şöyle buyurmuştur:
"Nezdimde söz değişmez."
Ey Rabbim, senin emrinle şöyle diyorum: "Allah'ım, Ali'yi seven kimseyi sev, Ali'ye düşman olan kimseye düşman ol; ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakan kimseyi sen de yalnız bırak. Ali'yi inkâr eden kimseye lanet et; Ali'nin hakkını inkâr eden kimseye gazap et."
Ey Rabbim, sen, bu konu aydınlandıktan ve Ali'yi bugün tayin ettikten sonra şu âyeti bana nazil buyurdun:
"Bugün, size dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam'ı beğendim."
"Kim, İslam'dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O, ahirette de kaybedenlerdendir."
Ey Rabbim, seni de şahit tutuyorum ki ben tebliğ ettim.
Ey insanlar, Allah dininizi imâmetle kamil buyurmuştur. O hâlde Kıyâmet gününe ve Aziz ve Celil olan Allah'ın huzuruna varılacağı güne kadar, her kim ona ve benim çocuklarımdan ve onun soyundan gelecek vasîlere iktida etmezse, böyle kimselerin amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap içinde bulunurlar; azapları asla hafifletilmez ve onlara mühlet de verilmez.
Ey insanlar, bu Ali, sizlerden bana en çok yardım eden, bana en lâyık olan, bana en yakın bulunan ve nezdimde en değerli olan kimsedir. Aziz ve Celil olan Allah ve ben ondan razıyız. Kur'ân'da Ali dışında hiç kimse hakkında rızâyet âyeti (kendisinden razı olunduğunu bildiren bir âyet) inmemiştir. Allah, müminlere hitap ettiği her yerde önce ona hitap etmiştir. Kur'ân'da var olan övgü âyetleri onun hakkındadır ve Allah, İnsan suresinde sadece onun cennete gireceğine şahadette bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını övmemiştir.
Ey insanlar, o (Ali), Allah'ın dininin yardımcısı, Allah Resulü'nün (s.a.a) savunucusudur. O, takvalı, temiz, hidâyet eden ve hidâyet olmuş kimsedir. Peygamberiniz en iyi Peygamber, vasîniz en iyi vasî, onun çocukları da en iyi vasîlerdir.
Ey insanlar, her peygamberin soyu kendi sulbündendir. Ama benim neslim, Müminlerin Emiri Ali'nin (a.s) sulbündendir.
Ey insanlar, Şeytan Adem'i hasetle cennetten dışarı çıkardı. Sakın Ali'ye haset etmeyiniz. Aksi taktirde amelleriniz boşuna gider, ayaklarınız sürçer. Adem bir sürçme sebebiyle yeryüzüne gönderildi. Oysa Adem Aziz ve Celil olan Allah'ın seçtiği kimseydi. O hâlde sizler, aranızda Allah'ın düşmanları olduğu hâlde nasıl bir halet içinde olacaksınız? Biliniz ki sadece şekavet sahibi kimse, Ali'ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse, Ali'yle dost olur. Ali'ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah'a yemin olsun ki Asr suresi Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Asra andolsun ki, insan hiç şüphesiz hüsran içindedir."
Asra andolsun ki iman eden, hak ve sabırdan hoşnut olan Ali dışında tüm insanlar hüsran içindedir.
Ey insanlar, ben Allah'ı şahit tuttum, risâletimi sizlere tebliğ ettim. Peygamber'in sadece açıkça tebliğ etmeden başka bir sorumluluğu yoktur. Ey insanlar, Allah'tan hakkıyla korkun ve dünyadan sadece Müslüman olarak ayrılın.
"Ey Kitap verilenler, bir takım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden, yahut cumartesi ashabını (Yahûdileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Kitab'ı tasdik ederek indirdiğimiz Kur'ân'a iman edin."
Ey insanlar, Allah'a yemin olsun ki bu âyette kendilerini isim ve soylarıyla bildiğim ashabımdan bir grup kastedilmiştir. Ama onları ifşa etmemekle görevlendirildim. O hâlde her kim amel ederse, kalbinde Ali'ye karşı taşıdığı sevgi veya kinle mutabık olan şeyi bulacaktır.
Ey insanlar, Aziz ve Celil olan Allah tarafından bana bir nur verilmiş, benden sonra Ali b. Ebî Tâlib'e ve ondan sonra da Mehdi-i Kâim'e kadar, onun nesline verilmiştir. Mehdi de Allah'ın hakkını ve bize ait olan her hakkı geri alır. Zira Aziz ve Celil olan Allah bizleri kusur edenlere, düşmanlık gösterenlere, muhaliflere, hainlere, günahkarlara, zalimlere ve tüm alemlerden gasp edenlere karşı hüccet karar kılmıştır.
Ey insanlar, sizleri Allah'tan korkutuyorum ve uyarıyorum ki ben Allah'ın Resulüyüm. Benden ünce de peygamberler var olmuştur. Ben ölür veya öldürülürsem, sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah çok yakında şükredenlere ve sabredenlere mükafat verecektir. Biliniz ki sabır ve şükürle nitelendirilen Ali'dir. Ondan sonra da onun neslinden olan çocuklarım da aynen böyledir. Ey insanlar, Müslüman oluşunuz sebebiyle bana, hatta Allah'a minnet etmeye kalkışmayın. Aksi taktirde Allah amellerinizi ortadan kaldırır, size gazap eder ve Allah sizleri ateşten ve (erimiş) bâkırdan alevlere müptela kılar; şüphesiz Rabb'iniz pusudadır.
Ey insanlar, benden sonra da ateşe davet edecek olan imâmlar olacaktır; onlar Kıyâmet günü yardım görmezler. Ey insanlar, Allah ve ben onlardan uzağız. Ey insanlar, onlar ve yardımcıları, onlara tabi olanlar, onları takip edenler, ateşin en alt derecesinde olacaklardır ve kibirli kimselerin yeri nede kötüdür! Biliniz ki onlar, Ashab-ı Sahife'dir. O hâlde sizden her biriniz kendi sahifesine baksın."
Ravi şöyle diyor: "Peygamber (s.a.a), "Ashab-i Sahife" adını zikredince insanların çoğu Peygamber'in bu sözden neyi kastettiğini anlamadılar. Kendileri için bir soru teşkil etti. Oradakilerden çok azı Peygamber'in maksadını anlayabildi."
"Ey insanlar, ben hilâfet emrini Kıyâmet gününe kadar imâmet veraseti olarak neslime emanet ediyorum. Ben tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi tebliğ ettim ki, burada hazır olan ve olmayan, dünyaya gelen ve gelmeyen herkese hüccet olsun. O hâlde Kıyâmet gününe kadar, burada hazır olanlar hazır olmayanlara ve babalar çocuklarına ulaştırsınlar.
Çok yakında benden sonra imâmeti padişahlık olarak zulüm ve zorbalıkla alacaklardır. Allah gasp edenlere ve (bu hakka) tecavüzde bulunanlara lanet etsin. Bu esnada ey insanlar ve cinler, sizlere dökülmesi gerekeni döker, sizlere ateş ve (erimiş) bâkırdan alevler gönderir ve siz onu asla defedemezsiniz.
Ey insanlar, Aziz ve Celil olan Allah sizleri, kötüyü iyiden ayırt etmek için başı boş bırakmamıştır. Allah sizleri gaipten haberdar kılmamıştır.
Ey insanlar, Allah, Kıyâmet kopmadan ünce yalanlamaları sebebiyle bayındır olan her bölgeyi helak edecektir ve onu Mehdi'nin hakimiyeti altına geçirecektir. Allah kendi vaat ettiği şeyi uygulayacaktır.
Ey insanlar, sizden öncekilerin çoğu helak oldu. Allah onları helak etti ve gelecek nesilleri de helak edecek olan O'dur. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün yalanlamış olanların vay haline!"
Ey insanlar, Allah bana emretmiş ve beni sakındırmıştır. Ben de Allah'ın emriyle Ali'ye emrettim ve onu sakındırdım. Emir ve yasaklama ilmi onun nezdindedir. O hâlde onun emrini dinleyiniz ki esenlikte kalasınız. Ona itâat edin ki hidâyet bulasınız. Onun yasaklamalarını kabul edin ki doğru yolda olasınız ve onun maksat ve muradına doğru hareket edesiniz ve bilinmedik yollar sizleri onun yolundan alıkoymasın.
Ey insanlar, ben Allah'ın uymayı emrettiği doğru yoluyum. Benden sonra da Ali ve sonra onun neslinden olan çocuklarım da hidâyet imâmlarıdır. Hakka hidâyet eder, hakkın yardımıyla adalet üzere davranırlar.
Daha sonra Peygamber (s.a.a) şu âyeti tilavet buyurdu:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla. Hamd alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur…"
Hamd suresini sonuna kadar okudu ve daha sonra şöyle buyurdu: "Bu sure benim hakkımda nazil olmuştur. Allah'a yemin olsun ki onlar (İmâmlar) hakkında nazil olmuştur. Genel olarak onlara şamildir; özel olarak da onlar hakkındadır. Onlar Allah'ın dostlarıdır; onlara bir korku yoktur ve onlar asla üzülmezler. Biliniz ki Allah'ın hizbi galip gelecektir.
Biliniz ki onların düşmanları, sefihler (beyinsizler), sapıklar ve şeytanın kardeşleridir. Onlar batıl şeyleri gurur yüzünden birbirine iletirler.
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları ise Allah'ın kitabında kendilerini zikrettiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir millettir, babaları veya oğulları veya kardeşleri yada akrabaları olsa bile Allah'a ve peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini görmezsin. işte Allah, imanı bunların kalplerine yazmıştır…"
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları Aziz ve Celil olan Allah'ın kendilerini nitelendirdiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık karıştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır."
Biliniz ki onların (Ehlibeyt'in) dostları iman edenler ve şüpheye düşmeyen kimselerdir.
Biliniz ki onların (Ehlibeyt'in) dostları esenlikle ve güven içinde cennete girenlerdir. Melekler selâmla onları karşılamaya gelirler ve şöyle derler: "Selâm olsun size, tertemiz oldunuz. O hâlde ebedi olarak cennete giriniz."
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, cennetin kendilerinin olduğu ve içinde hesapsız rızıklanan kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları ise ateşin alevleri içine girecek olan kimselerdir. Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları cehennemden kaynadığı hâlde korkunç bir ses duyan ve cehennemin alevlenmesini gözleriyle gören kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lânet eder."
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"Oraya atıldıkları zaman, bekçileri onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar. Onlar: "Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik" derler... Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!"
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, gizlide Rab'lerinden korkan ve kendileri için mağfiret ve büyük ecir bulunan kimselerdir.
Ey insanlar, ateşin alevleri ve büyük ecir arasındaki fasıla ne de uzundur!
Ey insanlar, bizim düşmanlarımız, Allah'ın kendilerini kınadığı ve lanet ettiği kimselerdir. Bizim dostlarımız da Allah'ın kendilerini methettiği ve sevdiği kimselerdir.
Ey insanlar, biliniz ki ben uyarıcı ve korkutucuyum, Ali de müjdeleyicidir.
Ey insanlar, biliniz ki ben uyarıcıyım ve sakındırıcıyım. Ali ise hidâyet edicidir.
Ey insanlar, ben peygamberim, Ali ise benim halifemdir.
Ey insanlar, biliniz ki ben peygamberim ve Ali de bundan sonra benim vasîm ve imâmdır. Ondan sonraki İmâmlar da onun evlatlarıdır. Biliniz ki ben onların babasıyım. Onlar da onun (Ali'nin) sulbünden vücuda gelecektir.
Biliniz ki imâmların sonuncusu, bizden kıyam edecek olan, Mehdi'dir. Dinlere galip gelecek olan, odur; zalimlerden intikam alacak olan, odur; kaleleri fetheden ve onları yok eden kimse de odur; şirk ehlinden her kabileye üstün gelen ve onları hidâyet eden, odur.
Biliniz ki Allah'ın evliya kullarına ait her kanın intikamını alacak olan odur. Allah'ın dinine yardım edecek olan da odur.
Biliniz ki derin denizden istifade eden odur; her fazilet sahibine fazileti miktarınca ve cehalet sahibine cehaleti miktarınca karşılık verecek olan odur. Allah'ın seçtiği ve seçkin kıldığı kimse odur. Her ilmin vârisi ve her anlayışı ihata eden odur.
Biliniz ki Rabb'inden haber veren odur, ilahi âyetleri yukarı yükselten odur; hidâyete eren temeli sağlam kimse odur ve işlerin kendisine ısmarlandığı kimse de odur.
Öncekilerin müjdelediği kimse odur. Hüccet olarak baki kalacak olan odur ve ondan sonra hiç bir hüccet yoktur. Var olan her hak onunladır ve var olan her nur onun nezdindedir.
Biliniz ki o galibi olmayan kimsedir. Hiç kimseye onun aleyhine yardım edilmez. Allah'ın yeryüzündeki velisi, kulları arasında hükmedicisi, gizli ve açık eminidir.
Ey insanlar, ben sizler için açıkladım ve sizlere anlattım. Benden sonra sizlere anlatacak olan da Ali'dir.
Biliniz ki ben, hutbemin sonunda sizleri biat etmek ve ona ikrarda bulunmak için elinizi uzatmaya davet ediyorum ve benden sonra da sizleri kendisiyle biatleşmeye davet ediyorum.
Biliniz ki ben Allah'a biat ettim, Ali de bana biat etti ve ben de Allah tarafından onun için sizlerden biat alıyorum. Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur
"Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler (biat edenler), Allah'a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dünmüş olur ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir."
İMÂM ALİ'NİN (A.S) İMÂMETİ
128- İMÂM ALİ'NİN (A.S) İMÂMETİ
588- İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) babaları kanalıyla Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ben (Mirac gecesinde) göğe çıkarıldığımda, Rabb'im Ali hakkında bana üç kelimeyle açıklamada bulundu ve 'Ya Muhammed!' diye bana hitapta edince, ben 'Emrine amadeyim ey Rabb'im' dedim; bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Ali, muttakilerin İmâmı, yüzü akların önderi ve müminlerin reisidir."
589- Abdullah b. Mufazzal İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s), o da babasından, o da babalarından Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
"Ben göğe götürüldüğüm gece, Rabb'im (celle cela-luhu) benimle konuşup şöyle buyurdu: 'Ey Muhammed!' Ben 'Emrine amadeyim ey Rabb'im' dediğimde, şöyle buyurdu: 'Ali senden sonra benim halk üzerindeki hüccetim ve bana itâat edenlerin imâmıdır; ona itâat eden bana itâat etmiştir ve kim ona karşı gelirse, bana karşı gelmiştir. Onu ümmetin için tayin et ki, senden sonra onunla hidâyet bulsunlar."
590- Resulullah (s.a.a): "Ben korkutucuyum, Ali ise hidâyet edendir. Ya Ali, seninle hidâyet arayanlar hidâyet bulacaklardır."
591- Senetli bir şekilde İmâm Cafer-i Sâdık (a.s), babası İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s), o da İmâm Zeynü'l-Âbidîn'den (a.s), o da babası İmâm Hüseyin'den (a.s), o da Hz. Emirü'l-Müminin Ali'den (a.s) şöyle nakletmiştir:
"Resulullah (s.a.a) bana buyurdu ki: 'Ey Ali, sen mu'-minlerin emiri ve muttakilerin imâmısın. Ya Ali, sen vasîlerin efendisi, Peygamberlerin ilminin vârisi, sıddıkların en iyisi ve önde gidenlerin en üstünüsün. Ya Ali, sen dünya kadınlarının efendisinin eşi ve gönderilmiş Resullerin en iyisinin halifesisin. Ya Ali, sen müminlerin mevlâsı ve benden sonra bütün insanların üzerindeki hüccetisin. Seni seven cenneti ve sana düşman olan (cehennem) ateşini hak etmiştir. Ya Ali, beni nübüvvete seçen ve bütün yaratıklardan üstün kılan (Allah'a) andolsun ki, eğer bir kimse Allah-u Teâlâ'ya bin yıl ibâdet etse dahi, senin ve senin evladından olan imâmların velâyetini kabul ettiği takdirde ancak Allah ondan bu ibâdetini kabul eder; senin velâyetin ise ancak senin ve senin evladından olan imâmların düşmanlarından teberri edildiği takdirde kabul olur. Bunu Cebrâîl bana haber verdi; isteyen iman eder, istemeyen de kâfir olur!"
592- İbn Abbâs, Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ya Ali, sen Müslümanların imâmı, Müminlerin Emi-ri, yüzü akların önderi ve benden sonra bütün halkın üzerindeki Allah'ın hüccetisin. Sen vasîlerin efendisi ve Peygamberlerin efendisinin vasîsisin. Ya Ali, ben yedinci göğe, oradan da "Sidretü'l-Müntehâ"ya ve oradan da nur perdelerinin bulunduğu yere götürüldüğümde ve Rabb'im benimle münacat etme lütfunda bulunduğunda, bana şöyle buyurdu: 'Ya Muhammed!' Ben 'Emrine amadeyim ey benim Rabb'im, sen bereketli ve yücesin!' dedim; devamen şöyle buyurdu: 'Hiç şüphesiz Ali, benim velilerimin imâmıdır ve bana itâat eden kimsenin nurudur. O, muttakilere elzem kılınan kelimedir; kim ona itâat ederse, bana itâat etmiş olur; kim ona karşı gelirse, bana karşı gelmiş sayılır; bunu ona müjde ver." Hadisi dinleyen Hz. Ali 'Ya Resulallah dedi, benim makamım orada zikredilecek kadar yücelmiş mi?!' dediğinde, 'Evet ya Ali dedi, bunun için Rabb'ine şükret.' Bunun üzerine Hz. Ali (a.s), Allah'ın kendisine verdiği nimetlere şükür için secdeye kapandı. Ardından Allah Resulü şöyle buyurdu: 'Kaldır başını ya Ali, Allah seninle meleklerine iftihar etti."
593- Yine bir hadisinde Allah Resulü'nün (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Hiç şüphesiz ben Ali'denim, Ali de bendendir; o benim tıynetimden yaratılmıştır. Benden sonra halkın imâmı da odur; benim sünnetimden ihtilaf ettiklerini onlara açıklayacaktır. O, Müminlerin Emiri, yüzü akların önderi, müminlerin reisi, vasîlerin en iyisi, dünya kadınlarının efendisinin eşi ve hidâyet imâmlarının babasıdır. Ey insanlar, kim Ali'ye muhabbet beslerse, ben de ona muhabbet beslerim ve kim Ali'ye buğz ederse, ben de ona buğz ederim. Kim Ali'yle ilişkide olursa, ben de onunla ilişki kurarım ve kim Ali'yle ilişkisini keserse, ben de onunla ilişkimi keserim. Kim Ali'ye cefa ederse, ben de ona cefa ederim. Kim Ali'yi severse, ben de onu severim ve kim Ali'ye düşmanlık beslerse, ben de ona düşman kesilirim…"
594- İbn Abbâs Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmektedir:
"Hak Ali iledir ve Ali de hak ile; benden sonra imâm ve halife de odur; kim ona sarılırsa, hedefine ulaşır ve kurtulur; kim de ondan yüz çevirirse, yolunu kaybeder ve şaşırıp kalır; benim gusül ve kefenleme işlerimi de yine o üstlenir ve borçlarımı eda eder; iki torunum Hasan ve Hüseyin'in babası da yine odur…"
595- Ebû Saîd ise Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir: "Ali, benden sonra her müminin imâmıdır."
596- Senetli bir rivâyette İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Hiç şüphesiz Allah meleklerine şöyle vahyetti: 'Bu benim nurumdan bir nurdur; onun gövdesi nübüvvet ve dalı ise imâmettir. Nübüvvet kulum ve Resulüm olan Muhammed içindir; imâmet ise hüccetim ve velim olan Ali içindir. Eğer o ikisi olmasaydı, yaratıklarımı yaratmazdım!' Bilmiyor musun ki Resulullah (s.a.a) Gadîr-i Hûm'da Ali'nin elinden tuttu -öyle ki insanlar onların koltuk altının beyazlığını gördüler- ve onu Müslümanların mevlâsı (velâyet sahibi) ve imâmları olarak tayin etti. Bilahare Allah'ın Resulü (s.a.a)şöyle buyurdu: "Ali'ye itâat edin; zira hiç şüphesiz o, mutahhar ve masumdur, asla yolunu şaşmaz ve bedbaht olmaz."
597- Resulullah (s.a.a): "Ali hâdi (hidâyet edici)dir."
598- Ebûzer-i Gıfârî uzun bir hadiste Resulullah (s.a.a) 'den şöyle nakletmiştir; buyurdu:
"Ali iyilerin önderi ve kâfirlerin katilidir."
599- Abdullah b. Es'ad b. Zürâra, Resulullah (s.a.a)-'den şöyle nakletmiştir:
"Rabb'im beni Mirac'a götürdüğünde, Ali hakkında üç şeyi bana vahyetti: 'O (Ali), muttakilerin imâmı, müminlerin efendisi ve yüzü akların önderidir."
600- İmâm Cafer-i Sâdık (a.s) babaları kanalıyla Resu-lullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ben (Mirac gecesinde) göğe çıkarıldığım zaman, 'Sid-retü'l-Müntehâ'ya vardığımda, şöyle nida edildim: 'Ey Muhammed, Ali'ye hayrı tavsiye et; hiç şüphesiz o, Müslümanların efendisi, muttakilerin imâmı ve Kıyâmet gününde yüzü akların önderidir."
601- İbn Abbâs, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmektedir:
"Benden sonra, Ali b. Ebî Tâlib'den daha üstün birisini, gökyüzü gölgelememiş ve yeryüzü üzerinde taşımamıştır. Hiç şüphesiz o, ümmetimin imâmı ve emiridir. Odur, benim vasîm ve halifem. Kim benden sonra ona uyarsa, hidâyet bulur, kim de ondan başkasıyla hidâyet ararsa, yolunu kaybeder ve şaşkın kalır. Benim Nebîyy-i Mustafâ; Ali b. Ebî Tâlib'in faziletinde söylediğim, değildir hevâ; bunlar bana olunan vahiydir mutlaka!…"
602- Yine İbn Abbâs, Allah Resulü'nden (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Hiç şüphesiz Allah bana şöyle vahyetti: 'Ben Ali'yi Müminlerin Emiri kıldım. O hâlde kim ona emirlik taslamak isterse, onu lanetlerim ve kim ona muhalefet ederse, onu azap ederim. Ey Muhammed, şüphesiz ben Ali'yi Müslümanların imâmı kıldım. O hâlde, kim ondan öne geçmeye çalışırsa, onu rezil ederim. Kesinlikle, Ali vasîlerin efendisidir."
603- Senetli bir hadiste, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir.
"Ya Ali, sen benden sonra imâm ve emirsin. Sensin benden sonra söz sahibi ve vezir. Ümmetim içerisinde senin asla bir benzerin yoktur."
604- Zeyd b. Erkam nakletmiştir; Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Acaba kendisine teslim olduğunuzda asla helak olmayacağınız kimseyi size göstereyim mi? Hiç şüphesiz sizin imâmınız ve veliniz Ali b. Ebî Tâlib'dir. O hâlde, ona karşı iyi niyetli davranın ve onu tasdik edin; hiç şüphesiz Cebrâîl beni buna emretmiştir."
605- Resulullah (s.a.a): "Allah-u Teâlâ bana şöyle vahyetti: 'Şüphesiz ki Ali, hidâyet sancağı ve benim velilerimin imâmı ve bana itâat edenlerin nurudur."
606- Resulullah (s.a.a): "Ali, halkın (bir rivâyete göre ise insanların) imâmıdır."
607- Resulullah (s.a.a): "Allah (Tebareke ve Teâlâ) yer yüzüne baktı ve ondan beni seçti ve beni peygamber kıldı. Sonra ikinci defa baktı ve ondan Ali'yi seçip imâm kıldı. Daha sonra bana onu kendime kardeş, dost, vasî, halife ve vezir olarak seçmemi emretti. O hâlde, Ali bendendir ve ben de Ali'denim. O, benim kızımın eşi ve iki torunum Hasan ve Hüseyin'in babasıdır…"
608- Resulullah (s.a.a): "Benden kısa bir süre sonra karanlık bir fitne meydana gelecektir. Onda ancak Allah'ın sağlam kulpuna sarılan kurtulacaktır." 'Ya Resulallah, sağlam kulp nedir?' diye sorduklarında, şöyle buyurdu: 'Vasîlerin efendisinin velâyetidir.' Yine 'Ya Resulallah, vasîlerin efendisi kimdir?' diye sordular; 'Müminlerin Emiridir" buyurdu. "Peki Müminlerin Emiri kimdir?" dediklerinde ise, "Müslümanların benden sonraki mevlâsı ve imâmı olan kimsedir." Bilahare "Müslümanların mevlâsı kimdir?" diye sordular; "Kardeşim, Ali b. Ebî Tâlib'dir" cevabını verdi."
609- Ebû Hazmâ, Cafer b. Süleyman, Müslime b. Ab-di'l-Melik, Ahmed b. Abdullâh ve Ali b. Muhammed, hepsi Dâvûd b. Süleyman'dan, o da İmâm Rızâ'dan (a.s) şöyle nakletmiştir:
"Resulullah (s.a.a) 'O gün ki her topluluğu, kendi imâmlarıyla çağıracağız' âyetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: 'Her topluluk kendi zamanlarının imâmıyla, Rab'lerinin kitabıyla ve peygamberlerinin sünnetiyle çağırılacaklardır.' Ve şöyle buyurdu: 'Ya Ali, şüphesiz sen Müslümanların efendisi, muttakilerin imâmı, yüzü akların önderi ve müminlerin reisisin."
610- Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Allah'ım, ona sebat ver; onu hidâyet edici ve hidâyet edilmiş birisi kıl."
129- İMÂM ALİ'NİN (A.S) MASUMİYETİ
611- Süleym b. Kays-i Hilâlî, Hz. Emirü'l-Mümi-nin'den (a.s) şöyle rivâyet etmiştir:
"Allah, Tebareke ve Teâlâ, bizi tahir kıldı; bizi korudu ve yaratıklarına şahitler ve yeryüzünde hüccetler olarak kararlaştırdı. Bizi Kur'ân ile ve Kur'ân'ı da bizimle birlikte kıldı; ne biz Kur'ân'dan ayrılırız, ne de Kur'ân bizden."
612- Abdullah b. Abbâs'tan nakledilmiştir; Resulul-lah'tan (s.a.a) duydum ki şöyle buyuruyordu:
"Ben, Ali, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin'in dokuz (imâm olan) evladı tertemiz ve masumdurlar."
613- Ebû Saîd-i Hudrî'den "Ey Ehlibeyt, Allah sadece sizden her türlü fenalığı-pisliği uzaklaştırmayı ve sizi tertemiz kılmayı irade eder" (Ahzâp, 33) âyeti hakkında şöyle rivâyet edilmiştir:
"Allah Resulü (s.a.a) Ali'yi, Fâtıma'yı, Hasan ve Hüseyin'i bir araya topladı ve onların üzerine bir abayı çekerek, şöyle dedi: 'Onlar benim Ehlibeyt'imdir; Allah'ım, her pisliği-fenalığı onlardan uzaklaştır ve onları tertemiz kıl."
130- İMÂM ALİ'YE (A.S) İTÂAT
614- Ebûzer'den nakledilmiştir; Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali b. Ebî Tâlib'e hitaben şöyle buyurdu:
"Kim bana itâat ederse, Allah'a itâat etmiştir ve kim bana karşı gelirse, Allah'a karşı gelmiştir. Yine kim sana itâat ederse, bana itâat etmiştir ve kim sana karşı gelirse, bana karşı gelmiştir."
615- Resulullah (s.a.a): "Allah'a kavuştuğunda, onun senden razı olmasını istiyorsan, Ali'nin yolunu izle ve o, hangi yöne giderse, sen de o tarafa yönel ve onu kendine imâm olarak kabul et; ona düşmanlık yapana düşman ol ve onu seveni sev; onun hakkında şüpheye düşme; zira Ali'de şüphe etmek, küfürdür."
616- Ebû Eyyub Ensârî'den nakledilmiştir; Resululla-h'ın (s.a.a) Ammâr b. Yâsir'e hitaben şöyle buyurduğunu duydum:
"(Ey Ammâr) seni azgın çete öldürecektir. Sen hakla ve hak da seninle beraberdir. Ey Ammâr eğer Ali'nin tek başına bir vadide, diğer bütün insanların ise başka bir vadide yürüdüğünü görürsen, sen Ali'yle birlikte hareket et ve insanları bırak; o hiçbir zaman seni helakete sürüklemez ve hidâyet yolundan çıkarmaz."
617- Resulullah (s.a.a) ashabına hitaben: "Size, sarıldığınız müddetçe benden sonra asla dalalete düşmeyeceğiniz kimseyi tanıtayım mı?" 'Evet, ya Resulallah' dediklerinde, 'O, Ali'dir' buyurdu."
618- Zeyd b. Erkam nakletmiştir; Allah Resulü (s.a.a) buyurdu ki:
"Acaba size, kendisine sarıldığınız takdirde asla sapmayacağınız şeyi tanıtayım mı?" 'Evet, ya Resulallah' dediler; şöyle devam etti: "Hiç şüphesiz, sizin imâmınız ve veliniz Ali b. Ebî Tâlib'dir; ona yardımcı olun; ona iyi niyetle yaklaşın ve onu tasdik edin. Şüpheniz olmasın ki Cebrâîl beni buna emretti."
619- Resulullah (s.a.a) İbn Abbâs'a hitaben: "Ey İbn Abbâs, Allah senden razı olduğu hâlde ona kavuşmak istersen, Ali b. Ebî Tâlib'in yolunu izle; o, hangi yöne dönerse, sen de aynı yöne dön; onun imâmlığına razı ol; ona düşman olana düşman ol ve onu seveni sev."
620- Senetli bir şekilde Hüzeyfe b. Üseyd-i Gıfârî'den, Resulullah'ın (s.a.a) kendisine hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ey Hüzeyfe, benden sonra sizin üzerinize Allah'ın hücceti Ali b. Ebî Tâlib'dir. Ona kâfir olmak, Allah'a kâfir olmaktır; ona şirk koşmak, Allah'a şirk koşmaktır; onda şüphe etmek, Allah'ta şüpheye düşmektir. Onun hakkında yamuk düşünmek, Allah hakkında yamuk düşünmektir ve ona iman etmek, Allah'a iman etmektir; zira Allah'ın Resulü'nün kardeşi ve vasîsi ve ümmetinin imâmı ve Mevlâ-sıdır; o Allah'ın muhkem ipi ve asla kapmayacak sağlam kulpudur. Onun hakkında iki grup helak olacaktır: sevgide guluvv eden kimse ve onun hakkını çiğneyen kimse."
621- Bir Hadiste Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Benim savaşım, Allah'ın savaşıdır ve benim barışım Allah'ın barışıdır; bana itâat etmek, Allah'a itâat etmektir ve benim velâyetim Allah'ın velâyetidir; bana uyanlar Allah'ın velileridir ve bana yardım edenler, Allah'a yardım edenlerdir."
622- İmâm Rızâ'nın (a.s), babaları kanalıyla, Resulul-lah'tan (s.a.a) şöyle naklettiği rivâyet edilmiştir:
"Kim benim dinime sarılmak ve benden sonra kurtuluş gemisine binmek isterse, Ali b. Ebî Tâlib'e uysun; onun düşmanına, düşman ve dostuna, dost olsun. Zira, hiç şüphesiz o, benim vasîm ve hem hayatımda, hem de vefatımdan sonra ümmetim üzerindeki halifemdir; o benden sonra, her Müslümanın imâmı ve her müminin emiridir; onun sözü benim sözüm, onun emri benim emrim ve onun nehyi benim nehyimdir; ona uyan bana uymuş, ona yardım eden bana yardım etmiş ve onu yalnız bırakan, beni yalnız bırakmıştır."
Sonra şöyle devam etti: "Benden sonra Ali'den ayrılan kimse, Kıyâmet gününde beni görmeyecektir, ben de onu görmeyeceğim. Kim Ali'ye muhalefet ederse, Allah, cenneti ona haram kılar ve onun yerini ateş olarak kararlaştırır. -Ve ne kötüdür gideceği yer!- Kim Ali'yi yalnız bırakırsa, karşılaşacağı gün Allah da onu yalnız bırakır; kim de Ali'ye yardım ederse, ona kavuşacağı gün, Allah da ona yardım eder ve sorgulama sırasında hüccet ve delilini ona telkin eder…"
623- Ebûzer'den senetli bir hadiste nakledilmiştir; Re-sulullah (s.a.a) buyurdu ki:
"Kim bana itâat ederse, Allah'a itâat etmiş olur ve kim bana karşı gelirse, Allah'a karşı gelmiş sayılır. Kim de Ali'ye itâat ederse bana itâat etmiş olur ve kim ona karşı gelirse bana karşı gelmiştir."
624- Yine Ebûzer'den nakledilmiştir; Allah Resulü (s.a.a), Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim sana itâat ederse, bana itâat etmiştir ve kim sana karşı gelirse, bana karşı gelmiştir…"
625- İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle rivâyet edilmiştir: "Câbir b. Abdullâh Ensârî'den duydum; diyordu ki:
'Resulullah (s.a.a) bir gün Ümm-ü İbrahim'in (Hz. Mâriye) evinde idi, yanında da ashabından bir gurup bulunuyordu. O sırada Ali b. Ebî Tâlib (a.s) geldi: Allah Resulü (s.a.a) onu gördüğünde, şöyle buyurdu: 'Ey insanlar, benden sonra insanlar için en hayırlı olan kimse geldi; o sizin mevlânızdır; onun itâatı, aynı benim itâatim gibi farzdır ve ona karşı gelmek, aynı bana karşı gelmek gibi haramdır. Ey insanlar, ben hikmet eviyim, Ali de onun anahtarıdır; eve ancak anahtarıyla ulaşılır. Beni sevdiğini zannedip de Ali'ye düşmanlık besleyen kimse, yalan söylemiştir."
626- Esbağ b. Nübâte diyor ki; Selmân-ı Fârisi'ye Ali b. Ebî Tâlib sorulduğunda şöyle dedi: Ben Resulullah'tan (s.a.a) duydum ki, şöyle buyuruyordu:
"Ali b. Ebî Tâlib'den asla ayrılmayın; şüphesiz o sizin mevlânızdır. O hâlde onu sevin; o sizin büyüğünüzdür. O hâlde ona uyun; o sizin aliminizdir. O hâlde ona saygı gösterin; o sizin cennete doğu kılavuzunuzdur. O hâlde onun önünde tazim edin ve sizi davet ettiğinde, davetini kabul edin; size emirde bulunduğu vakit, itâat edin. Onu benim sevgim için sevin ve benim saygım için ona saygı gösterin. Ali hakkında size bu söylediklerimin heps, Rabb'imin bana emrettiği şeylerdir."
627- İmâm Zeynü'l-Âbidîn (a.s), babası İmâm Hüseyin'den (a.s), o da Hz. Emirü'l-Müminin Ali'den (a.s), Re-sulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
"Şüphesiz Allah, benim itâatimi size farz kılmış ve bana karşı gelmekten sakındırmıştır; aynı şekilde benden sonra Ali'nin itâatini de size farz kılmış ve ona karşı gelmekten sakındırmıştır. O benim vasîm ve vârisimdir; o ben-dendir, ben de ondanım; onun sevgisi iman ve buğzu küfürdür; onu seven beni sevendir ve ona düşman olan bana düşmandır. O, benim mevlâsı olduğum herkesin Mevlâ-sıdır; ben ise her erkek ve kadın Müslümanın mevlâsıyım; ben ve o bu ümmetin iki babalarıyız."
628- Resulullah (s.a.a): "Allah, sizlere benden sonra Ali'nin itâatini farz kılmıştır; nasıl ki benim itâatim sizlere farzdır. Yine sizleri ona karşı gelmekten, sakındırmıştır; nasıl ki bana karşı gelmekten, sizi sakındırmıştır. Ali'nin sevgisi iman ve onun düşmanlığı küfürdür; ben ve o bu ümmetin iki babalarıyız."
629- Resulullah (s.a.a): "Ali'nin itâati benim itâatimdir ve ona karşı gelmek bana karşı gelmektir."
630- Ebûzer'in Resulullah'tan (s.a.a) naklettiği bir hadis de şöyledir; buyurdu:
"Kim, bana itâat ederse, Allah'a itâat etmiştir ve kim, bana karşı gelirse, Allah'a karşı gelmiştir. Aynı şekilde kim Ali'ye itâat ederse, bana itâat etmiştir ve kim, Ali'ye karşı gelirse, bana karşı gelmiştir."
631- Esbağ b. Nübâte diyor ki; Selmân-ı Fârisi'ye Ali b. Ebî Tâlib sorulduğunda şöyle dedi: Ben Resulullah'tan (s.a.a) duydum ki, şöyle buyuruyordu:
"Ali b. Ebî Tâlib'den asla ayrılmayın; şüphesiz o sizin mevlânızdır. O hâlde onu sevin; o sizin büyüğünüzdür. O hâlde ona uyun; o sizin aliminizdir. O hâlde ona saygı gösterin, o sizin cennete doğu kılavuzunuzdur. O hâlde onun önünde tazim edin ve sizi davet ettiğinde, davetini kabul edin; size emirde bulunduğu vakit, itâat edin. Onu benim sevgim için sevin ve benim saygım için ona saygı gösterin. Ali hakkında size bu söylediklerimin hepsi Rabb'imin bana emrettiği şeylerdir."
632- Resulullah (s.a.a): "Kendimden sonraya bıraktıklarımın, en iyisi Ali'dir. O hâlde kim ona itâat ederse, hiç şüphesiz bana itâat etmiştir ve kim ona karşı gelirse, kesinlikle bana karşı gelmiştir."
633- Ebû Hamza Sümâlî, İmâm Zeynü'l-Âbidîn'den (a.s), o da babasından, o da babasından, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Şüphesiz Allah Tebâreke ve Teâlâ, benim itâatimi size farz kılmıştır ve bana karşı gelmekten sizi sakındırmıştır. Bana uymayı vacip kılmıştır. Aynı şekilde benden sonra benim itâatimin aynısını Ali'ye itâat etme hususunda size farz kılmıştır. Yine bana karşı gelmekten sizi sakındırdığı gibi, Ali'ye karşı gelmekten de sizi sakındırmıştır."
634- Resulullah (s.a.a): "Allah benim itâatimi size farz kıldığı gibi, benden sonra Ali'nin itâatini de size farz kılmıştır ve bana karşı gelmekten sizi sakındırdığı gibi ona karşı gelmekten de sizi sakındırmıştır; onu sevmek iman ve ona düşmanlık küfürdür; ben ve o, bu ümmetin iki babasıyız."
635- Muammer b. Hallâd, şöyle demiştir:
"Fârisî bir adam, İmâm Ali Rızâ'ya (a.s) 'Sizin itâatiniz farz mı?' diye sordu: İmâm (a.s) 'Evet' buyurdu. yine sordu: 'Acaba Alî b. Ebî Tâlib'in itâati gibi mi?' İmâm (a.s) yine 'Evet' cevabını verdi."
636- İmâm Cafer-i Sâdık'ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Benim Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetine sahip olmam, onun evlatlarından olmamdan daha çok sevimlidir benim için; zira benim Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetine sahip olmam farzdır; ama onun evlatlarından olmam, sadece bir fazilettir."
637- Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Ya Ali, sen, benim ümmetimin emiri ve benden sonra Allah'ın onların üzerindeki, hüccetisin; senin sözün, benim sözüm; se-nin emrin, benim emrim ve senin nehyin, benim nehyim-dir; sana karşı gelmek, bana karşı gelmektir ve sana itâat etmek, bana itâat etmektir; senin engellemen, benim engellemem sayılır; senin hizbin, benim hizbimdir ve benim hizbim, Allah'ın hizbidir. "Ve her kim Allah'a, peygamberine ve iman edenlere dost olursa, şüphe yok ki, ancak Allah'ın hizbinden olanlar üstün geleceklerdir.
131- İMÂM ALİ (A.S), MÜMİNLERİN EMİRİDİR
638- Resulullah (s.a.a): "Ali Müminlerin Emiridir."
639- Resulullah (s.a.a): "Eğer insanlar Ali'nin ne zaman Emirü'l-Müminin olarak adlandırıldığını bilselerdi, onun faziletini inkâr etmezlerdi. Henüz Âdem ruh ve ceset arasındayken Ali, Emirü'l-Müminin olarak adlandırıldı. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler." Bunun üzerine melekler 'evet' dediler.' Allah-u Teâlâ da şöyle buyurdu: "Ben sizin Rabb'inizim, Muhammed sizin peygamberiniz ve Ali de sizin veliniz ve emirinizdir."
640- Senetli bir hadiste, Resulullah'tan (s.a.a.) şöyle ri-vâyet edilmiştir:
"Ben geceleyin semaya çıkarıldığımda, Rabb'ime iki yay kadar veya daha yakındım. (Maksat manevi yakınlıktır.) Rabb'im bana vahyetmesi gerekeni vahyetti. Sonra şöyle buyurdu: "Ey Muhammed, Ali b. Ebî Tâlib'i Emirü'l-Müminin diye çağır; ben ne ondan önce başka birisini bu isimle isimlendirmişim, ne de ondan sonra."
641- İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Velâyet, (Allah tarafından) indirildiğinde ve Resulul-lah (s.a.a.) Gadîr-i Hum'da (Müslümanlara) 'Ali'ye Emi-rü'l-Müminin unvanıyla selâm verin' buyurduğunda, iki kişi şöyle dediler: 'Bu söz Allah'tan mı, yoksa Allah Resulü'nden mi?' Allah Resulü cevaplarında şöyle buyurdu: 'Evet, hem Allah'tan ve hem de Resulü'nden; o, hak olarak Müminlerin Emiri, muttakilerin imâmı ve yüzü akların önderidir; Allah onu Kıyâmet gününde Sırât'ın üzerinde oturtacak ve o, sevenlerini cennete ve düşmanlarını da (cehennem) ateşine sokacaktır…"
642- Büreydetü'l-Eslemî'ye dayandırılan bir rivâyete göre diyor ki:
"Allah Resulü (s.a.a) ashabına, Ali'yi (a.s) Müminlerin Emiri unvanıyla selâmlamalarını emretti. Ömer b. Hattab 'Ya Resulallah dedi, bu emir Allah'tan mıdır, yoksa Allah'ın Resulünden mi?' Allah Resulü şöyle buyurdu: 'Hem Allah'tandır hem de Resulü'nden."
643- İmâm Cafer-i Sâdık (a.s), babaları kanalıyla, Resulullah'tan (s.a.a) nakletmiştir; buyurdu:
"Ya Ali, sen Müminlerin Emiri ve muttakilerin imâmısın; sen vasîlerin efendisi, peygamberlerin ilminin vârisi ve gönderilmiş elçilerin en iyisinin halifesisin. Ya Ali, sen müminlerin mevlâsısın. Ya Ali, sen benden sonra, bütün insanlar üzerindeki hüccetisin."
İMÂM ALİ'NİN (A.S) VELÂYETİ
132- İMÂM ALİ'NİN (A.S) VELÂYETİ
644- Hâfız'dan Südeyy'e dayandırılan bir hadiste Allah Resulü'nün (s.a.a) "Hangi şeyden sorup duruyorlar birbirlerine? * O büyük haberden mi?" âyetlerinin tefsirinde şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Kabirlerinde Ali'nin velâyeti kendilerine sorulacaktır. Doğuda veya batıda, karada veya denizde bulunan her ölüye öldükten sonra Münker ve Nekîr isimli melekler mutlaka Emirü'l-Müminin'in velâyetini soracaklar. Onlar ölüye şöyle hitap edecekler: 'Rabb'in kimdir? Dinin nedir? Peygamberin kimdir? İmâmın kimdir?"
645- Ebû Basîr, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakletmiştir:
"Allah-u Teâlâ'nın, 'Kim Allah ve Resulü'ne itâat ederse, hiç kuşkusuz, büyük bir kurtuluşa ermiş olur' âyetinin manası şudur: 'Kim Allah ve Resulü'ne Ali'nin ve ondan sonraki imâmların velâyeti konusunda itâat ederse, hiç kuşkusuz büyük bir kurtuluşa ermiş olur."
646- Yine senetli bir hadiste Abdurrahman b. Kesir, babasından, o da İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s), o da babalarından, Resulullah'ın (s.a.a) bir gün ashabına hitaben şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ey ashabım, hiç kuşkusuz Allah (celle celaluhu) size Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetini ve ona uymayı emrediyor. O hâlde benden sonra, o sizin veliniz ve imâmınızdır; ona muhalefet etmeyiniz ki kâfir olursunuz; ondan ayrılmayın, yoksa yolunuzu şaşırırsınız. Şüphe yok ki, Allah (celle celaluhu) Ali'yi benim vasîm ve benden sonra hidâyet vesilesi kılmıştır. O, benim sırrımın (saklandığı) yer, ilmimin heybesi ve ehlim arasındaki halifemdir. Ümmetimden ona zulmedenleri, Allah'a şikâyet ediyorum."
647- İbn Abbâs, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Ali b. Ebî Tâlib'in velâyeti Allah'ın velâyetidir; onu sevmek, Allah'ın ibâdeti ve ona uymak Allah'ın farizasıdır; onun dostları, Allah'ın dostları ve onun düşmanları, Allah'ın düşmanlarıdır; onun savaşı, Allah'ın savaşı ve onun barışı, Allah'ın barışıdır."
648- Ammâr b. Yâsir, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Bana Allah tarafından şöyle vahyedildi: 'Kim bana ve Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetine iman ederse, cennette benimle birlikte olacaktır; binaenaleyh, kim onu severse, beni sevmiştir ve kim beni severse Allah'ı sevmiştir."
649- Senetli bir hadiste, İmâm Ali Rızâ (a.s), babaları kanalıyla Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Kim kurtuluş gemisine binmeyi, "ürvetü'l-vuskâ"ya (Allah'ın sağlam kulpunu) sarılmayı ve Allah'ın muhkem ipine tutunmayı istiyorsa, Ali'yi sevsin ve onun düşmanına, düşman olsun ve onun evladından olan hidâyet imâmlarına uysun; hiç kuşkusuz onlar benden sonra benim halifelerim, vasîlerim ve Allah'ın halkın üzerindeki hüccetleridirler; onlar ümmetimin efendileri ve takvalıları, cennete götüren önderlerdirler; onların hizbi benim hizbimdir ve benim hizbim, Allah'ın hizbidir; onların düşmanlarının hizbi ise, Şeytan'ın hizbidir."
650- Yine Ammâr b. Yâsir'den nakledilmiştir; Resu-lullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
"İnsanlardan bana iman eden ve beni tasdik eden herkese Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetini vasiyet ediyorum; kim onu kendisine veli edinirse, beni veli edinmiştir ve kim beni veli edinirse, Allah'ı veli edinmiştir; kim onu severse, beni sevmiştir ve kim beni severse, Allah'ı sevmiştir; kim ona düşmanlık beslerse, bana düşmanlık beslemiştir ve bana düşmanlık besleyen ise, kesinlikle Allah'a düşman kesilmiştir."
651- Senetli bir hadiste, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle rivâyet edilmiştir:
"Kim benim gibi yaşamayı ve benim gibi ölmeyi ve Rabb'imin bana vaat ettiği ebedilik cennetinde yerleşmeyi arzuluyorsa, Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetini kabul etsin. Hiç kuşkusuz o sizi hidâyetten çıkarmaz ve herhangi bir dalalete de sürüklemez."
652- Resulullah'tan (s.a.a) nakledilen bir hadiste şöyle geçmektedir:
"Ey insanlar, bu, Allah'ın hazinesi olan Ali b. Ebî Tâlib'dir; kim bu gün ve bu günden sonra onu sever ve velâyetini kabul ederse, Allah ile olan ahdine vefa etmiş ve üzerine farz olanı yerine getirmiştir. Yine kim bu gün ve bu günden sonra ona düşmanlık beslerse, Kıyâmet günü kör ve sağır olarak gelecektir ve Allah indinde hiçbir hüccet ve dayanağı olmayacaktır."
653- Senetli bir hadiste, Câbir b. Abdullah, Abdullah b. Mes'ûd'dan şöyle duyduğunu nakletmektedir: Allah Resulü (s.a.a) buyurdu ki:
"Bana iman eden ve Ali'yi sevip onun velâyetini kabul eden kimse, ateşe haram kılınmıştır. Ali ile münakaşa eden ve ona düşmanlık besleyen kimseyi ise Allah lanetlemiştir. Ali bana yakınlıkta iki göz ile kaş arasının derisi gibidir."
654- Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
"Allah-u Teâlâ buyuruyor ki: 'Kim bana, benim peygamberime ve velime iman ederse, onu cennete sokarım; ne durumda olursa olsun."
655- Senetli bir hadiste, Ebûzer-i Gıfârî, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Kim, benim gibi yaşamayı, benim gibi ölmeyi ve Rabb'imin hazırladığı Adn cennetinde yer almayı istiyorsa, benden sonra Ali'nin velâyetini kabul etsin. Onu seveni sevsin ve ondan sonraki imâmlara uysun; hiç kuşkusuz onlar, benim itretimdirler; Allah onları benim etim ve kanımdan yaratmıştır; onlar benim idrak ve ilmime sahiptirler; ümmetimden onların fazilet ve üstünlüklerini inkâr edenlerin vay haline! Allah onları benim şefaatime ulaştırmasın."
656- Resulullah (s.a.a): "Sizden her kim, benden sonra kurtuluşa ermek istiyorsa, Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetine sarılsın; hiç kuşkusuz en büyük sıddık ve en yüce fârûk odur; o, benden sonra her Müslümanın imâmıdır."
657- Senetli bir hadiste, İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s), o da babalarından, onlar da Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmişlerdir:
"Kim Sırât'tan fırtına hızıyla geçmeyi ve sorgusuz bir şekilde cennete girmeyi istiyorsa, benim veli, vasî, arkadaşım ve ailem ve ümmetim üzerindeki halifem olan Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetini kabul etsin; kim de cehennem ateşine girmek isterse, onun velâyetini terk etsin; Rabb'imin izzet ve celaline andolsun (ki bu böyledir). Hiç kuşkusuz o, tek giriş yeri olan Allah kapısıdır. Sırât-ı Müstakîm (dosdoğru yol) odur; o, o kimsedir ki, Allah Kıyâmet günü onun velâyetinden (insanları) hesaba çekecektir."
658- Muhammed b. Fuzayl, Ebulhasan'dan (a.s) şöyle nakletmiştir:
"Ali'nin velâyeti peygamberlere ait 'Suhuf'un hepsinde yazılıdır; Allah seçtiği her peygamberi, Muhammed (s.a.a) 'in nübüvveti ve Ali'nin (a.s) vesâyeti (vasîliği) ile göndermiştir."
659- Esbağ b. Nübâte'den Hz. Emirü'l-Müminin'in (a.s) hutbelerinin birisinde şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ey insanlar, ben yaratıkların imâmı, yaratılmışların en iyisinin vasîsi ve tertemiz hidâyetçiler olan (Peygamber) itretinin babasıyım; ben Resulullah'ın kardeşi, vasîsi, seçtiği ve sevdiği habibiyim; ben Müminlerin Emiri, yüzü akların imâmı ve vasîlerin efendisiyim; benim harbim, Allah'ın harbidir ve benim barışım, Allah'ın barışıdır; benim itâat'im Allah'ın itâati ve benim velâyetim, Allah'ın velâyetidir; bana uyanlar, Allah'ın velisi ve bana yardımda bulunanlar, Allah'ın yardımcılarıdırlar."
660- Senetli bir hadiste, Hz. Ali (a.s), Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Kim Ali'nin velâyetini kabul ederse, benim velâyetimi kabul etmiştir ve kim benim velâyetimi kabul ederse, Allah (azze ve celle)'nin velâyetini kabul etmiştir."
661- Resulullah (s.a.a): "Ben kimin velisi (velâyet sahibi) isem, Ali de onun velisidir."
662- Zeyd b. Erkam, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle rivâyet etmiştir:
"Bilin ki, hiç kuşkusuz Allah benim velimdir, ben de her müminin velisiyim ve ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır."
663- Resulullah (s.a.a): "Ali, Allah'ın Resulü'nden sonra insanlara onların kendilerinden daha evlâdır (onların üzerinde aynı Resulullah gibi tasarruf ve velâyet hakkına sahiptir)."
664- Resulullah (s.a.a): "Allah'ım, kim bana iman edip beni tasdik ederse, Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetini de kabul etmesi gerekir; zira onun velâyeti, benim velâyetim, benim velâyetim ise, Allah'ın velâyetidir."
665- Muhammed b. Sa'di'l-Ensârî, Ömer b. Abdullah b. Ya'lâ b. Mürre'den, o da babasından, o da kendi babası Ya'lâ'dan şöyle nakletmiştir: Resulullah'tan (s.a.a) duydum ki, şöyle buyuruyordu:
"Ya Ali, sen benden sonra bütün insanların velisi (velâyet sahibi)sin. O hâlde kim sana itâat ederse, bana itâat etmiştir ve kim sana karşı gelirse, bana karşı gelmiştir."
666- İbn Abbâs, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Allah (celle celaluhu) buyurmuştur ki: 'Eğer insanların hepsi, Ali'nin velâyeti üzerinde birleşselerdi, ben (cehennem) ateşini yaratmazdım."
667- Câbir b. Abdullah-i Ensârî diyor ki; Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum:
"Kim (cennette) Halil'in ev komşusu olmak ve (cehennem) ateşinin hararetinden korunmak istiyorsa, Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetini kabul etsin."
668- Resulullah (s.a.a): "Ey insanlar, kim asla kopmayan ürvetü'l-vüska'ya (Allah'ın sağlam kulpuna) sarılmak istiyorsa, Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetine sarılsın; zira hiç kuşkusuz, onun velâyeti benim velâyetimdir ve ona itâat etmek bana itâat etmektir."
669- Senetli bir hadiste, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) Allah-u Teâlâ'nın "Müjde ver, iman edenlere; onlar Rab'lerinin yanında sarsılmaz ayaklara sahip olacak-lar" ayetinin tefsirinde şöyle nakledilmiştir: "Yani Ali'nin velâyetiyle."
670- Resulullah (s.a.a): "Kim benden sonra kurtuluşa ermek ve fitnelerden selamette kalmak istiyorsa, Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetine sarılsın; zira hiç kuşkusuz o, en büyük sıddık ve en yüce fârûktur; o, benden sonra, her Müs-lümanın imâmıdır; kim dünyada ona uyarsa, benim Kevser havuzumun başında bana varacaktır; kim de ona muhalefet ederse, Kevser havuzunu ve beni görmeyecektir. Benim önümden kayıp gidecek ve sol taraftan onu (cehennem) ateşine götüreceklerdir!"
671- İbn Zarîf, İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s), o da Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmektedir; buyurdu:
"Bilin ki, Cebrâîl bana gelerek şöyle dedi: 'Ey Muhammed, Rabb'in sana Ali b. Ebî Tâlib'in sevgisini emretmektedir."
672- Yine Câbir, İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s), o da Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmektedir:
"Ali'nin velâyetini terk edip onun faziletini inkâr edenler ve düşmanlarına destek çıkanlar, eğer bu durum üzere ölürlers, İslam'dan dışarı çıkmış sayılırlar!"
673- İbn Mes'ûd diyor ki: "Resulullah'ı (s.a.a) gördüm ki, Ali'nin elinden tuttu ve şöyle buyurdu: 'Bu her müminin velisidir; ben de onun velisiyim."
674- Resulullah (s.a.a): "Ali, dünyada da, ahirette de Allah Resulü'nün dostudur."
675- Selmân-ı Fârisî ve Ebûzer-i Gıfârî, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmişlerdir:
"Ben kimin velisi isem, Ali de onun velisidir ve ben kimin imâmı isem, Ali de onun imâmıdır."
676- Uzun bir hadisin bir bölümünde, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
"Sizden hanginiz Allah'a ve Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetine razı olarak sabahlarsa, muhakkak Allah'ın korku ve azabından emanda kalır."
677- Senetli bir hadiste İmâm Cafer-i Sâdık (a.s), babasından, o da babalarından şöyle nakletmişlerdir:
"Bir gün Resulullah (s.a.a), ashabına hitaben buyurdu ki: 'Ey benim ashabım, hiç kuşkusuz, Allah (celle celalu-hu) size Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetini ve ona uymayı emrediyor; zira benden sonra sizin veliniz ve imâmınız odur; ona muhalefet etmeyin ki, kâfir olursunuz ve ondan ayrılmayın ki, yolunuzu şaşarsınız."
678- Mufazzal, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Şüphesiz, Allah-u Teâlâ, Ali'yi kendisiyle yaratıkları arasında açık bir nişane olarak belirlemiştir; aralarında ondan başka bir nişane yoktur. O hâlde kim onun velâyetini ikrar ederse, mümin olur ve kim onu (inatla) inkâr ederse, kâfir olur; kim onu bilmezse, yolunu şaşar ve kim ona düşmanlık güderse, müşrik olur; kim onun velâyetiyle (Kıyâmete) gelirse, cennete girer ve kim onu inkâr ederse cehennem ateşine girer."
679- İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) "Ey iman edenler, Allah ve Resulü'ne icabet edin, sizi, size hayat veren şeye davet ettiğinde…" âyetinin tefsirinde şöyle nakledilmiştir: "Sizi, Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetine davet ettiğinde…"
680- Sabâhü'l-Müznî, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakletmiştir:
"Peygamber (s.a.a) yüz yirmi defa miraca götürülmüştür. Allah-u Teâlâ, her defasında Peygamber'e (s.a.a) (diğer) farizaları tavsiyesinden daha çok Ali'nin (a.s) ve ondan sonraki İmâmların velâyetini tavsiye etmiştir-üstelemiş-tir."
681- Zeyd b. Erkam'dan nakledilmiştir; Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
"Kim, benim gibi yaşamayı, benim gibi ölmeyi ve Rabb'imin bana vaat ettiği cennete girmeyi istiyorsa, benden sonra Ali'nin velâyetini kabul etsin. Zira, o, sizi asla bir hidâyet (çizgisinden) çıkarmaz ve asla bir helakete de sürüklemez."
682- Senetli bir hadiste, İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Allah-u Teâlâ'nın 'Topluca Allah'ın ipine sarılın ve dağılmayın' âyetinde bahsettiği ip, Ali b. Ebî Tâlib'in (a.s) velâyetidir. O hâlde kim ona sarılırsa mümin olur ve kim onu bırakırsa, imandan çıkar."
683- Resulullah (s.a.a): "Kim ölür de Ali b. Ebî Tâli-b'in velâyetini inkâr ederek Allah'a kavuşursa, Allah-u Teâlâ'nın şiddetli gazabına uğramış hâlde ona kavuşur. Allah onun amellerinden hiç birisini kabul etmez."
684- Resulullah (s.a.a): "Ali, benden sonra her erkek ve kadın müminin velisidir."
685- Senetli bir hadiste, İmâm Cafer-i Sâdık (a.s) Re-sulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Ben her mümine, onun kendi nefsinden daha evlayım (onun üzerinde tasarruf hakkında sahibim) ve Ali de benden sonra ona daha evladır…"
686- Yine Ammâr b. Yâsir'den, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Bütün insanlardan, bana iman eden ve beni tasdik eden herkese, Ali, b. Ebî Tâlib'in velâyetini tavsiye ediyorum."
Yine şöyle buyurdu: "Kim onun velâyetini kabul ederse, benim velâyetimi kabul etmiştir ve kim benim velâyetimi kabul ederse, Allah'ın velâyetini kabul etmiştir. Kim ona buğz ederse, bana buğz etmiştir ve kim bana buğz ederse, hiç şüphesiz Allah (azze ve celle)'ye buğz etmiştir."
687- Resulullah (s.a.a): "Ben kimin peygamberi isem, Ali de onun velisidir."
688- Resulullah (s.a.a): "Ben kimin velisi idiysem, o hâlde Ali de onun velisidir."
689- Resulullah (s.a.a): "Ali, benden sonra her müminin velisidir."
690- Resulullah (s.a.a): "Kim (Allah'ın) asla kopmayacak sağlam kulpuna sarılmak istiyorsa, kardeşim ve vasîm olan Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetine sarılsın; zira, hiç kuşkusuz onu seven ve onun velâyetini kabul eden, helak olmaz ve ona buğz eden ve düşmanlık besleyen, kurtuluşa ermez."
691- Resulullah (s.a.a): "Ali, Allah'ın velisidir."
692- Bir hadiste, İmâm Muhammed Bâkır (a.s), Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmektedir:
"Ali'nin velâyeti üzerinde, ancak muttaki olanlar (takva sahipler), sabit kalırlar."
693- Bir hadiste, İmâm Cafer-i Sâdık'ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"…Hiç şüphesiz, Ali'nin velâyetini (hakkaniyetini bildiği hâlde inatla) inkâr eden kimse, puta tapan kimseye benzer."
694- Resulullah (s.a.a): "Ya Ali, Allah ancak benimle, sonra da seninle tanınmıştır; kim senin velâyetini, (bilerek) inkâr ederse, Allah'ın rubûbiyyetini inkâr etmiş gibi olur!"
695- Sâlih b. Meysem, babasından, İbn Abbâs'tan, o da Resulullah'tan (s.a.a) şöyle duyduğunu nakletmiştir:
"Kim Ali b. Ebî Tâlib'in velâyetini inkâr ettiği hâlde Allah-u Teâlâ'ya kavuşursa, onun gazabına maruz kaldığı hâlde kavuşmuş olur. Allah, onun amallerinden hiçbir şeyi kabul etmez. Allah-u Teâlâ, yetmiş bin meleği onun yüzüne tükürmeleri için görevlendirir ve (Kıyâmet gününde) Allah onu siyah yüzlü ve mavi gözlü olarak haşr edecektir!…"
133- İMÂM ALİ'nin (A.S) VELÂYETİ, ALLAH'IN SAĞLAM KALESİDİR
696- Ali b. Bilâl, İmâm Ali Rızâ'dan (a.s), o da İmâm Musâ Kâzım'dan (a.s), o da İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s), o da İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s), o da İmâm Zeynü'l-Âbidîn'den (a.s), o da İmâm Hüseyin'den (a.s), o da İmâm Ali'den (a.s), o da Resulullah'tan (s.a.a), o da Cebrâîl'den (a.s), o da Mîkâil'den (a.s), o da İsrâfîl'den (a.s), o da 'Levh'den nakletmiştir; orada ise 'Kalem'den şöyle nakledilmiştir:
"Allah-u Teâlâ, buyuruyor ki: 'Ali b. Ebî Tâlib'in velâyeti, benim kalemdir. Kim benim kaleme girerse, ateşimden/azabımdan emanda kalır!"

İMÂM ALİ'NİN (A.S) HİLÂFETİ
134- İMÂM ALİ'NİN (A.S) HİLÂFETİ HAKKINDA, RESULULLAH'IN (S.A.A) AÇIK NASLARI
697- Resulullah (s.a.a): "Bilin ki Ali, vasîlerin efendisi, muttakilerin imâmı ve benim bütün insanlar üzerindeki halifemdir. O, değerli ve yüce imâmların babasıdır; ona itâat etmek bana itâat etmektir ve onu tanımak, beni tanımaktır."
698- Senetli olarak İbn Abbâs'tan, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ben şanı yüce Rabb'ime (Mirac gecesinde) yükseltildiğimde, bana şöyle nida edildi: "Ey Muhammed!' Ben de 'Lebbeyk ey azametli Rab, lebbeyk (emrine amadeyim)' diye cevap verdim. Allah-u Teâlâ, bana şöyle vahyetti: 'Ey Muhammed, Mele-i A'lâ'da (meleklerin bulunduğu alemde) nasıl bir tartışma yaşandığını biliyor musun?' Ben 'Ey mabudum, bir bilgim yoktur' dedim. Buyurdu ki: 'Ey Muhammed, insanlar içinden kendinden sonrası için bir vezir, kardeş ve vasî seçmedin mi?' 'İlâhi, kimi seçeyim? Sen benim için seç ey mabudum' dedim. Bunun üzerine Allah bana şöyle vahyetti: 'Ey Muhammed, ben insanlar içinden, Ali b.. Ebî Tâlib'i senin için seçtim.' 'İlâhi, amcamın oğlumu mu?' dediğimde, şöyle vahyetti: 'Ey Muhammed, hiç kuşkusuz Ali, senin ve senden sonra ilmin vârisidir; Kıyâmet gününde senin 'Hamd' isimli sancağının sahibi ve havuzunun sahibi olacaktır; ümmetinin müminlerinden olarak havuzun başına gelenleri onun suyuna doyuracaktır.' Sonra Allah (azze ve celle) şöyle vahyetti bana: 'Ey Muhammed, kendime hak olarak yemin ettim ki, sana, Ehlibeyt'ine ve temiz ve tahir olan zürriyetine düşmanlık besleyen kimse o havuzdan içmeyecektir!"
699- Resulullah (s.a.a): "Hiç kuşkusuz, Ali b. Ebî Tâlib benden sonra sizin emiriniz ve aranızda halifemdir."
700- Resulullah (s.a.a): "Ali, benim vârisimdir."
701- Ebûzer-i Gıfârî, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmektedir:
"Kıyâmet gününe kadar, ben peygamberlerin hâtemi-yim ve sen de ya Ali, (vasıtasız) vasîlerin hâtemisin."
702- Resulullah (s.a.a): "Ya Ali, sen dünya kadınlarının efendisinin eşi ve gönderilmiş peygamberlerin en üstününün halifesisin."
703- İmâm Cafer-i Sâdık (a.s), babasından, onlar da babalarından şöyle nakletmişlerdir; Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
"Cebrâîl, bana aziz Rabb'in (azze ve celle) şöyle buyurduğunu nakletti: 'Kim bir tek benden başka bir ilâhın olmadığına, Muhammed'in benim kulum ve resulüm olduğuna, Ali b. Ebî Tâlib'in benim halifem olduğuna ve onun evlatlarından olan imâmların benim hüccetlerim olduklarına yakin ederse, rahmetimle onu cennetime sokarım, affımla onu ateşten kurtarırım, komşuluğumu ona mubah kılarım, ikramımı ona vacip kılarım, nimetimi ona tamamlarım ve onu özel ve halis kullarımdan kılarım. Bana seslendiğinde lebbeyk derim ve beni çağırdığında ona icabet ederim; benden bir şey isterse, veririm, sustuğunda ise ben başlarım; bir kötülük yaptığında, merhamet ederim; benden kaçtığında onu geri çağırırım, geri döndüğünde kabul ederim ve kapımı çaldığında yüzüne açarım; eğer bir kimse de bir tek benden başka bir ilâhın olmamasına, Muhammed'in benim kulum ve resulüm olduğuna, Ali b. Ebî Tâlib'in benim halifem olduğuna şehâdet etmezse, veya buna eder de onun evlatlarından olan imâmların, benim hüccetlerim olduklarına şehâdet etmezse, benim nimetimi inkâr etmiştir; azametimi küçümsemiştir; âyetlerime ve kitaplarıma kâfir olmuştur; eğer beni kastederse, kendisine engel olurum ve benden bir şey isterse, onu mahrum bırakırım; bana seslenirse, nidasını duymam ve bana dua ederse, duasına icabet etmem; bana ümit bağlarsa, ümidini keserim; bütün bunlar benim ona (hak ettiği için) verdiğim cezalardır ve ben kullara zulmedici değilim."
704- Resulullah (s.a.a): "Ali, vasîlerin en üstünüdür."
705- Resulullah (s.a.a): "Ali, benden sonra Ehlibeyt'im ve ümmetim üzerindeki vasîmdir."
706- Resulullah (s.a.a): "Ali, vasîlerin hâtemidir."
707- İmâm Rızâ (a.s), babaları kanalıyla, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ya Ali, sen benim borcumu eda edeceksin ve sen benim ümmetime halifem olacaksın."
708- Senetli bir hadiste, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali, sen benim vasîm ve halifemsin; kim senin vasîliğini ve halifeliğini inkâr ederse, o benden değildir ve ben de ondan ve ben Kıyâmet günü onun hasmı (davacısı) olacağım."
709- Selmân-ı Fârisî, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Benim vasîm olan ve sırlarımı taşıyan ve kendimden sonraya bıraktıklarımın en iyisi olan, Ali b. Ebî Tâlib'dir."
710- Resulullah (s.a.a): "Her peygamberin, bir vasîsi ve vârisi vardır; şüphesiz Ali de benim vasîm ve vârisimdir."
711- İbn Abbâs, diyor ki: Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğunu duydum:
"Ya Ali, sen benim vasîmsin; ben Rabb'imin emriyle seni vasî kıldım. Sen benim halifemsin; ben Rabb'imin emriyle seni kendime halife olarak tayin ettim. Ya Ali, benden sonra, ümmetimin ihtilaf ettiği şeyleri sen onlara açıklayacak ve onların arasında, benim oturduğum makama oturacaksın; senin sözün, benim sözüm ve senin emrin, benim emrim sayılır; sana itâat, bana itâat, bana itâat ise Allah'a itâat sayılır; sana karşı gelmek, bana karşı gelmek, bana karşı gelmek ise Allah (azze ve celle)'ye karşı gelmektir."
712- Senetli bir hadisin, bir bölümünde şöyle nakledilmiştir.
"Ya Ali, sen benim vasîm ve halifemsin, kim senin vasîlik ve halifeliğini inkâr ederse, benden değildir. Ben de ondan değilim ve ben Kıyâmet gününde onun hasmı olacağım."
713- Muhammed b. Fırât, İmâm Muhammed b. Ali'den (a.s), o da babalarından şöyle nakletmiştir; Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
"Ali b. Ebî Tâlib, Allah'ın ve benim halifemdir; Allah'ın ve benim hüccetimdir; Allah'ın ve benim kapımdır; Allah'ın ve benim seçtiğim kimsedir; Allah'ın ve benim habibimdir; Allah'ın ve benim halilimdir (dostumdur) ve Allah'ın ve benim kılıcımdır."
714- İmâm Ali Rızâ (a.s), Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Ey insanlar topluluğu, bilin ki hiç kuşkusuz Ali, Allah'ın halifesidir."
715- Senetli olarak Abdullah b. Abbâs'tan nakledilmiştir; Resulullah'tan (s.a.a) duydum ki şöyle buyuruyordu:
"Cebrâîl'den duydum ki şöyle diyordu: 'Celâli yüce Allah'tan duydum ki şöyle buyuruyordu: 'Ali b. Ebî Tâlib, benim yaratıklarıma halifemdir; kim ona muhalefet ederse, bana muhalefet etmiştir ve kim ona karşı gelirse bana karşı gelmiştir."
716- Resulullah (s.a.a): "İşte bu benim aranızdaki halifem olan Ali'dir. Onu dinleyin ve itâat edin."
717- Senetli bir rivâyette, Hz. Ali (a.s), Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Benim aranızdaki kardeşim, vasîm ve halifem, Ali b. Ebî Tâlib'dir. O hâlde onu dinleyin ve ona itâat edin."
718- Resulullah (s.a.a): "Ya Ali, Allah bana seni kardeş ve vasî olarak seçmemi emretti. O hâlde sen benim kardeşim ve hem hayatımda, hem de vefatımdan sonra ehlime vasîm ve halifemsin; kim sana uyarsa, bana uymuştur ve kim senden yüz çevirirse, benden yüz çevirmiştir. Kim sana kâfir olursa, bana kâfir olmuştur ve kim sana zulmederse, bana zulmetmiştir."
719- Selmân-ı Fârisî, Resulullah'tan (s.a.a) nakletmiştir; buyurdu:
"Benim vasîm, halifem, kardeşim, vezirim ve kendimden sonraya bıraktıklarımın en iyisi, hiç şüphesiz, Ali b. Ebî Tâlib'dir. O benim borcumu eda edecek ve vaatlerimi yerine getirecektir."
720- Resulullah (s.a.a): "Benim dostum, vezirim, halifem ve kendimden sonraya bıraktıklarımın en hayırlısı ve borcumu eda edip vaadimi yerine getirecek olan Ali b. Ebî Tâlib'dir."
721- İbn Abbâs diyor ki; Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğunu duydum:
"Ya Ali, sen benim vasîmsin; ben seni Allah'ın emriyle vasî kıldım. Sen benim halifemsin; ben Allah'ın emriyle seni halifeliğe tayin ettim. Ya Ali, benden sonra ümmetimin ihtilaf edeceği şeyleri sen onlara açıklayacaksın (hak ve doğru olanı ortaya koyacaksın); onların içinde benim makamıma oturacaksın; senin sözün, benim sözüm ve senin emrin, benim emrimdir; sana itâat, bana itâattir ve sana karşı gelmek, bana karşı gelmektir; bana karşı gelmek ise Allah (azze ve celle)'ye karşı gelmektir."
722- Senetli bir hadiste Hz. Ali'den (a.s), Resulullah'ın (s.a.a) kendisine hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Ya Ali, sen benim vasîmsin; senin savaşın, benim savaşımdır ve senin barışın, benim barışım; sen imâmsın ve tertemiz ve masum olan on bir imâmın da babasısın ki, yeryüzünü adaletle dolduracak Mehdi de onlardandır; ona düşmanlık besleyenlerin vay haline! Ya Ali, bir kimse seni ve evladını Allah için severse, Allah onu seninle ve evladınla haşredecektir; siz de yüksek derecelerde benimle beraber olacaksınız; sen cenneti ve ateşi bölensin; sevenlerini cennete ve düşmanlarını da (cehennem) ateşine sokacaksın."
723- Enes b. Mâlik diyor ki: "Biz Selmân-ı Fârisî'den, Resulullah'a (s.a.a) 'Vasîn kimdir?' diye sormasını istedik; o da sorunca, şu cevabı buyurdular: 'Ey Selmân, benim vasîm ve vârisim, borçlarımı eda edecek ve vaatlerimi yerine getirecek olan Ali b. Ebî Tâlib'dir."
724- Senetli bir hadiste Câbir-i Cu'fî, Câbir b. Abdullah'tan şöyle duyduğunu nakletmiştir:
"Ben Resulullah'ın (s.a.a) Ali b. Ebî Tâlib'e şöyle buyurduğunu duydum: 'Ya Ali, sen benim kardeşim, vasîm ve vârisimsin; sen hayatımda da, vefatımdan sonra da ümmetime halifemsin; seni seven, beni sevendir ve sana buğz eden, bana buğz edendir; senin düşmanın, benim düşmanımdır ve senin dostun benim dostumdur."
725- Resulullah (s.a.a), kendisinden nakledilen bir hadisin bir bölümünde, şöyle buyuruyor:
"Şüphesiz, Allah, Ali'yi bir nişane, bir imâm, bir halife ve vasî olarak tayin etmemi bana emretmiştir."
726- Senetli bir hadiste İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s), o da babasından, o da İmâm Hüseyin'den (a.s), o da babası Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivâyet etmiştir; Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
"Ali b. Ebî Tâlib, Allah'ın ve benim halifemdir; Allah'ın ve benim hüccetimdir; Allah'ın ve benim kapımdır; Allah'ın ve benim seçtiğimiz kimsedir; Allah'ın ve benim habibimdir; Allah'ın ve benim dostumdur ve Allah'ın ve benim kılıcımdır; o benim kardeşim, arkadaşım, vezirim, vasîmdir; onu seven, beni sevendir ve ona buğz eden, bana buğz edendir; onun dostu, benim dostumdur ve onun düşmanı, benim düşmanımdır; onun eşi, benim kızımdır ve onun evlatları, benim evlatlarımdır; onun savaşı benim savaşımdır; onun sözü, benim sözümdür ve onun emri, benim emrimdir; o, vasîlerin efendisi ve ümmetimin en hayırlısıdır."
727- Resulullah (s.a.a): "Ya Ali, sen benim vasîm ve halifemsin; senin emrin, benim emrim ve senin nehyin, benim nehyimdir. Beni nübüvvete seçen ve yaratıkların en üstünü kılana (Allah'a) andolsun ki sen Allah'ın yaratıklarına hücceti, vahyinin emini ve kullarına halifesisin; sen her Müslümanın mevlâsı, her müminin imâmı ve her muttakinin önderisin; senin velâyetinle benim ümmetim merhume (merhamet edilmiş) bir ümmet oldu ve senin düşmanlığınla, muhalif fırka mel'un oldu. Benden sonraki (gerçek) halifeler on ikidir; onların ilki sen ve sonuncusu da Kâim'dir ki Allah onunla yer yüzünün doğularını ve batılarını fethedecektir…."
728- Selmân-ı Fârisî'den nakledilen bir hadiste şöyle geçmektedir; Resulullah (s.a.a) buyurdu:
"Ümmetimin en bilgilisi, Ali b. Ebî Tâlib'dir ve o benim vasîmdir."
729- A'meş, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s), o da babalarından, onlar da Hz. Emirü'l-Müminin Ali'den (a.s), Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
"Ya Ali, sen benim kardeşim, vârisim ve vasîmsin; seni seven, beni sevendir ve sana buğz eden, bana buğz edendir. Ya Ali, ben ve sen bu ümmetin iki babasıyız. Ya Ali, ben, sen ve senin evlatlarından olan imâmlar, dünyada efendiler ve ahirette padişahlarız; bizi tanıyan, Allah (azze ve celle)'yi tanır ve bizi inkâr eden, Allah (azze ve celle)'yi inkâr etmiş olur."
730- Resulullah (s.a.a): "Ali, ümmetim arasında benim halifemdir."
731- Resulullah (s.a.a): "Ali, benim vezirimdir."
732- Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Sen, benim kardeşim ve vasîmsin; benim borcumu eda eden ve benden sonra halifem olan kimsesin."
733- Selmân şöyle nakletmiştir; Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: "Benim vasîm, Ali b. Ebî Tâlib'dir."
734- Resulullah (s.a.a): "Hiç kuşkusuz, benim kardeşim, vezirim ve ehlim arasındaki vasîm, Ali b. Ebî Tâ-lib'dir."
735- Muhammed b. Ebî Ümeyr, Süleymân b. Mihrân-'dan, o da İmâm Cafer-i Sâdık'tan, o da babalarından, Re-sulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
"Ya Ali, sen benim kardeşimsin, ben de senin kardeşin. Ya Ali, sen bendensin, ben de sendenim. Ya Ali, sen benim vasîm, halifem ve Allah'ın, ümmetime hüccetisin; hiç şüphesiz seni seven, saadete kavuşur ve sana düşman olan, bedbaht olur."
736- Resulullah (s.a.a): "Ey Allah'ın kulları, benim kardeşim ve vasîm olan Ali b. Ebî Tâlib'e Allah'ın emriyle uyun."
737- Resulullah (s.a.a): "Ya Ali, hayatımda da, vefatımdan sonra da sen, ümmetime benim halifemsin; Şeys, Adem'e; Sâm, Nûh'a; İsmâil, İbrahim'e; Yûşa', Musâ'ya ve Şem'ûn, İsâ'ya nasıl ise, sen de bana öylesin. Ya Ali, sen benim vasîm ve vârisimsin… Ya Ali, sen Müminlerin Emiri, Müslümanların imâmı, yüzü akların önderi, ve muttakilerin reisisin."
738- Resulullah'tan (s.a.a) nakledilen bir hadiste şöyle geçmektedir:
"Allah, sizin Rabb'iniz, Muhammed sizin peygamberiniz ve Ali de sizin hidâyetçinizdir; benden sonra benim vasîm ve halifem de odur."
739- Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) işaret ettiği ve onun elini tuttuğu hâlde şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
"Bu, benden sonra sizin aranızdaki halifemdir. O hâlde, onu dinleyin ve itâat edin."
740- Resulullah (s.a.a): "Her peygamberin bir vasîsi ve vârisi vardır; hiç kuşkusuz, Ali de benim vasîm ve vârisimdir."
741- Müsned-i Ahmed b. Hanbel'de, Hüzeyfetü'l-Ye-mânî'den naklen şöyle geçmektedir: "Dediler ki: 'Ya Resulallah, bizim için kendi yerine bir halife belirlemeyecek misin?' Şöyle buyurdular: 'Eğer siz Ali'nin velâyetini kabul ederseniz, onu hidâyet edici ve hidâyet bulmuş birisi olarak bulursunuz; o, sizi mutlaka doğru yola ulaştırır."
742- Selmân-ı Fârisî, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle duyduğunu nakletmiştir:
"Şüphesiz, benim vasîm, halifem ve kendimden sonraya bıraktıklarımın en iyisi, Ali b. Ebî Tâlib'dir; vaadimi yerine getirecek ve borcumu eda edecektir."
743- Selmân-ı Fârisî'nin Resulullah'tan (s.a.a) bir nakli ise şöyledir:
"Ali b. Ebî Tâlib, kendimden sonraya bıraktıklarımın en hayırlısıdır."
744- Ebubekir, Resulullah'tan (s.a.a) şu hadisi nakletmiştir:
"Ali, kendimden sonraya bıraktıklarımın en iyisidir; ona itâat eden, bana itâat etmiştir ve ona karşı gelen, bana karşı gelmiştir."
745- Senetli bir hadiste, İbn Abbâs'tan şöyle nakledilmiştir:
"Allah Resulü (s.a.a) bir gün Kubâ mescidinde, Ensâ-r'ın da yanında toplandığı bir sırada, Hz. Ali'ye (a.s) hitaben, şöyle buyurdu: "Ya Ali, sen benim kardeşimsin, ben de senin kardeşin. Ya Ali, sen benim vasîm, halifem ve benden sonra ümmetimin imâmısın; kim seni severse, Allah'ı sevmiştir ve kim sana düşman olursa, Allah'a düşman olmuştur; sana buğz eden, Allah'a buğz etmiştir; sana yardım eden, Allah'a yardım etmiştir ve seni yalnız bırakıp senden ayrılan, Allah'tan ayrılmıştır…"
746- Câbir'den nakledilen bir hadiste, Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
"Cebrâîl bana gelerek, dedi ki: 'Ya Muhammed, Rabb'in sana buyuruyor ki, şüphesiz Ali b. Ebî Tâlib, senin vasîn ve ehline ve ümmetine halifendir."
747- Selmân-ı Fârisî diyor ki: "Ben vefat edeceği sırada, Allah Resulü'nün (s.a.a) yanına gitmiştim. Bir ara Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: 'Ali b. Ebî Tâlib, kendimden sonraya bıraktıklarımın en faziletlisidir."
748- Resulullah (s.a.a): "Ali, kendimden sonraya bıraktıklarımın en hayırlısıdır."
749- Senetli bir hadiste, İmâm Cafer-i Sâdık (a.s), babaları kanalıyla, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ali b. Ebî Tâlib, benim vasîm, vârisim ve halifemdir."
750- İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Kıyâmet günü olduğunda, bir münâdî Arş'ın bağrından şöyle seslenecektir: 'Allah'ın yer yüzündeki halifesi nerededir?' Davûd Peygamber (a.s) ayağa kalkacaktır. Allah (azze ve celle)'den şöyle nida gelecektir: 'Gerçi sen Allah-u Teâlâ'nın halifesisin; ama biz seni kastetmemiştik. Sonra münâdî 'Allah'ın yer yüzündeki halifesi nerededir?' diye tekrar nida edecek. Bu sefer Müminlerin Emiri Ali b. Ebî Tâlib (a.s) ayağa kalkacaktır. O sırada, Allah (azze ve celle) tarafından şöyle nida edilecek: 'Ey yaratılmışlar topluluğu, bu, Allah'ın yer yüzündeki halifesi ve kulları üzerindeki hücceti olan Ali b. Ebî Tâlib'dir; kim dünya yurdunda onun ipine tutunmuşsa, bugün de onun ipine tutunsun; onun nurundan aydınlansın ve cennetin yüce mertebelerine gitmek için onu izlesin.' İmâm Bâkır (a.s) şöyle devam etti: "Dünyada onun ipine tutunmuş birçok insan, ayağa kalkıp cennete doğru onu takip edecektir."
751- Hz. Emirü'l-Müminin Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Ben, Resulullah'ın (s.a.a) sizin aranızdaki halifesi, sizi, dininizin sınırları içinde tutmakla görevli olan ve sizi "Cennetü'l-Me'vâ"ya davet eden kimseyim."
752- Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Ya Ali, sen benim kardeşim, vezirim ve kendimden sonraya bıraktıklarımın en iyisisin."
753- Abdullah b. Ömer'e "Resulullah'tan (s.a.a) sonra insanların en üstünü kimdir?" diye sorduklarında şöyle dedi:
"Resulullah'tan sonra insanların en üstünü, o kimsedir ki Resulullah'a helâl olan ona da helâldi; Resulullah'a haram olan ona da haramdı."
Ravi diyor ki: "O kimdir?" diye sorduğumda, İbn Ömer şöyle devam etti: "O, Ali'dir… Peygamber (s.a.a) mescide açılan bütün kapıları kapattı, bir tek Ali'nin kapısını açık bıraktı ve ona şöyle buyurdu:
"Bu mescitte benim için tanınan (hak ve ruhsatlar) senin için de geçerlidir; bana caiz olmayan sana da caiz değildir; sen benim vârisim ve vâsîmsin; borcumu ödeyecek, vaatlerimi yerine getireceksin ve benim sünnetim üzere savaşacaksın. Beni sevdiğini iddia edip de sana düşmanlık besleyen kimse, yalancıdır."
754- Resulullah (s.a.a): "Hiç kuşkusuz, Allah beni peygamber ve Ali'yi de vasî kılmıştır."
755- Resulullah (s.a.a): "Ey ashabım, muhakkak ki, Ali b. Ebî Tâlib, benim vasîm ve hem hayatımda, hem de vefatımdan sonra size halifemdir; o, en büyük sıddık ve hakkı batıldan ayıran en yüce farûktur; o, Allah'ın girilmesi gereken, kapısıdır; o, Allah'a giden yol ve o yolun kılavuzudur; onu tanıyan, beni tanımıştır ve onu inkâr eden, beni inkâr etmiştir. Kim ona uyarsa, bana uymuştur."
135- İMÂM ALİ (A.S), VASÎLERİN EN ÜSTÜNÜDÜR
756- Resulullah (s.a.a): "Hiç kuşkusuz Allah-u Teâlâ'-nın, yüz yirmi dört bin peygamberi vardır ki ben onların efendisi ve Allah (azze ve celle) katında en faziletli ve en değerli olanıyım. Her peygamberin de bir vasîsi vardır ki zikri yüce Allah'ın emriyle onu kendisine vasî kılmıştır. Benim vasîm ise şüphesiz Ali b. Ebî Tâlib'dir; o da vasîlerin efendisi ve Allah (azze ve celle)'nin katında, onların en faziletlisi ve en değerlisidir."
757- İmâm Ali Rızâ (a.s), babası İmâm Musâ Kâzım'dan (a.s), o da babası İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s), o da, babası İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s), o da babası İmâm Zeynü'l-Âbidîn'den (a.s), o da babası İmâm Hüseyin'den (a.s), o da Hz. Emirü'l-Müminin Ali b. Ebî Tâ-lib'den (a.s), o da Peygamber'den (s.a.a) nakletmiştir; şöyle buyurdu:
"Allah (azze ve celle), yüz yirmi dört bin peygamber yaratmıştır ki ben Allah katında onların en değerlisiyim. Bununla da övünmüyorum. Yine Allah (azze ve celle), yüz yirmi dört bin vasî yaratmıştır ki, Ali, Allah katında onların en değerlisi ve en faziletlisidir."
758- Senetli bir hadiste, Allah Resulü'nden (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
"Benim Ehlibeyt'imin en çok sevileni ve kendimden sonra bıraktıklarımın en faziletlisi, Ali b. Ebî Tâlib'dir."
136- İMÂM ALİ (A.S), VASÎLERİN EFENDİSİDİR
759- Resulullah (s.a.a): "Ali, vasîlerin efendisidir."
760- Saîd b. Cübeyr, Ümmü'l-Müminin Âişe'den şöyle nakletmiştir: Resulullah'tan (s.a.a) duydum ki, şöyle buyuruyordu:
"Ben gelmiş geçmişlerin hepsinin efendisiyim; Ali b. Ebî Tâlib ise vasîlerin efendisidir; odur benim kardeşim, vârisim ve ümmetime olan halifem; ona itâat etmek farzdır; ona uymak fazilettir ve onu sevmek Allah'a yakınlaşma vesilesidir. Onun hizbi, Allah'ın hizbidir; ona yardım edenler, Allah'a yardım edenlerdir. Onun dostları, Allah'ın dostlarıdır ve onun düşmanları, Allah'ın düşmanlarıdır; o, benden sonra Müslümanların imâmı ve müminlerin mev-lâsı ve emiridir."
761- Resulullah (s.a.a): "Bilin ki, hiç kuşkusuz Ali, vasîlerin efendisi, muttakîlerin imâmı ve benden sonra bütün insanlara halifemdir; o, değer sahibi imâmların babasıdır; ona itâat etmek, bana itâat etmektir ve onu tanımak, beni tanımaktır…"
762- Hz. Hüseyin'in (a.s), Resulullah'tan (s.a.a) naklettiği hadiste şöyle geçmektedir:
"Alî b. Ebî Tâlib, Allah'ın ve benim halifemdir; Allah'ın ve benim hüccetimdir; o, benim kardeşim, vezirim ve vasîmdir; odur vasîlerin efendisi ve ümmetimin en hayırlısı."
763- Senetli olarak, Esbağ b. Nübâte, Hz. Emirü'l-Müminin Ali'den (a.s) şöyle nakletmiştir:
"Ben Resulullah'ın (s.a.a) halifesi, veziri ve vârisiyim; ben Resulullah'ın kardeşi, vasîsi ve habîbiyim; ben Resulullah'ın seçtiği kimseyim ve onun arkadaşıyım; ben, Resulullah'ın amcası oğlu, kızının kocası ve evlatlarının babasıyım; vasîlerin efendisi ve peygamberlerin efendisinin vasîsi benim. En yüce hüccet ve en büyük âyet, en alâ örnek ve Nebiyy-i Mustafâ'nın kapısı, benim. Ürvetü'l-Vüskâ (Allah'ın sağlam kulpu), takvâ kelimesi ve zikri yüce Allah'ın dünya ehline emini benim."
137- İMÂM ALİ (A.S) VE MENZİLET HADİSİ
764- İbn Abbâs Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir: "İşte bu, Ali b. Ebî Tâlib'dir; onun eti benim etimden ve onun kanı benim kanımdandır ve o benim yanımda, Musâ yanında Hârûn'un makamına sahiptir; ancak benden sonra peygamber yoktur!"
765- Câbir b. Abdullah ise şöyle nakletmiştir; Resulul-lah (s.a.a), Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurdu:
"Sen, benim yanımda, Musâ yanında Hârûn'un makamına sahipsin; ne var ki benden sonra peygamber yoktur."
766- Senetli olarak rivâyet edilen bir hadiste, İmâm Cafer-i Sâdık (a.s), babaları kanalıyla Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ya Ali, Âdem yanında Hibetullah, Nûh yanında Sâm, İbrâhim yanında İshâk, Musâ yanında Hârûn ve İsâ yanında Şem'ûn hangi makama sahiplerse, sen de benim ayanımda aynı makama sahipsin; ancak benden sonra Peygamber olmayacaktır!..."
767- Yine İbn Abbâs'tan şöyle nakledilmiştir: Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ümm-ü Seleme'ye hitaben buyurdu ki:
"Bu, Ali b. Ebî Tâlib'dir, onun eti benim etimden ve onun kanı benim kanımdandır; Harûn, Musâ yanında hangi makama sahipse, o da benim yanımda aynı makama sahiptir; ancak benden sonra peygamber yoktur."
768- Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Harûn'un Musâ yanında sahip olduğu makama, sen de benim yanımda sahip olmak istemez misin?!"
769- Mus'ab b. Sa'd, babasından şöyle nakletmektedir: "Resulullah (s.a.a) Tebûk'a doğru yola çıktı ve (Medine'de) yerine Ali'yi halife olarak bıraktı. Hz. Ali 'Beni çocuklar ve kadınlar arasında mı bırakıyorsun?' dediğinde, şöyle buyurdu: "Harûn'un Musâ yanında sahip olduğu makama, sen de benim yanımda sahip olmak istemez misin?! Ancak (onlarla bizim aramızdaki tek fark şudur ki) benden sonra peygamber yoktur."
770- Saîd b. Müseyyib, Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) Tebûk gazvesinde kendisine hitaben şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Seni, ehlim arasında halifem olarak bıraktım." Ben 'Ey Allah'ın Nebisi, kendinden sonra mı halife olarak bırakıyorsun?' dediğimde, şöyle buyurdu: 'Harûn'un Musâ yanında sahip olduğu makama, sen de benim yanımda sahip olmak istemez misin?! Ancak (onlarla bizim aramızdaki tek fark şudur ki) benden sonra peygamber yoktur."
771- Resulullah (s.a.a): "Hârûn, Musâ yanında hangi makama sahipse, Ali de benim yanımda aynı makama sahiptir."
imâm ali'ye (a.s) muhalefetin sonuçları
138- İMÂM ALİ'NİN (A.S) YOLUNA MUHALEFET EDENLERİN DURUMU
772- İbn Abbâs, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Sizler, Ali'nin velâyeti altında olduğunuz müddetçe, asla yolunuzu şaşmaz ve helak olmazsınız! Ama ona muhalefet ederseniz, (farklı) yollar ve nefsânî hevesler sizi yolunuzdan saptırıp şaşkınlığa sürükler! O hâlde Allah'tan korkun; hiç kuşkusuz Allah'ın ahdi, Ali b. Ebî Tâlib'dir!"
773- Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) kendisine hitaben şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
"Bil ki (ey Ali), hem sen imtihan edileceksin, hem de seninle (başkaları) imtihan edileceklerdir. Şunu bil ki, sana uyan kimseyi sen hidâyet edensin; kim de senin yoluna muhalefet ederse, Kıyâmet gününe kadar dalalette kalacaktır!"
139- İMÂM ALİ'YE (A.S) MUHALEFET EDENİN DURUMU
774- Abdullah b. Ömer'in naklettiği bir hadiste şöyle geçmektedir; Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurdu:
"Ya Ali, kim sana muhalefet ederse, bana muhalefet etmiştir, bana muhalefet eden ise Allah'a muhalefet etmiştir!"
775- İbn Abbâs ise Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
"Benden sonra Ali b. Ebî Tâlib'e karşı gelen, (hakkın üzerini) örtmüştür… Ona iman eden, mümin ve ona düşman olan münafıktır; onun izini takip eden, ona ulaşacaktır… Onu reddeden ise yok olucudur. Ali, Allah'ın beldelerindeki nuru ve kullarına hüccetidir…"
140- İMÂM ALİ'YE (A.S) DÜŞMANLIK BESLEYENİN DURUMU
776- Resulullah (s.a.a): "Ali'ye düşmanlık besleyen, Allah'a düşmanlık beslemiştir!"
141- İMÂM ALİ'DEN (A.S) ÖNE GEÇENİN DURUMU
777- Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Ya Ali, senden öne ancak (hakkın üzerini) örtmeye çalışan kimse, geçmeye çalışır ve senden ancak (hakkın üzerini) örtmeye çalışan geriye kalır. Sen, Allah'ın kulları arasındaki nuru ve hüccetisin; sen Allah'ın düşmanlarına çekilmiş kılıcı ve peygamberlerinin ilimlerinin vârisisin; sen, Allah'ın yüce kelimesi ve en büyük âyetisin. Allah, imanı ancak senin velâyetinle kabul eder."
778- Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'ye (a.s) hitaben: "Ya Ali, benden sonra, senden öne ancak (hakkın üzerini) örten kimse, geçmeye çalışır. Hiç kuşkusuz göklerin ehli sana 'Emirü'l-Müminin' derler."
779- Emirü'l-Müminin Ali (a.s): "Kıyâmet gününde (düşmanlarını) dava etmek için Allah (azze ve celle)'nin huzurunda ilk diz çökecek kimse benim!"
142- İMÂM ALİ'nin (A.S) İMÂMETİNİ İNKÂR ETMEK, NÜBÜVVETİ İNKÂR ETMEK GİBİDİR
780- Resulullah (s.a.a): "Kim benden sonra Ali'nin imâmetini bilerekten inkâr ederse, benim nübüvvetimi inkâr etmiştir; kim de benim nübüvvetimi bilerekten inkâr ederse, Allah'ın rubûbiyetini inkâr etmiştir."
781- Abdullah İbn Abbâs, Resulullah'tan (s.a.a) nakletmiştir; buyurdu:
"Kim benden sonra Ali'nin (a.s) imâmetini inkâr ederse, benim hayatımda benim nübüvvetimi inkâr eden kimse gibi olur; kim de benim nübüvvetimi inkâr ederse, aziz ve yüce Rabb'inin rubûbiyetini inkâr eden kimse gibi olur."
782- Resulullah (s.a.a): "Ya Ali, kim seni ve senin zürriyetinden olan mutahhar (İmâmlardan) bir tanesini inkâr ederse, hiç kuşkusuz beni inkâr etmiş olur!"
783- Muhammed b. Fazl, İmâm Ali Rızâ'nın (a.s) babaları kanalıyla Allah Resulü'nden (s.a.a) şöyle rivâyet ettiğini nakleder:
"Ya Ali, sen ve benden sonraki (diğer) imâmlar, Allah'ın kullarına hücceti ve yaratıkları arasında nişanelerisiniz. Kim, sizden bir tanesini bile inkâr ederse, aslında beni inkâr etmiştir; kim de sizden birisine karşı gelirse, aslında bana karşı gelmiştir; size cefa eden, bana cefa etmiştir; kim sizinle ilişki kurarsa, benimle kurmuştur; kim size itâat ederse, bana itâat etmiştir; kim size dost olursa, bana dost olmuş ve kim size düşmanlık yaparsa, bana düşmanlık yapmıştır; zira hiç şüphesiz sizin hepiniz bendensiniz; benim tıynetimden yaratılmışsınız; ben de sizdenim!"
784- Hüseyin b. Ebî Alâ, diyor ki, İmâm Cafer-i Sâdık'tan (s.a) duydum ki şöyle buyurdu:
"Eğer bütün yeryüzü halkı, Emirü'l-Müminin'i (a.s) (hakkı bildikleri hâlde) inkâr etmiş olsaydı, Allah hepsini top yekun azap eder ve (cehennem) ateşine sokardı!"
143- BAŞKALARINI İMÂM ALİ'YE (A.S) TERCİH EDENLERİN DURUMU
785- Resulullah (s.a.a):"Kim, ashabımdan herhangi birisini Ali'den üstün tutarsa, hakkın üzerine perde çekmiştir."
786- Ebûzer-i Gıfârî Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Kimseyi, Ali'ye tercih konusu yapmayın ki hakkın üzerini örtenlerden olursunuz!" Kimseyi de ondan üstün saymayın ki gerisin geriye dönenlerden olursunuz!"